Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Biyografik belgesellerin sevdiğim yanlarından biri, o güne kadar sadece medya üzerinden tanıdığımız bazı insanları farklı ve daha derinlikli bir bakış açısıyla karşımıza getirmesi…

        Kişinin yaşam öyküsünü temel alan uzun söyleşileri bir yana bırakırsak, medyanın bir insanı gerçek anlamda tanımak için doğru yer olduğunu öne sürmek zor… Buna rağmen, medya o insan hakkında fikir sahibi olmamızı sağlıyor. Medyadan yansıyan imajı üzerinden onunla duygusal bağlar kurabiliyor; hatta sevgi–nefret ilişkisi yaşayabiliyoruz…

        Hazır söz sevgi–nefretten açılmışken, 5 Ağustos’tan itibaren Netflix’te yayınlanmaya başlayan ‘Anelka: Misunderstood’un bir futbolcu belgeseli olduğunu akıllardan çıkarmamak gerek. Diğer biyografilerden veya sporcu belgesellerinden temelde ne farkı olduğu sorulabilir. Sinema estetiği açısından kuşkusuz hiçbir farkı yok. Ama futbol, çağımızda nerdeyse tümüyle taraftarlıkla özdeşleşmiş bir spor. Nicolas Anelka gibi kariyeri boyunca yolu PSG, Arsenal, Real Madrid, Liverpool ve Fenerbahçe gibi birçok kulüp takımından geçmiş ve o kulüplerde sorunlar yaşamış bir sporcu üzerine çekilmiş belgeseli taraftarların başka bir gözle seyredeceği kesin… Çünkü tuttuğunuz takımla tam olarak uyum sağlayamamış, forma aşkını size hissettirememiş, duygusal olarak tribünlerle bütünleşememiş bir futbolcuyu sevmeniz kolay değildir... Dolayısıyla, Anelka’yı sevmeyen futbolseverlerin sayısının az olmadığını tahmin edebiliriz. İşte tam da burada, belgeselin adının biraz iddialı durduğu söylenebilir. Sadece filmin konseptinin başlıkta ortaya konulmasından söz etmiyorum. Buradaki iddia, Anelka’yı sevmeyenlere ‘Siz onu aslında yanlış anladınız’ demekle ilgili…

        REKLAM

        Bana sorarsanız, ‘Anelka: Misunderstood’u seyrettikten sonra taraftarların Nicolas Anelka hakkındaki fikirleri, duyguları hiç değişmeyebilir. Kaldı ki, belgeselin Anelka’yı sevdirmek gibi özel bir derdi yok. Birçok kişinin ‘Yo, hayır yanlış anlamamışız. İşte bildiğimiz, tanıdığımız Anelka!’ deme ihtimali azımsanamaz. Ama her koşulda onu daha iyi anlayacağımızı ve daha yakından tanıyacağımızı düşünüyorum. Belgeselin bütün başarısı zaten burada yatıyor. Davranışlarının ardında yatan nedenleri deşifre ederek Anelka’yı daha yakından tanımamıza vesile oluyor. Onun duygu ve düşüncelerini anlamamızı sağlıyor. Ona ‘Nico’ diye hitap eden yakın arkadaşlarının gözündeki Anelka’yı tanıtıyor bize. Tüm bunlar biyografik bir belgesel için az şey değil...

        Malum, Anelka’nın bütün kariyeri olaylarla doluydu… Çok genç bir yaşta Paris Saint Germain kulübünü bırakıp Premier Lig takımı Arsenal’e transfer olması Fransa’yı ayağa kaldırdı, tartışmalar yarattı. Fransa ulusal takımıyla ilişkisi, takıma seçildiği veya seçilip eve gönderildiği ilk yıllardan kovulduğu son yıllara kadar sıkıntılı bir süreçti. Ayrıca, transfer olduğu kulüplerin çoğunda teknik direktörler, yöneticiler ve takım arkadaşlarıyla sorunlar yaşadı.

        Belgeselde, Fransa ulusal takımın teknik direktörü Raymond Domenech ile soyunma odasında yaşadığı tartışma başta olmak üzere, Anelka’nın içinde yer aldığı en önemli olayların medyada söz edilmeyen perde arkası gelişmeleri geliyor karşımıza. Tüm bunlara ek olarak medyaya yansımamış ya da eksik yansımış başka olaylara da yer veriliyor.

        Anelka, belgeselde kariyeri boyunca neden olduğu tüm bu tartışmalarda, olaylarda kendi durduğu yeri, nedenlerini ve bakış açısını içtenlikle açıklıyor. Kendini haklı çıkarmak ya da savunmaktan ziyade davranışlarının nedenlerine odaklanıyor ve hatalarını inkâr etmiyor.

        Belgeselden alacağınız keyfi yok etmemek için Anelka’nın açıklamalarından söz etmek istemiyorum ama Real Madrid’e transfer olduğu ilk günleri anlatırken söylediği ‘Yıldız olmaktan nefret ediyordum’ sözlerinin kişiliğini çok iyi yansıttığını düşünüyorum. Fenerbahçe ve Türkiye’den söz ederken ‘Real Madrid ve İspanya’da yaşadıklarıma benziyordu’ demesini unutmayalım. Belli ki belgeseli yapanlar tekrara girmemek için Fenerbahçe dönemini bu benzetmeyle çok kısa kesmişler. Yine de Anelka’nın taraftar fanatizmi konusunda Fransa ve İngiltere’den şikâyetçi olmadığı halde İspanya’yla Türkiye’yi aynı kefeye koymasını atlamamak gerek.

        REKLAM

        Anelka’nın belgeselde en çok ilgimi çeken açıklamalarından biri, Liverpool’da geçirdiği sezonla ilgiliydi… Anelka’nın kariyeri boyunca bir kulübe neden bağlanamadığı sorusuna yanıt arayanların buradaki açıklamalarını biraz daha dikkatle dinlemeleri gerekiyor. Anelka’nın sorunlu bir futbolcu olduğu inkâr edilemez ama kariyeri boyunca anlayış ve hoşgörüden çok nasibini almadığı kesin. Belgeselde, medyanın her olayda Anelka’yı hedef tahtasına koyan tavrının altı çiziliyor.

        Yaşanılan bazı krizlerde, birilerinin Anelka’dan kurtulmak için onun medyadaki ‘küstah ve snop’ imajından yararlanmaya çalıştığını hissediyoruz... Anelka’nın medyayla konuşmayan, çabuk küsen, duygularını kendine saklayan, gururlu biri olmasının, birçok olayda aleyhinde kullanıldığı kesin. Kaldı ki, o dönemde özellikle Fransız medyası için Anelka’nın ipini çekmek öylesine kolay ki… L’equipe’in o tarihi manşeti mesela… Belgesel bu manşetin öyküsünü, olay anından başlayarak yargı kararına kadar uzanan ve yıllara yayılan bir süreçte öylesine iyi anlatıyor ki Anelka’nın emeklilik yıllarında neden Dubai’de yaşamaya karar verdiğini daha iyi anlıyorsunuz. Orada Anelka’yı soyunma odasındaki tavrı nedeniyle cezalandırmaktan çok daha öte bir tavır var. Belli ki Fransız futbol egemenlerinin amacı sadece cezalandırmak değil, Anelka’yı tümden bitirmek…

        Belgesel bittiğinde benim anladığım şu oldu: Anelka, Arsenal’deki hocası Arsene Wenger’in hiç zorlanmadan çözdüğü gibi çabuk demoralize olan, içedönük, medyaya küskün bir gençti ve tek istediği şey sürekli desteklendiğini bilmekti. Çok iyi bir futbolcu olduğuna inanıyordu ve birilerinin onu ilk 11’e almayarak, takımdan keserek ve oyundan alarak eğitmek istemesine katlanamıyordu. Anelka’nın ihtiyacı belli ki Arsene Wenger’in ona gösterdiği anlayış ve hoşgörüydü. Ama teknik direktörler, yöneticiler ve medyanın kabul edemeyeceği kadar kendini beğenmiş, mesafeli ve soğuk biriydi… Özellikle duygularını göstermeyen o serinkanlı halinin çağımız fanatizm odaklı futbol kültüründe hiçbir yeri yoktu…

        REKLAM

        İşte bu yüzden, hiçbir yerde çok tutunamadı ve takım takım dolaşan göçebe bir profesyonel olmayı tercih etti… Bir İngiliz spor yazarının Anelka’nın Chelsea’deki başarısını analiz ettiği yorumun onun hakkında çok şey anlattığını düşünüyorum. Anelka ve Chelsea arasındaki ruh birliği onun tüm kariyerinin özeti sanki…

        Arsene Wenger’in söylediği gibi Anelka daha büyük bir yıldız olabilirdi… Ama bence tek sorunu, gençlik yıllarında zirveye ulaşması değildi. Karşısına her zaman Wenger gibi hoşgörülü, sabırlı insanlar çıkmadı. Kişiliğiyle futbol dünyası arasındaki uyumsuzluk nedeniyle belirli bir seviyeyi geçemedi, tarihi başarılara imza atamadı.

        ‘Anelka: Misunderstood’ belgeselinin en hoş yanlarından biri, medyayla konuşmayı sevmeyen, sızlanmaktan, mağdur edebiyatı yapmaktan hoşlanmayan kibirli bir futbolcunun, geçip giden yılların ardından kırgınlıklarını, duygularını, üzüntülerini açık kalplilikle anlatmaktan kaçınmaması…

        İşin sinemasal yanının çok iddialı olduğunu söyleyemem. Ama Anelka’nın çocukluk arkadaşı sinema yıldızı Omar Sy ve Thierry Henry gibi meslektaşlarının yorumlarıyla katkı yaptığı; Éric Hannezo’nun yönettiği belgeseli baştan sona büyük bir ilgiyle seyrettim. Söyleşi sahnelerini bir yana bırakırsak, Éric Hannezo’nun Anelka’yı çölde tek başına yürürken gösterdiği sahnelerde kurduğu sinemasal metaforun çok yerinde olduğunu düşünüyorum. Anelka’nın futbol dünyasındaki yalnızlığını vurguluyor bu çöl çekimleri…

        Bu arada, yönetmen Éric Hannezo’nun, Anelka’nın Dubai’deki sakin, huzurlu aile hayatını filmin görselliğinin en önemli parçalarından birisi haline getirmesi şaşırtıcı değil. O huzur ve her şeye uzaktan bakabilme şansı olmasaydı belli ki bu belgesel asla çekilemezdi…

        ‘Anelka: Misunderstood’, Anelka’yı biraz daha yakından tanımak isteyen bütün futbolseverlere önerebileceğim bir belgesel…

        6.5/10

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar