Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya,Fırat’ın doğusuna yapılacak muhtemel operasyona ilişkin Amerikalılarla yürütülen müzakerelerde ABD tarafının nasıl bir plan “dayattığını” paylaştı.

        Plana göre özetle; sınırın diğer tarafındaki Kürt nüfusun yoğun yaşadığı yerleşim bölgelerine Türk askeri hiç girmeyecek. Zaten şu an PYD/PKK’nın kontrol ettiği kent merkezleri, sınırın hemen karşısında. Türkiye bu alanlarda PKK ile bağlantılı birilerinin faaliyetlerini tespit ederse, ABD’den onların tasfiyesini isteyecek.

        Güvenli bölge için ise 5 km, 9 km ve 4 km genişliğinde güvenlik bandı düşünmüşler.

        Onun da ilk etabında (5 km) ABD ve “müttefiki” Türkiye’nin ortak denetimi olacak (Kent merkezleri hariç)

        İkinci alanda (9 km ) kontrol ABD ve müttefiki PKK’da olacak. Ama haklarına girmeyelim terör örgütü bu bölgede ağır silah bulunduramayacak.

        Üçüncü alan (4 km) yukarıdaki 9 km’ye eklenebilir. Böylece M4 karayolunun kontrolü sağlanabilir deniyor. Kocaman bir soru işareti!

        Bu arada “kontrol sağlamak”tan maksat da tamamıyla “sanal” bir durum. ABD tüm bu alanlarda, daha önce terör örgütü DAEŞ’le mücadele ederken dahi kullanmamıza müsaade etmediği hava sahasını, bizim insansız hava araçlarımızın uçuşuna açacak.

        Böylece havadan istediğimiz derinlikte bir alanı kontrol ediyor olacağız. Buna “Sanal Güvenlik Sahası” demişler.

        “Sanal güvenlik sahası” ne demek mesela?

        Fırat’ın doğusunda “sanal” bir terör örgütü mü var ki, “sanal güvenlikli bölge” olacak?

        Diyelim terör örgütü YPG Amerikalılarla birlikte dolaştığı 9 km’lik alanda lider kadrosuyla toplantı yapıyor, İHA’larımız da (insansız hava aracı) bunun görüntüsünü aldı.

        Ne olacak? Vurabilecek miyiz? Yoksa Amerikalı dostlarımıza; “Sizin müttefikiniz olan teröristler burada toplanmış, önlem alın” mı diyeceğiz?

        Türkiye’nin güvenli bölge konusundaki temel hassasiyetlerinden biri de (yerlerinden edilmiş) Suriyeli sığınmacılar konusuydu.

        Böyle bir planın neticesinde, güvenli bölge oluşturulduktan sonra ülkelerine geri gönderilmesi planlanan sığınmacılar ne olacak? İlk 5 km’yi terör örgütünün bölgedeki hamisi, müttefikimiz ABD ile birlikte kontrol ediyor olduğumuz varsayımıyla, kent merkezlerine de Türk askeri girmeyecekse; hemen sonrasındaki 9 km’lik alanda da yine ABD ve PKK olacaksa, sığınmacılar nereye yerleştirilecek?

        Türkiye’nin sınırında sanal değil, somut güvenlik tehditleri var. Hem de öyle Amerika’nın Vietnam, Kore, Irak, Somali ve Suriye sınırlarından başlayan “ulusal güvenlik tehditleri” gibi değil, çok daha sıcak ve gerçek.

        “Müttefikimiz” kendi ulusal güvenliğini on binlerce kilometre uzaklarda ararken, bize garip öneriler sunmayı sürdürüyor gibi.

        Yine merak ediyoruz mesela; Türkiye, 5 km derinliğe inmiş PYD/PKK terör örgütüne karşı nasıl bir güvenlik koridoru sağlamış olacak?

        Belli ki Amerikalılar bir şeyler düşünmüş ve bunu paylaşıyor.

        Burnumuzun dibindeki terör koridoruna ilişkin bizim ne düşündüğümüzü de hatırlatalım.

        - Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyoruz.

        - Fırat’ın doğusunda terör örgütünün varlığına izin vermeyeceğimizi her platformda dile getiriyoruz.

        - Güvenli bölge konusunda 30 km derinlik hassasiyetimiz var.

        - Suriyeli sığınmacıların bu alanlardaki evlerine geri dönmelerini sağlamayı amaçlıyoruz.

        Dışişleri: Güvenli bölge konusunda tavrımız net

        Amerikalıların paylaştığı plana ilişkin görüştüğüm Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Türkiye’nin yukarıda sıraladığım hassasiyetlerine de işaret ederek; “Cumhurbaşkanımız ve Dışişleri Bakanımızın açıklamaları ortadadır. Güvenli bölge konusunda tavrımız net. Bizim bakış açımızda değişen bir şeyyok” diyor.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birkaç gün önce;"Gerektiğinde diyalogla, gerektiğinde yumuşak güç unsurlarıyla gerektiğinde zorlayıcı diplomasi araçlarıyla gerektiğinde de fiili güç kullanarak milli menfaatlerimizi mutlaka savunacağız" açıklaması, sıralanan cümlelerin son aşamasında olduğumuzu gösterir nitelikte.

        Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun11. Büyükelçiler Konferansı’nda;“Artık sahada kazandıklarımızı masada kaybetmiyoruz, kaybetmeyeceğiz. Masada kazandıklarımızı da sahada kaybetmek yok. Birbirini destekleyecek”ifadesini de buraya ekleyelim.

        Meseleyi, Çekiç Güç tecrübesi ve ABD’nin nihai hedefini göz ardı etmeden okumak, anlamak ve ona göre tedbir almak boynumuzunborcu. Yoksa çok değil 8-10 sene sonra farklı şeyler konuşuyor oluruz.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar