Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Libya ile deniz yetki alanlarını sınırlandıran mutabakatın imzalanması sonrası yaşananlar aslında öncü sarsıntılar.

        Devamının çok daha sert geleceğinden kimsenin şüphesi olmasın...

        Ancak hiçbir sarsıntı, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, uluslararası hukukun kurallarıyla imzalanmış mutabakatı ortadan kaldırmaya yetmez..

        Buna Libya’daki muhalif lider Hafter’in şu an ihtimal dahilinde görünmeyen iktidarı ele geçirme olasılığı da dahil...

        Çünkü o hükümet Libya’nın iç işidir…

        Türkiye, BM’nin meşru kabul ettiği, Fayiz es-Saraj Ulusal Mutabakat Hükümetiyle metni imzaladı.

        Bir hükümet kabul etti, sonra gelen değiştirir diye bir anlayış hiçbir zaman için geçerli değildir.

        Sonrasında gelen hükümetin uluslararası bir anlaşmayı kaldırma hakkı da olamaz; hele ki bu ülkelerin sınırlarını çizen mutabakat ise...

        “HAFTER TARAFTARLARIYLAGÖRÜŞÜYORUZ”

        Ayrıca imzalanan mutabakat Libya’nın lehine ve daha fazla deniz yetki alanı kazandırıyor.

        Şimdi Hafter, “Biz bu anlaşma ile daha fazla deniz yetki alanı kazandık, ama istemiyoruz, Yunanistan’a verdik” diyebilir mi?

        Ayrıca vermeye kalksa dahi, deniz ortay çizgisiyle çekilmiş alandaki hakkını kullanır.

        Türkiye’nin yetki alanında söz sahibi olamaz; öyle tehditler savuran Hafter’in sözde Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın sözlerinin de bir anlamı olmaz.

        Ayrıca dünkü sohbetimizde Türkiye’nin Libya Özel Temsilcisi görevini de yürüten AK Parti Ankara Milletvekili Emrullah İşler’in de vurguladığı gibi Ankara, Hafter taraftarları ile de temas halinde.

        MISIR’IN AÇMAZI

        Benzer durum Hafter’in arkasında olan Mısır için de söz konusu.

        Mısır da bu anlaşma ile Yunanistan karşısında büyük avantaj kazandı.

        Kendisine yakın adalar yerine, Yunanistan ana kıtası baz alınacağı için daha büyük deniz yetki alanına sahip olacak.

        Her ne kadar Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Rusya gibi Hafter’e destek veren Mısır’dan farklı sesler geliyor olsa da içerde “Akdeniz’de daha fazla alan elde edildiğine atıf yapılan” tutumun sürdüğü de açık.

        ŞÜKRİ: ALEYHİMİZE DEĞİL

        Nitekim Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri’nin “Türkiye-Libya mutabakatı bizim aleyhimize değil” sözleri de açık göstergesi.

        Şükri’den gelen pası Ankara da geri çevirmedi, dün Dışişleri Bakanı aracılığıyla, “Mısır ile de benzer mutabakatı yapmaya hazırız” çağrısında bulundu.

        Bu durum, uzun süredir diplomatik sorunlar yaşanılan Ankara-Kahire arasında diplomatik mesaj alışverişinin başlamasına da yol açtı; devamının gelmesi de olası…

        SORUN ‘EGE’LEŞTİ

        Ancak, bu gelişmeler mutabakat nedeniyle ciddi kayba uğrayan Yunanistan’ı durdurmayacak.

        Yunanistan konuyu bugün AB’ye taşıyor; mutabakatı AB’nin tanınmaması noktasına getirmek için uğraşıyor.

        Bu da gösteriyor ki sorun ‘Ege’leşti…

        Nasıl ki 6-12 mil ve adalar sorunu Ege’de bir türlü çözülemediyse, benzer durum burada da yaşanacak.

        Türkiye, deniz yetki alanına girdiği için Yunan balıkçı gemilerini uyarıp çıkarmaya çalışırken, Yunanistan da koruma yoluna gidecek.

        Ancak Türkiye’nin bu kez BM ve uluslararası hukuktan kaynaklanan ciddi bir kozu ve avantajı var.

        ASKERİ İŞBİRLİĞİ MUHTIRASI

        Gelelim Cumhurbaşkanı’nın da önceki gün dile getirdiği, “Libya davet ederse asker göndeririz” çağrısına.

        Aslında Libya ile imzalanmış iki mutabakat metni var.

        İlki geçen hafta TBMM’den geçti ve yürürlüğe giren; BM’ye de bildirilen “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası…”

        İkincisi ise henüz detaylarını bilmediğimiz, “Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası…”

        İkinci muhtıra TBMM’ye gelmedi, hükümetler arası mutabakat metni halinde kaldı.

        TEZKERE İLE GÖNDERİLEBİLİR

        Türkiye, Katar ile de geçmişte benzer bir anlaşmayı imzalayıp, TBMM’den tezkereye gerek duymadan “eğitim amaçlı” asker göndermişti.

        Bu mutabakata dayanarak Libya için de benzer yol izlenir mi?

        CHP ve İYİ Parti çevrelerinde sabah saatlerinde ciddi tartışmaya yol açan bu soru, öğleden sonra Dışişleri Bakanı’nın açıklaması ise son buldu.

        Bakan, asker göndermenin “bir yolu olduğunu, önce Libya’dan çağrı gelmesi gerektiğini” anımsattı.

        Ardından asker göndermenin de yönteminin olduğunu ancak TBMM’den çıkacak tezkere ile bunun olabileceğini açıkça vurguladı.

        CHP SICAK BAKMIYOR

        Hemen belirteyim, böyle bir tezkere gelirse CHP kesin karşı; partinin önde gelen isimleri de dünkü telefon görüşmemizde bunu açıkça belirtti.

        Nedenini de “Uluslararası mutabakat ile kazanılmış hakkın, askeri alana çekilmesinin doğru bir tutum olmadığı” savıyla açıkladılar.

        Grup Başkanvekili Engin Altay, Türkiye’nin sınırlarında kendini doğrudan ilgilendiren bir terörist atak dışında, diğer ülkelerle ilgili konularda ancak BM çağrısı ve uluslararası koalisyon şartını aradığını da anımsattı.

        İYİ Parti ise enikonu tartışılmadan, durum net konulmadan karar verme durumunda olmadıklarını belirtmelerine karşın, asker gönderme konusuna çok sıcak değil.

        MHP ise zamanı geldiğinde tartışmaktan yana; AK Parti’nin karar vermesi halinde destekten kaçamayacağı görüşünde…

        Ancak AK Parti içinde meseleye farklı bakanlar da var.

        Bu düşüncede olanlar konunun bu aşamada diplomasi masasında tutulması taraftarılar.

        Olmazsa gelişmelere göre diğer alternatiflerin gündeme getirilmesinden yanalar.

        AK Parti’nin etkin isminin cümlesiyle noktalayayım:

        “Libya’ya asker göndermek bugünün konusu değil, zamanı gelince bakılır…”

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar