Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Korku–gerilim filmleri de politik nitelik taşır. Alt metinlerine baktığımızda türün kadın düşmanı, ırkçı birçok örneğine rastlarız. Öte yandan, bağnazlık, gericilik ve ayrımcılık eleştirisi taşıyan korku filmlerinin sayısı az değildir.

        Alt metinleri dışında, sosyal, politik boyutlarıyla öne çıkan filmler de vardır. Yönetmen Remi Weeks’in, Felicity Evans ile Toby Venables imzalı bir öyküden senaryolaştırdığı İngiliz yapımı ‘His House’ da bunlardan biri…

        Film, Güney Sudan’daki soykırımdan kaçarak İngiltere’ye sığınan bir çiftin öyküsünü anlatıyor. ‘His House’ sürprizli hikâye kurgusuyla öne çıkan bir film. Sürprizleri ele vermemek için açılış sahnelerinden söz etmek istemiyorum ama filmin büyük bölümünün, Bol (Sope Dirisu) ve Rial Majur’un (Wunmi Mosaku) İngiltere’deki yeni hayatlarına uyum sağlama çabaları üzerine kurulu olduğunu söylememde bir sakınca yok.

        İngiliz devletinin mülteci statüsündeki Majur çiftine tahsis ettiği, kenar mahalledeki kırık dökük evin zihnimizdeki ‘perili ev’ imgesiyle pek bir ilgisi yok. Mahalle ve evin görüntüsü, aklımıza sosyal gerçekçi filmleri getiriyor hemen. Ama kısa sürede anlıyoruz ki, ‘His House’ her şeyiyle bir ‘hayaletli ev filmi’… Duvarların ötesinden gelen sesler, kuytu köşelerde beliren nesneler ve görünüp kaybolan hayaletler, kısa sürede özellikle Bol’un hayatını kabusa çeviriyor.

        REKLAM

        Majur çiftinin ev dışındaki hayatının çok parlak olduğu da söylenemez. Beyazların çoğunlukta olduğu yoksul ve tekinsiz bir mahallede yaşıyorlar. Rial, evden çıktığı ilk gün kenar mahallenin labirentinde kaybolup gidiyor. Yardım istemek için yanlarına gittiği üç siyah gencin sözlü tacizine uğradığı sahnede altı çizildiği gibi, nerdeyse herkes tarafından dışlandıkları bir yerdeler. Bir başka sahnede, Bol’un girdiği bir giyim mağazasının güvenliği tarafından dikkatle takip edildiğini görüyoruz.

        Sosyal hizmet görevlileri dahil İngiliz toplumundan kabul gördüklerini; sevgi ve dostluk bulduklarını söylemek mümkün değil. Karşılarında kendi dertleriyle meşgul, empatiden yoksun insanlar var. Görevlilerin çoğu, bürokrasinin soğuk katılığı içinde kurallardan söz ediyorlar sadece. Bunun istisnalarından biri klinikteki kadın hemşire… Ama Rial’in Güney Sudan’da yaşadıklarını öğrendiğinde onun da gözleri dehşetle doluyor ve iletişime geçmekten rahatsız oluyor.

        Kaldıkları ev, Bol ve Rial’in bilinçdışını temsil ediyor. Evdeki hayaletlerin, Afrika’daki geçmişleri ve okyanusta yaptıkları yolculuğun kötü anılarıyla bağlantılı olduğunu hissediyoruz. Dört duvar arasında kendilerini güvende hissedeceklerine, tam tersine korkularıyla yüzleştikleri bir tür iç cehennemde yaşıyorlar…

        Evin dışında ise huzur bulamadıkları gerçek dünya var. Bol ve Rial, hayaletler ve tatsız gerçekler arasında sıkışıp kalıyorlar.

        ‘His House’, özünde mülteci sorunu üzerine bir film… Rial ve Bol için sorun uyum sağlamak ya da sağlayamamak ekseninde gibi görünüyor ilk bakışta... Ama asıl sorunun uyumdan öte dışlanmaları olduğu açık. Sonuçta, birer mülteci olarak İngiltere’de ‘mevzuat’ın bir parçası olduğunu hissediyorlar.

        Hem evdeki hayaletler hem de evin dışındaki hayatla ilgili olarak Rial ve Bol tümüyle zıt iki farklı yaklaşımı temsil ediyorlar. Bol, kendisini çok korkutan ve bütün psikolojik dengesini bozan hayaletlerin varlığını kabullenmek istemiyor önce… Sonra onlarla savaşmaya karar veriyor.

        Güney Sudan’da ve sığınma aşamasında yaşadıklarından sonra hayaletlerden korkmayacağını söyleyen Rial ise onları kabulleniyor ve verdikleri mesajı anlamaya çalışıyor.

        REKLAM

        Tam da bu noktada, ‘hayaletler’le bilinçdışı arasında bağ kurulduğu kesin. Rial, kendisiyle yüzleşmeye hazır. Bol ise İngiltere’yle uyum sağlama adına geçmişinden kaçmak istedikçe, kendi korkularının esiri haline geliyor. Rial, İngiltere’yi hemen yeni vatan olarak benimsemektense önce hayaletlerle olan sorunları çözmekten yana. Çünkü geçmişte yaşadıkları acıları ve kaybettikleri yakınlarını unutarak yollarına hiçbir şey olmamış gibi devam etmelerinin mümkün olmadığını biliyor. Sonuçta, geçmişle birlikte yaşamak zorunda olduğunu düşünüyor. Bol ise İngiltere’ye uyum sağlamanın her şeyi çözeceğine inanıyor.

        Evsizlik, vatansızlık filmin en güçlü motiflerinden biri… Rial ve Bol’un, kenar mahalledeki o hayaletli ev dışında başka hiçbir seçenekleri yok. Film bunun altını özenle çiziyor…

        Mülteci sorununa çok yönlü bakışıyla övgüye değer bir film ‘His House’… Bir tür filmi olması, ele aldığı meselede derinleşmesine engel olamıyor. Tam aksine, gerçekçi bir dram kadar nokta atışı tespitler yapabiliyor.

        Peki, bir korku filmi olarak nasıl işliyor? Görsel atmosferi, özel efektleri ve montajıyla türün gereklerini yerine getiren bir film var karşımızda. Kendi adıma en çok gerçeküstü resimleri andıran korku imgelerini beğendiğimi söyleyebilirim. Evdeki yemek masası ve duvarın okyanusun ortasında belirmesi mesela…

        ‘His House’, Bol ile Rial’in deneyimleri itibarıyla iki ayrı film gibi duruyor. Bol’un hayaletli ev serüveni, çok iyi çekilmiş olsa dahi bildik tanıdık korku filmi trüklerinin ötesine geçemiyor açıkçası. Buna karşılık hayaletlerden korkmayan Rial’in evde ve dışarda yaşadıkları daha ürpertici, anlamlı ve özgün geldi bana… Bazen Bol’un arkasında beliren hayaletleri ondan önce görebildiğimiz oluyor. Rial’ın gördüklerini ise genelde onunla birlikte izliyoruz.

        Yönetmen Remi Weekes’in ilk uzun sinema filminde kayda değer bir iş çıkardığını; korku gerilim türü kalıpları içinde mülteci olmak üzerine anlamlı bir öykü anlattığını düşünüyorum. Dünya prömiyerini 27 Ocak’ta Sundance Film Festivali’nde yapan ‘His House’, 30 Ekim’den bu yana Netflix’te yayında.

        7/10

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar