'BM Gücü gelmeli...'
Yaşananlar, 17 ülkenin katıldığı Suriye’deki savaşa çözüm bulmak amacıyla yapılan Viyana toplantısının sonucunun yansıması.
BM Güvenlik Konseyi’nin denetiminde ateşkes sağlanması karara bağlandığı için, alandaki güçler pozisyon kazanmak, bulunduğu coğrafyayı genişletmek istiyor.
Yani müzakereler başladığında bulunduğu nokta esas alınarak yapılacağı için daha çok toprak elde etmenin yolunu arıyor.
Geçmişte benzer saldırılara sert tepki gösteren Batılı müttefikler ise yaşananları birkaç cılız açıklamanın ötesinde kenardan izliyor.
Çünkü ABD başta olmak üzere Batılı devletler, Hatay’ın doğusu ve güneyinde kalan İdlib bölgesinde bulunan, Nusra Cephesi, Ahrar-uş Şam gibi örgütlerin içinde yer aldığı Fetih Ordusu güçlerini IŞİD’e yakın olarak değerlendiriyor.
Bir süredir Halep’in bir bölümüne de hâkim olan, burada belediye yönetimini bizzat belirleyen koalisyon güçleri, diğer alanların da bu güçlerden temizlenmesini istiyor.
Bölgede birlikte hareket ettiği PYD’nin gücü YPG ile Burkan El Fırat ve Suriye Arap Güçleri’nin de destek verdiği Suriye Demokratik Güçleri’yle yol almayı hedefliyor.
Türkiye’nin tepkisi sonucu YPG’nin bu bölgede aktif olmasını istemiyor, ancak son tahlilde Afrin bölgesine gelindiğinde bu gücü yok sayamayacağı da ortada duruyor.
Dikkat çeken ise bu bölgede var olan ancak adı çok duyulmayan Hizbullah’ın da Şam, Rusya ve İran’ın alandaki gücünü arkasına alarak devreye girmesi ve dolaşık yumağın düğümüne yeni bir kördüğüm daha eklemiş olması.
KURTULMUŞ’UN TALEBİ
Bu kadar girift soruna dönüşen bölgenin içinden nasıl çıkılacağı konusunda ise beklenti farklı.
Önceki gün TBMM kulisinde Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ile sohbet ederken aynı noktaya işaret etti.
Üretilmek istenen her çözümün çok daha büyük sorunları da beraberinde taşıdığına dikkat çekti.
Sorunun çözümünü ise Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün bölgeye gelmesinde bulduklarını belirtti.
Kurtulmuş’un en büyük kaygısı, Rusya’nın hava desteğiyle saldıran Şam yönetimine bağlı güçlerin, Türkiye’ye doğru yeni bir göç dalgasını da beraberinde getirecek olması.
Bu konuda gereken önlemleri aldıklarını belirtti, Kobani’de yaşananlar karşısında tepki koyanların bu bölgede Türkmenlere dönük saldırıya sessiz kalıyor olmalarını eleştirdi.
‘HEPSİ KAPSAMDA’
Başbakan Davutoğlu da bir süredir yaptığı açıklamalarda bu noktanın altını çiziyor.
Nitekim önceki günkü Türkmenler ile ilgili açıklaması da bu kapsamda önemliydi.
Çünkü, bir süre önce Suriye güçleri için getirilen yaptırımları içeren angajman kurallarına yeni bir unsur ekledi; “Her kim olursa” dedi.
Davutoğlu kulisteki sohbetimizde de bölgede kim varsa, bütün güçler için Türkiye’nin bilgisi ve izni olmadan sınırı geçmesinin müdahale gerektireceğini kayda geçirdi.
Görünen o ki ocak ayına kadar Hatay’ın altında ve doğusunda kalan bölgedeki hareketlilik yüksek olacak.
Nasıl ki bir zamanlar Telabyad, Kobani, Rakka, Deyrizor, Cerablus adlarını çok duyuyorsak, bundan sonrasında da Cisr Eş Şuur, İdlib, Halep, Afrin, özetle El Bab bölgesi adlarını çok daha fazla işitir olacağız.