Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bugün, Ertuğrul Özkök’ün Suriyeli göçmenlere dair benim Habertürk’te yazdığım makaleye yönelik cevabına karşılık verecektim. Fakat ‘İslamcılara karşı Mehmet Akif’i savunan seküler yazar’ olarak kaleme aldığı daha sonraki yazısını görünce önce bu konuya temas etmeye karar verdim.

        Son günlerde Kemalistler ilginç bir şekilde, Mehmet Akif’i savunur oldular. Özkök bu havadan etkilenmiş gibi geldi bana. Nitekim sosyal medyada Akif’e ait bir alıntı hem İslamcılara ve muhafazakarlara hem de dolaylı olarak mevcut hükümete karşı argüman gibi yaygınlaştırıldı. Çok popüler oldu.

        İSLAMCILIK, MUHAFAZAKARLIK VE MİLLİYETÇİLİĞİ BÜTÜNLEŞTİREN İSİM

        Dün Murat Bardakçı, bu yazının aslını yayınladı ve bağlamından koparıldığını güzel bir şekilde ortaya koydu. Zira Akif’ten İslamcı ve muhafazakar düşünceye karşı direniş odağı çıkarmaya çalışmak hakikaten gülünç...

        Bilakis hem İslamcılığı, hem muhafazakarlığı, hem de milliyetçiliği aynı anda kişiliğinde bütünleştiren onun gibi bir entelektüel figür Türk fikir tarihinde az bulunur. Zaten o nedenle Mehmet Akif sadece AK Parti için değil, bütün sağ partiler için ikonik bir şahsiyet oldu hep. Nitekim Ersoy ailesi ve Fatih Bayhan tarafından çıkarılan Sebilulreşad dergisi de bütün sağ yelpazeyi kapsayan bir çizgide gidiyor.

        TERSİNDEN SAHİP ÇIKIŞ BAŞLADI

        Peki seküler ve Kemalist kesimdeki ilgi artışının sebebi ne? Birden bire Akif’in değerini mi keşfettiler? Elbette hayır! Ertuğrul Özkök’ün de yazısında geçen İslami kesimin kimi figürleri şaire sert dille saldırdıkça, laik kesimde tersinden bir sahip çıkış başladı. Yani Mehmet Akif tartışmasını belirleyen de yine mevcut kör siyasi kutuplaşma ekseni.

        İslami kesimin içinde İstiklal Marşı şairi aleyhine çok sert tavırlar alanlar-ki sayıları çok azdır- bunu iki sebeple yapıyorlar. Birincisi Mehmet Akif’in Sultan Abdülhamid’in muhalifi olduğu algısından hareketle düşmanlık üretiyorlar. İkincisi de Akif’in, dönemin bazı tekkeleri ve tarikatlarını sert bir şekilde eleştirmesi sebebiyle bugünkü kimi cemaat liderleri Akif’e yükleniyor.

        Hadi diğer isimler neyse de, TBMM eski başkanı İsmail Kahraman da sırf Sultan Hamid meselesi sebebiyle Şair’e büyük antipati duyanlar içinde bulunuyor. Anlamadığım tuhaf bir husumet bu. İşte bu tabloda Kemalistler Abdülhamid’e karşı Akifçi oluyorlar.

        ABDÜLHAMİD, AKİF'İN VARLIĞINDAN HABERDAR DEGİLDİ

        Bu manzaraya bakıp konuyu bilmeyen, Sultan Hamid’i iktidardan indirenlerin başında Mehmet Akif var sanabilir. Oysa alakası yok. Sultan Hamid, Mehmet Akif diye birinin varlığından bile haberdar değildi. Abdülhamid iktidarı başladığında Akif daha üç yaşında çocuktu. Sultan’ın tahttan indirildiği 1908-1909 döneminde bir aydın olarak tanınmış bir isim değildi. O dönem aktif olarak baytarlık yapıyordu.

        1878-1908 arasında Abdülhamid’e karşı yazılmış ve yankı yaratmış tek bir yazısı yok Mehmet Akif’in. Hamid iktidarının devrilmesinde hiçbir payı bulunmuyor. Yani algılar ile olgular çok farklı. Sosyal medyada popüler olan o yazı 1910 yılından.

        O YAZININ MESAJI...

        Ayrıca bence Bardakçı yanılıyor. O yazı Sultan’la ilgili bir yazı değil. Akif’in modernist İslamcı kimliğiyle alakalı bir yazı. Osman Baba türbesinin sökülüp kaldırılmasını savunacak kadar modernist Akif.

        Yani tam anlamıyla kalkınmacı ve sanayileşmeci. Batının bilim ve tekniğinin hayranı. Teknik modernleşmenin önüne geçecek ne olursa dümdüz edilmesi taraftarı. Fakat devrin zaten bütün İslamcıları ve milliyetçileri aynen bu şekilde modernist. Zaten Türkiye’deki sağ gelenek de aşırı kalkınmacılığı ve ilerlemeciliğiyle bu mirasın ürünüdür.

        Anti-modernizm anlamında bir muhafazakarlık ve İslamcılık Türkiye’de çok marjinal kalmış bir düşünce oldu hep. Hatta böyle muhafazakar gelenekselci itiraz daha kuvvetli bir akım olsaydı belki şehirlerimizdeki tarih ve kültür katliamları daha az yaşanabilirdi… Mesela Suriçi İstanbul’a hiç dokunulmamasını savunan kuvvetli bir ‘gerici aydın topluluğu’ olsaydı, bu ülkeye yararlı olurdu bence.

        DİNDARLARIN ÇOĞU AKİF GİBİ MODERNİST

        Sadece CHP’nin 27 senelik tek parti döneminde değil, maalesef DP döneminde de çok ciddi tarih katliamları yaşandı ve tek tük sesler dışında hiç kimse de bu kültürel katliamlara itiraz etmedi. Akif’in o yazısında ifade ettiği gibi türbeler ve tarihi yapılar modern imar faaliyetleri adına yok edildi. İstanbul başta olmak üzere tüm şehirlerimizin kimliği amorf hale geldi.

        Ülkemizde muhafazakarlık sadece dindarlık olarak anlaşılıyor. Oysa bizim dindarların büyük çoğunluğu Akif gibi modernisttir. Kalkınma ve teknik ilerlemeyi her şeyin üstündetutarlar.

        İTTİHATÇILARA VE KEMALİSTLERE DAHA ÇOK KARŞIYDI

        Elbette Mehmet Akif de devrinin diğer üniversite tahsili görmüş gençleri gibi Sultan Hamid’e iyi hisler beslemeyen biriydi. O dönem hangi siyasi görüşten olursa olsun bütün aydınlar Abdülhamid karşıtlığında birleşiyorlardı.

        Fakat aynı Akif hem İttihatçıların hem de Kemalistlerin çok daha keskin bir muhalifiydi. Üstelik o dönem çok tanınmış ve tesirli bir aydındı. Şahsen zulüm gördüğü, peşine hafiyelerin takıldığı ve yurtdışına gitmek zorunda kaldığı dönem bu dönemdir.

        Ertuğrul Özkök’ün Mehmet Akif’i savunan bir yazı yazması güzel ama Kemalizm döneminde İstiklal Marşı şairinin gördüğü zulümler konusunda da herhalde birkaç kelam etmesi gerekir…

        REKLAM

        ***

        25 kuruşluk devrim

        Son yıllarda bu kadar etkili, bu kadar çabuk bir değişimin önünü açan ikinci bir adım hatırlamıyorum. Naylon poşetlerin marketlerde 25 kuruşa satılır hale gelmesi ülkede bir hafta içinde adeta bir sessiz devrim yarattı. Büyük bir mutlulukla izliyorum. Uyum yeteneğimizin ne kadar yüksek olduğunu göstermesi bakımından çok çarpıcı bir örnek bu uygulamaya verilen tepkiler.

        Poşetler paralı olduğundan beri her gün markete gidiyor ve bakıyorum. Önceleri herkes kasada hatırlıyor, bir kaç ‘uf’ çekiyor, poşetlere para ödeyip alıyorlardı. Birkaç gün sonra evden o marketin sağda solda kalmış poşetlerini yanlarında getirmeye başlayanlar oldu. Yakınmalar da azaldı.

        Son iki gündür ise file ya da bez çanta sayısında artış görüyorum. Bu biraz da ‘bilinçliyim’ ‘çevre dostuyum’ mesajı haline gelmeye başladı.

        Ama en güzeli ne biliyor musunuz? Bu kadar kısa süre içinde kasada para vererek poşet almak ayıplanacak bir davranış haline geldi bile. Yanında poşet getirmeyene neredeyse ‘görgüsüz’, ‘duyarsız’ der gibi bakıyor etraf.

        Bizim marketin kasasındakilere sordum. ‘Abla her akşam kapının önünde poşet dağı oluşuyordu. Çöp arabasının neredeyse yarısını bunlar dolduruyordu. İnsanlar sırf aldıklarını poşetlere doldurmakla yetinmiyorlar, bir de avuç avuç boş poşet götürüyorlardı yanlarında. Sonra da onların bir kısmını gelişi güzel sokağa atıyorlardı. Şimdi bakıyoruz bizim kapının önünde tek bir poşet yok.’

        Doğru adım atmak işte budur! Bazen küçücük bir şey, dev bir değişimin kapısını açar. 25 kuruş, bir devrim başlatır!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar