Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Uzandığım kanepeden doğruldum, okumakta olduğumHenriTroyat’ınneredeyse bin sayfayı bulan tuğla kalınlığındaki “LevTolstoy”biyografisinisehpaya bıraktım, pencereye doğru yürüdüm.

        Gecenintaş olsan da içine düşsendibine ulaşamayacağınen derinzamanıydı.

        Her zaman ilkbaktığım yere, pencereden görünen köprünün ayağınabaktım. Hala köprüye tek tük araç girip çıkıyordu. Asya’dan Avrupa’ya, Avrupa’dan Asya’ya arabalar, arabaların içinde insanlar gidip geliyordu.

        Arabaların telaşlı halleriniruhumdaki telaşabenzettim bir anda.

        Pazar günü yazacağım yazıya malzeme topluyordu beynim. Sehpaya bıraktığım kitap da o yüzden elimdeydi.“KroyçerSonat” bölümünün altını kalemle çizerek okumuştum.

        *

        Gecenin bu saatinde hastanelerdeki insanlar düştü aklıma. Bekleyişin en korkuncudur “hastanın sabahı beklemesi...” Şair, yüreği aşktan kavrulan bir insanın sevgiliyi görme anına benzetmiştisabaha kavuşmayı...Gece uzar,uzar yüzyıl olur! Herkesuykudadır, bir teksen uyanıksın sanki. Sana benzer başka hastaların varlığı aklına gelmez, aklına gelenseninderdine benzer dert taşımayan hasta olmayan insanlardır. Onlar sıcak yataklarında, belki detatlı rüya alemindeler, sense parlak, çiğ ışığın altında beyaz badanalı duvara bakarsın, bazen de odanın aynı renkteki tavanınave en çok aklına gelen soru, onca katil, düzenbaz, hırsız, sapık varken neden ben sorusudur.

        Ruhumdaki tedirginlik, şu anda köprüye giren ve köprüden çıkan arabaların içindeki insanların ruhlarında da vardır,eminim.

        Ne de olsa hepimizaynı malzemeden yaratılmışız.

        Aynı tedirginlik kemiriyor ruhlarımızı;aynımahpushanenin, aynıtahliyehaberinibekleyenmahkumlarıyızşimdihepimiz.

        *

        Hane halkı çoktan uyudu. Bir tek ben ayaktayım. Telefonumun ekranınabaktım,saat 02.48’i gösteriyordu.

        Yarın ne pişirmeli acaba?

        Evin yemek işi bendedir. Yazı düşünürken, ne pişireceğini düşünmek de en az yazıyazmakkadar haz verir bana. Yemek işi de yazı işi de birbirine benzer; ikisi de yaratıcılık ister. Yazıda köpek yürür ve hikaye başlar, yemekte malzemenin kendisidir hikaye.Misal patlıcanı közlersenbeğendi yapabilirsinondan,doğrarsan musakka...Yemek pişirirken yazı yazmak da ayrı bir zevktir. Aklınpişmekte olan yemekte, aynı andayazmakta olduğun yazıda...Çok pişerse berbat oluryemek, az pişerse yavan... Kararı tutturmaktır esas olan. Yemekte “karar” denilenşeyin ne olduğuise,değme aşçıbilmiyor bence.Tecrübedir biraz karar... El kararı, göz kararı...Yeterince yağ, yeterince tuz,yeterince pişme... Altın ayardır bu “yeterince” denilen şey.Yazıdan kalkıp yemek karıştırmak, aklındaki malzemeyle de oynamaktır biraz.Yazıda da“akıl kararı”aramak gerekir mi bilmiyorum... Ama onda da bir karar olduğumuhakkak...Yanlış birkarıştırma, tenceredeki malzemeye zarar verebilir, iyiolmayan bir fikirde yazının bütününe... Ama yemek daha bir hassasiyet ister, zira yazıda yanlış kurduğun bir cümleyi düzeltebilirsin ama yemekte yapacağın bir yanlışın dönüşü zordur.

        *

        Kendimi ilk defa herkesle eşitlenmiş hissediyorumbugünlerde. İlk defakorona illeti bahsindedoktorlar hariç,bir başkası benden daha fazla şey biliyor, aman onların bildiklerini ben de öğreneyim diye bir rekabet duygusu içinde hissetmiyorum kendimi.

        Fatih Altaylı hariç! O gerçekten de doktorlar hariç, hepimizden daha fazla şey biliyor bu konuda.

        *

        Balkonunkapısını açtım, çıktım balkona. Şehir sesini kaybetmişti. Çok uzaktan bir ambulansın sireni kayboldu sessizliğin içinde..

        Yeni yıladoğru Çin’de başlayan korona illetinin haberleri bize ulaştığında, Çin bize çok uzaktı, hiç üzerimize almadık, biz yeni yılınhepimize mutluluk, huzur ve barışgetirmesitemennisinde bulunuyorduk birbirimize.

        Sonra bir de baktık ki meğer illetuzağımızın yakınındaymış.

        *

        Gecenin butuhafanında bir andao türkü gelip yapıştıdilime. “Hey on beşli on beşli, on beşliler gidiyor, kızların gözü yaşlı...”

        Sahi“onbeşliler”nereye gidiyordu?

        Belki de 2020 yılı kayıp bir yıl olacağı içindirbu türkünün gecenin bu saatinde gelip beni bulmasının sebebi.2020Avrupa Kupasıdiye bir şey olmayacak, 2020 Olimpiyatları datarihteki yerini almayacak.Hiçbir film 2020yılındaAltın Palmiyeyi kazanmayacak.2020 tarihli çok az sinema filmi olacakarşivlerde. Birden fazla insanın bir araya gelerek yarattığı çok az sanat yapıtı 2020 tarihini taşıyacak.

        *

        1916 yılındaMekteb-i Sultani mezun vermedi mesela, Sivas Lisesi dehakeza, Kastamonu Abdurrahman Paşa Lisesi de,VefaLisesi, Balıkesir Lisesi de... O yıl lisetalebelerini cepheye götürdüler; on beşlileri...Hepsininkollarına sarı kurdelebağlıydı. On beş yaşın üzerinde herkese muhtaçtıcephe. Çocuklar cepheye gitti, cephedeki evli erkekler izne gönderildi. Aksi taktirde soyumuztükenecekti! Çok sonra Mustafa Kemal, “biz Çanakkale’ye bir darülfünun gömdük” dedi. 1916 yılı“yok bir yıldır”yukarıda saydığım mekteplerin tarihinde.

        2020 yılı da birçok sanat eseri, spor etkinliği için“yok yıl”olacak.

        *

        Evimizde bir İsveç kanalı da açıktır, karım dinliyor büyüdüğü memleketinden haberleri alsın diye.

        İskandinavya’dafarklı gidiyorilletlemücadele. Sanki dünyanın diğer yerlerindeki panik havası oralarda pek esmiyor. Sebebini konuştuk; belirli bir bilince ulaşmış toplum söz dinler!Kendisini yönetsin diye cevaz verdiği politikacılar, hayatını korusun diye teslim ettiği doktorlar bir şey diyorsa, mesela “evinden çıkma”, “mesafeyi koru”diyorsa, o da çıkmıyor,söz dinliyor. Zaten birbirilerine mesafeliydiler, şimdi iyice arayı açmış durumdalar.

        Belki de oralarda işlerin biraz daha düzenli gitmesinin sebebi bu.

        İsveç Ulusal Müzesiçağrı yapmış bütün yurttaşlarına.Herkeskorona günlerindeyaşadığı kişisel deneyimlerini yazsın vemüzeyeyollasınistemişler.

        Bir tek yazıya işlemiyor galibabu illet. Yazıya, resme ve müziğe. Bunları tek başına yapabiliyorçünküinsan. Özellikle yazı... Zamana karşı direnebilen en güçlü silah...

        Şimdi her şeyin tek bir kişi tarafından yapılanı makbuldür.

        *

        Koronailleti, hepimizikendihayatının heykeltıraşı yapmak üzere. Hayatı yontuyoruz şimdikendiellerimizle.Fazlalıkları atıyoruz, fazlalıklardan kurtuldukça cevherimize doğru gidiyoruzbüyük bir hızla.

        Ve belki de bundan sonra dünyanın birçok şehrinin birçok meydanında, o ülkenin büyük ulusal kahramanlarının,mühim şahsiyetlerinin, generallerinin heykellerinin yanına birçok doktorun, birçokhemşirenin, birçok hastabakıcının heykelleri dikilecek.

        Birçoğunun kaidelerinde şuna benzer yazılar yer alacakmesela:

        “Korona yılında, aile bireylerine bulaştırmamak için evine gitmeyip hastanede yatıp kalkan, sadece bir maskeyle kendini koruyarak yüzlerce insanın canını kurtaran...”

        Yazı yazmayı bilen kudretli yazarlar, hayatımıza yeni giren o “dünya vatandaşıyenikahramanların”hikayelerini yazacak yarının çocuklarına.

        *

        Salonun ışığını söndürdüm.

        Yatmadan önce, çocukların odalarına uğradım. İkisi de uyuyordu.Üstü açılmıştı, oğlanın üstü örttüm.

        Herkesin cenneti çocukluğudur ya...

        2020 yılıonların cennetindeyerini nasıl alacak?

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar