Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Pazar günkü yazıda ABD’nin, ilişkiler her iyileştiğinde yeni bir skandala imza attığını söylüyorduk. İstikrarsız söylemler, itibara layık olmayan çelişkili açıklamalar, bir dediği diğerini tutmayan üst düzey yetkililer ve dahası Başkan Trump…

        MCGURK BOŞUNA MI İSTİFA ETTİ?

        Başkan Trump’ın “Suriye’den çekileceğiz” demecinin ardından ABD Savunma Bakanı James Mattis, DAEŞ'le Mücadele Uluslararası Koalisyonu Özel Temsilcisi Brett McGurk ve son olarak da Savunma Bakanlığı Özel Kalem Müdürü Kevin Sweeney istifa etmişlerdi. ABD, Suriye’de kalmaya devam ediyor. Takvim konusunda şimdilik oyalama stratejisi uyguluyor. Acaba istifasını verenler pişman olmuş mudur?

        ABD MÜESSES NİZAMI VE TRUMP ÇAKIŞIYOR MU?

        Bolton’ın ve dahi ABD müesses nizamının asıl derdi, Suriye’deki maşalarını korumak. ABD, bölgeden çıkacak dahi olsa, terör örgütünü himaye etmeyi sürdürmek istiyor. Beraberinde ise haddi aşan açıklamalar yapmaktan, masaya oturmadan önce “eli yükseltmekten” imtina etmiyor. Bunun son örneğini Pompeo’dan kısa süre sonra Amerika Başkanı Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın açıklamalarında gördük.

        Bolton Amerikan askerlerinin Suriye’den çekilmesine yeni bir koşul ekledi: “Türkiye’nin Amerika’nın Kürt müttefiklerini koruma konusunda uzlaşması gerektiğini” söyleyerek, “Trump’ın Türkiye’nin Kürtleri öldürmesine izin vermeyeceğini açıkça belli ettiğini” ifade edip, “Amerika’nın Kürtlere, şimdi pes etmemelerini söylediğini ve Kürtlerden Rusya ve Esad hükümetinden koruma istemelerinden uzak durmalarını istediğini” belirtti.

        John Bolton'ın kriz yaratan Suriye açıklamalarına Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Bolton'ın İsrail'den verdiği mesajı bizim kabullenmemiz, yutmamız mümkün değil. Bunlar bu ülkede benim Kürt kardeşim kimdir, PKK, YPG kimdir herhalde tanımıyor. Bu konu ile ilgili olarak Bolton yanlış yapmıştır. Kim bu şekilde düşünüyorsa onlar da yanlış içindedir. Suriye'deki terör koridoru içinde yer alanlar gereken dersi alacaklardır. Bizim için YPG, PKK, DEAŞ arasında en ufak bir fark yoktur” şeklinde yanıt verdi.

        ABD–RUSYA ÇEKİŞMESİNDE KÜRTLER

        Şimdi biraz geriye dönelim…

        Zira mesele Irak’ta başlamıştı.

        Mustafa Barzani 1960’lardaki ayaklanmada Amerika’dan yardım istemiş, ancak 1970’e kadar ABD Kürtlere sözlü destek dışında hiçbir yardımda bulunmamıştı.

        1968’de Baas Partisi’nin iktidara gelmesi ve Irak’ın Sovyetler ile ilişkilerini geliştirmesi ise ABD’nin artık Kürtlerle doğrudan temas kurması için yeterli bir nedendi.

        Saddam, 1970’te Kürtlere otonomi tanıdı.

        Irak’ın 1972’de Sovyetler ile "Dostluk ve İşbirliği Anlaşması" imzalamasıyla ABD ve Kürtler birbirine iyice yaklaştı.

        Geçmişte Sovyetler'e yakınlığıyla bilinen Mustafa Barzani, İran’daki ABD yetkilileriyle görüşerek kendilerine yardım verilmesi halinde büyük bir ayaklanma çıkarabileceğini söylüyordu.

        Hatta “ABD’den başka hiçbir güce güvenmediğini, başarılı olmaları halinde 51. eyalet olmaya bile hazır olduğunu”…

        İsrail ve ABD’nin hesabı o zaman da başkaydı. İran Şahı’nın yardımıyla Molla Mustafa Barzani silahlandırıldı.

        Kürtlerin ABD ve İsrail’le ortak hedefi Irak’tı. Bu yüzden savaş Irak’la sınırlı kaldı. Barzani arkasına aldığı ABD ve İran desteğiyle, Irak yönetiminin 1974’teki özerklik teklifini reddederek ayaklanma başlattı. İran ve Irak bir süre sonra aralarında anlaşınca, Kürtler ortada bırakıldı.

        Saddam’ın Kürt isyanını kanla bastırmasına ise ABD ve İsrail seyirci kalacak, Beyaz Ev’in “Kürt ilgisi” 16 yıl sonra Körfez Savaşı’nın bitiminde yeniden piyasaya çıkacaktı.

        Büyük ve acı tecrübeler yaşayan Molla Mustafa Barzani ise, Amerika’da 1979’da vefat etmeden önce oğlu Mesut Barzani’ye “Tek güvenebileceğimiz millet Türklerdir” diyecekti.

        TÜRKİYE VE KÜRTLER

        1990’larda Türkiye Saddam’dan kaçan Kürtlere kucak açtı.

        2014’te DAEŞ Kürtlerin yaşadığı bölgelere saldırdığında halk Türkiye’ye sığındı.

        PKK/PYD terör örgütü Suriye’nin Kuzey bölgelerindeki farklı siyasi görüşlere sahip Kürt siyasi hareketlerine baskı yaptığında buradaki mazlum insanların sığındığı yer yine Türkiye toprakları oldu.

        Ocak 2016, Diyarbakır’daki çukur operasyonlarında, Sur ilçesinde ikamet eden ve sokağa çıkma yasağı başladığı günden beri PKK tarafından canlı kalkan olarak kullanılmaya çalışılan yaşlı bir Kürt vatandaşımızı koruyan ve sırtında taşıyan Mehmetçikti:

        ESARETİ MEHMETÇİK BİTİRDİ

        Eylül 2017’de Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Kuzey Irak’ta gerçekleştirdiği “bağımsızlık” referandumuna Türkiye, İran ve Irak Merkezi Hükümeti çok sert tepki göstermişti. ABD’nin örtülü, İsrail’in açıktan destek verdiği referandum sürecinde 'bağımsızlığa' "EVET" diyen Iraklı Kürt vatandaşı bile “Şimdi bölgede bir sorun çıkarsa ne yapacaksın?” sorusuna “Valla çoluğumu çocuğumu toplayıp Türkiye’ye geçeceğim” diye cevap veriyorken…

        KİMDİR BU PYD-PKK?

        Önce Esad rejimi tarafından silahlandırıldılar.

        İran ve Rusya’yla işbirliği içerisinde hareket edip, muhalif tüm sesleri suikastlar, tutuklama ve baskılarla susturdular.

        ABD “Suriye’deki varlığımızı sizinle pekiştireceğiz, güçlendireceğiz” dediğinde ise Amerika’ya yaslandılar. Binlerce TIR silah gelince Fırat’ın doğusundaki “Amerikan kara gücü” oldular.

        Anti-kapitalist, anti-emperyalist, Marksist, Leninist falanken, “emperyalizmin” bayrakları altında civardan topladıkları (hayatları Amerikan karşıtlığı üzerine inşa edilmiş) binlerce genci Amerika’nın verdiği silah, kıyafet ve botlarla (sözde) DAEŞ’e karşı savaştırdılar.

        (2014 yılında bu çatışmalarda yer almış YPG/PKK’lılar, Erbil’deki bir görüşmede, DAEŞ’e karşı savaşı nasıl kazandıklarını anlatırken “Uçaklar vuruyordu, biz cesetleri toplamaya gidiyorduk” diyorlardı.)

        Aslında hep Amerika için çalışmış oldular.

        Rojava adını verdikleri bölgeye gidip duruma uyananlar işkence gördü, tehdit edildi, kaçmaya çalıştı. Başlarına gelenleri ayrı bir yazıda paylaşırız.

        Esad rejimi bir dönem bunlara “Hainler” dedi.

        Baktılar PYD/PKK ABD’yi önlerine, arkalarına almış yürüyor. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim çıktı “Size özerklik düşünüyoruz” açıklaması yaptı.

        O gün “Ne özerkliği! Biz federasyonu, konfederasyonu konuşuyoruz artık!” diye cevap verdiler. Rejime meydan okudular.

        Trump bir gün bir tweet attı: “Suriye’den çekiliyoruz”

        Bir feverandır koptu. “Amerika bizi sattı”, “Sırtımızdan bıçaklandık”, “Bir kez daha ihanete uğradık” dediler…

        Rejime yeniden temsilciler gönderdiler. Tekrar uzlaşmaya çalıştılar.

        Afrin’deki Zeytin Dalı Harekâtı’nda Türkiye’ye hava sahasını açtı diye “ihanet etmekle” suçladıkları Rusya’ya yanaşmaya çabaladılar.

        ABD çekilme takvimiyle ilgili yeni açıklamalar yapınca, hafiften rahatladılar.

        Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’la ilişki geliştirmeye uğraşıp, her dengeye oynadılar. Machiavelli bile bu kadarını ayıplardı belki diye düşünüyor insan.

        Hülasa, efendim meseleyi anladınız aslında. 2011’den bu yana “onun, bunun tetikçiliğini” yapanlar, bugün birileri nazarında Kürt halkını temsil ediyormuş!

        John Bolton’ın açıklamaları üzerinden Amerika’nın PYD’ye nasihatine bakacak olursak, ABD ve Rusya için Kürtlerin geçmişte olduğu gibi bir kez daha sadece “koz” olduğunu görürüz.

        Okuduklarınız adeta tarihin tekerrürü gibi değil miydi?

        Molla Mustafa Barzani’nin Türkiye nasihatine ve acı tecrübelerine rağmen oğlu Mesut Barzani’nin referandum kararı da, Suriye’de süregelen ABD–Rusya rekabeti de pek tanıdık.

        PYD-PKK terör örgütü zaten Kürt halkının bir temsilcisi değil. Ama elinde silah tuttuğu gerçeğini yadsıyamayız.

        Bölgedeki tüm Kürt siyasi hareketleri, kendi evlatlarına 1970’lerden itibaren yaşanmış bu kısacık geçmişi bir kez daha hatırlatmalı.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar