Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son dönemde siyasetin üst taraflarda sertleşmesi ve suçlamalara dönüşmesinin gerisinde ne var derseniz vereceğim yanıt tek olur:

        Pragmatik seçmeni ikna etme gösterisi…

        Buna neden de bu seçimde ilk kez karşılaşılan durum…

        Bir aydır dolaştığım Anadolu’nun her bir yanında da tanıklık ettiğim gibi, ittifak her iki tarafta da sahada planlandığı gibi işlemiyor…

        Yönetim kadrolarında birlik, bütünlük görüntüsü veriliyor olsa da akşam evine gittiğinde, her iki tarafta da aile fertlerinde duruma bizzat tanıklık ediyor…

        Bu da kararsızlığı artmış seçmen yaratıyor; çünkü kendi tercihi olmayanlara oy verme gibi bir duruma zorlamış olmaktan haz etmiyor…

        KARARSIZLAR ÇÖZÜLMÜYOR

        Bu da partilerin sosyolojik tabanlarında ciddi oranda kararsızlığa yol açmış…

        Seçime iki hafta kala ilk kez yüksek oranlı bir kesim sandığa gidip gitmeyeceğini bilmediğini ya da kime oy vereceği konusunda netleşmediğini söylüyor.

        Dikkat çeken ise bu kararsız kesimin ağırlıklı bölümünün pragmatik seçmen olması…

        DÖRT SEÇMEN TİPİNİN AKSİSİ

        Partilerde var olan dört seçmen tipinden sonuncusunun kararsız davranışında ciddi bir sorun ortaya çıkması.

        Çünkü birinci tipteki “lidere bağlı” seçmende sorun yok; partisinden kopma veya sarı kart gösterme gibi bir davranış sergilemiyor, lideri ne derse onu yerine getirmek için amade bekliyor.

        İkinci gruptaki “muhafazakar, dindar, katı laik” seçmende de sorun yok; onlar da ötekine oy verirsem elim kırılsın modunda mevziden çıkmayı dahi düşünmüyor; eli tetikte gez-göz- arpacık vaziyetinde bekliyor.

        MİLLİYETÇİ VE PRAGMATİK

        Geriye ise iki sorunlu seçmen tipi kalıyor.

        Birincisi milliyetçi veya yurtsever diye tanımladığımız kesim…

        Diğeri de “duruma bakar ona göre oyumu veririm” diyen pragmatik seçmen…

        Kimin seçileceği konusunda kamuoyu yoklama şirketlerinin kafasını karıştırması yetmezmiş gibi, bir de üstüne karşı cephedekilerin anlamsız, kendi topuğuna sıkan davranışlarının eklenmiş olması karar vermesini zorlaştırıyor.

        “Demek öteki geliyor ki, böyle davranıyorlar” algısını yükseltiyor; kendisini suskunluk sarmalının içine atmış kararsız halde bekliyor.

        Buna sosyal medyanın, zaten aslı kopya olan hipergerçek davranışı da eklendiğinde, durumu içinden çıkılmaz hal almış, sütre gerisine tamamen kendini atmış halde anahtar deliğinden alan gözlüyor.

        Mensubu olmak istediği kesimin genel geçer görüşleri, kabul ettiği görüşlere ters düştüğü için de dışlanacağı korkusuna kapılıyor.

        İçine kaygı düşmüş halde kıpırdamadan bekliyor.

        Pragmatik, yani son andaki duruma göre tavır alacağı kararsız kişilerin toplamı bundan dolayı da bir türlü aşağı düşmüyor…

        OLANLARIN NEDENİ

        Son dönem yaşananlar, söylemler de tamamen bunun üzerine kurulu…

        Milliyetçi, ulusal kesimin konsolidasyonunda ortaya çıkan sorunu, bu kesime yönelik baskın söylemler tekrarlayarak caydırmak.

        Pragmatik olana da “oy verdiğin kişi yarın orada olmayabilir” veya “oy verdiğin kişi aslında senin görüşüne ters tarafın adamı” algısını üretmek…

        Ancak propagandanın bu yöntemi imal edilirken eğer dengeli gidilmez ve profesyonel kadroların elinde uygulanmazsa, iki önemli tehlike yaratır.

        Pragmatik seçmen, anlık çıkışları tersine yorumlayıp ötekine daha fazla yakın durur hale gelir; özellikle de mağduriyet gördüğüne teveccüh gösterir…

        Ki bunu Kırşehir’in ilçeye dönüştürülmesi döneminde merhum Osman Bölükbaşı olayında veya Zincirbozan sonrası Özal’ı seviyor olmasına karşın, Ecevit, Demirel, Erbakan ve Türkeş’e teveccüh sergilemesinde görüldü.

        VERECEK OLANI DA KAÇIRIR

        İkincisi ise tamamen sandığa gitmekten vazgeçer hale gelmesi; dolaştığım bazı bölgelerde bu yönde cümleleri işitiyor olmam da bunun göstergesi…

        Her ikisi de yarar getirmez…

        Birincisi, sandığa gidip de kendi partisinden vazgeçmeyip yine de oyunu verecek utangaç muhafazakar seçmeni, hiç oy kullanmayacak hale getirir.

        Bunun ters örneğine 1992 seçiminde Britanya’da rastlandı; kendi seçmenini sandığa götürecek politikalar Muhafazakar Parti’yi, İşçi Partisi’nin önüne geçirdi…

        İkincisi daha tehlikelidir; suskunluk sarmalının zembereğini boşaltır, başka alanları da etkisi altına alacak öngörülmez efekte dönüşür…

        Pragmatik seçmenle uğraşmanın zorluğu da zaten buradadır, çünkü duruma göre vaziyet alır…

        REKLAM

        ***

        Bak şimdi Beril Hocam…

        Kartepe Göç Zirvesi’nde birlikte olmuştuk; iki farklı salonda konuşmacıydık…

        İkimizin de başlangıç ve bitiş saati birbirine yakındı…

        İstanbul’a dönüş için araç organizasyonu yaparken, bir anda ağzımdan, “Hocam sizi ben bırakırım…” cümlesi çıktı…

        Oysa o İstanbul’a, ben Ankara’ya dönecektim…

        Akşamdan kararlaştırdığımız gibi konuşmalarımız biter bitmez buluştuk ve yola düştük…

        Otomobilde bir yandan müzik dinleyip, yaşamdan, akademiden, umutlardan, gelecek olan torunundan söz ettik…

        Uluslararası İlişkiler Konseyi toplantılarında yaşananları anımsadık…

        Yıllardır yaşam sürdüğü mahallesini, komşularını anlattı; onlara olan tutkusunu, köyündeki akrabalarını anlatıyor gibi sergiledi…

        İstanbul’un Anadolu yakasındaki yaşam farkının ne olduğunu her zamanki sade, kendi halindeki üslubuyla anlattı.

        Keyifliydi, mutluydu; torunun gelecek olması onu daha da heyecanlandırmıştı…

        Kaldığımız yerden doğum yeri de olan Ankara’da devam etmek üzere sözleştik…

        Sanki bir semtten ötekine gidiyormuş gibi yol bir anda tükendi…

        Sevgili arkadaşım Prof. Dr. Mustafa Aydın dün acı haberini verince ne diyeceğimi şaşırdım…

        Kulağımda, o sakin ses tonuyla, “Hocam bak şimdi… Hani, acaba diyorum…” cümleleri kaldı…

        Hak yolun açık, ruhun revan, devrin devran olsun Beril (Dedeoğlu) Hocam…

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar