Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Proxima, Güneş’e en yakın yıldızın ismi. İspanyolca’da ‘sonraki’ anlamına geliyor… Sözlükleri karıştırıp, kelimenin peşine takıldığınızda ve Alice Winocour’un yazıp yönettiği ‘Proxima’ filmi üzerinden düşündüğünüzde, zihninizde birçok çağrışım yapması mümkün. En güçlü çağrışım ise ömrünü uzay çalışmalarına adamış insanların hayallerini temsil etmesi… Çünkü uzay, hedeflerin hiç bitmediği, keşif özleminin kuşaktan kuşağa aktarıldığı bir çalışma alanı…

        ‘Proxima’nın ana karakteri Sarah Loreau (Eva Green) çocukluğundan beri uzaya çıkmak isteyen astronotlardan sadece biri… Yıllar sonra fırsat eline geçtiğinde mutlu ve heyecanlı... Ne var ki, uzayda geçireceği 1 yıl boyunca 8 yaşındaki kızı Stella’dan (Zélie Boulant) ayrılmak zorunda kalması, zihnini meşgul eden çok yönlü bir sorun…

        Sarah, Stella’nın babası olan eşinden (Lars Eidinger) ayrılmış yalnız bir anne… Uzay görevinin Yeryüzü’ndeki hazırlık kısmının başlamasıyla birlikte kızı Stella’nın kurulu düzenini değiştirmesi, babasının yanına taşınması ve yeni bir okula transfer olması gerekiyor.

        Sarah tüm bunların, diğer çocuklara oranla Stella için çok daha güç olacağını biliyor. Çünkü Stella disleksi, discalculi ve disortografi olarak tanımlanan öğrenme zorluklarına sahip bir çocuk... Zeki ve duyarlı bir çocuk olsa da dersi sınıfta anlayıp öğrenmesi, ödevlerini tek başına yapması zor. Okuldaki eğitim kadar, evde annesiyle yaptığı çalışmalar da onun için büyük önem taşıyor. Ayrıca çevresiyle hemen uyum sağlayan bir çocuk olmadığını hissetmek mümkün. İşte bu yüzden, babasının annesinin boşalttığı o geniş alanı doldurması kolay görünmüyor. Üstelik Stella tüm bunların farkında ve annesiyle ayrılmaya kesinlikle hazır değil.

        Psikologla (Sandra Hüller) yaptıkları ilk görüşmede sadece Stella’nın değil, Sarah’nın da ayrılmaya hazır olmadığını hissediyoruz… Psikolog, Sarah’yı yönlendirmekten ziyade elinden geldiği kadar destek olmayı tercih ediyor. Zaten Sarah’nın başka hiçbir şeye tahammülü olmadığı daha ilk andan belli. Çünkü duygusal anlamda öyle bir ikilem yaşıyor ki akılla, mantıkla çözebileceği bir şey değil…

        Kızından ayrılmak istemediği kesin. Öyle ki, Yeryüzü’ndeki hazırlık aşamasında dahi kızından uzak kalmakta çok zorlanıyor. Öte yandan, çocukluk hayaline bu kadar yakınlaşmışken uzaydan vazgeçmek ona hiçbir şekilde doğru gelmiyor.

        Bir erkeğin gözünden bakıldığında, Sarah bir ‘duygu–mantık’ çelişkisi yaşıyor gibi görünüyor… Ama film ilerledikçe Sarah açısından olayın duygu–mantık çelişkisinden öte çözümsüz bir ikilem olduğunu görüyoruz… O yüzden kendisini olayların akışına ve duygularına bırakıyor.

        Görüşmesine izin verilen günlerden birinde kızı Stella’yı akşam katılacağı iş toplantılarından birine çağırıyor. Stella sorun çıkardığında ve Sarah toplantıyı terk etmek zorunda kaldığında ekibin erkek astronotlarından Mike (Matt Dillon), kızıyla olan bağını kesip atmakta geciktiğini ve bunun sorun yarattığını söyleyerek tepki gösteriyor. Seyircileri de ikilemde bırakan bir sahne bu… Sarah’nın yanlış bir karar verdiğini, Mike’ın profesyonel anlamda doğru söylediğini düşünebiliriz ama sonuçta en doğru tavrın Stella’yı alıp giden psikoloğun yaptığı gibi Sarah’ya moral destek vermek olduğunu hissediyorsunuz.

        Erkekler için bütün sorunların mantıklı çözümleri vardır. Kafaları sorunlar karşısında çoğu zaman, bilgisayarlar gibi 1 ve 0’lardan oluşan ikili bir sistemde çalışır. Sarah ise Yeryüzü’nden ayrılana kadar serinkanlı bir mantıkla değil, duygu ve sezgileriyle hareket etmekten vazgeçmiyor.

        Sonuçta her duygusal ikilemin mantıklı bir çözümü olacak diye bir kural yok. Bazen tercih yapmak yerine kendinizi bütün çelişkilerinizle ikilemin orta yerine bırakmak en doğrusu olabilir. Sarah da bunu yapıyor… Alice Winocour ve Jean-Stéphane Bron’un yazdığı o harika finalde Sarah’nın haklı çıktığını hissediyorsunuz.

        REKLAM

        Yönetmen Alice Winocour, roketin fırlatılmasıyla başlayan ve ertesi sabah Stella’nın düzlükte koşan yaban atlarını görmesiyle devam eden final sekansında anne ve kızın birbirinden yaşadıkları özgürleşme duygusunu mükemmel yansıtıyor. O an bütün filmin bağlılık kadar özgürlük üzerine olduğunu da anlıyoruz.

        Finalle birlikte uzay–Yeryüzü ikilemi de daha güçlü bir anlam kazanıyor. Film boyunca Stella’nın, annesindeki uzay tutkusunu anlamak istediğini görüyoruz. Stella’nın filmin ilk bölümünde uzay çalışmaları merkezinde annesinden bağımsız olarak dolaştığı sahne bunun açık bir örneği. Son bölümde annesini uzaya taşıyacak roketi görmek istemesi de aynı ilginin sonucu. Uzayın annesi için ne ifade ettiğini anladıkça, ayrılık onun için daha katlanılabilir hale geliyor. Roket fırlatıldığında yüzündeki ifade aslında her şeyi özetliyor… Annesinin özgürleşme duygusunu kendi içinde hissediyor ve ertesi sabah atları seyrederken aynı duygunun ona da geçtiğini anlıyoruz. Dolayısıyla, uzayı bir tür özgürleşme, evden, yuvadan kopuş metaforu olarak görmek mümkün.

        Stella’nın erkek egemen bir ortamda bir erkeğe dönüşmeden kadınlığıyla, cinsiyet ayrımcılığına meydan okuyarak var olması, kuşkusuz filmin öne çıkan temalarından biri. Kadınların uzaydaki varlığını çok da ciddiye almadığını hissettiğimiz Amerikalı astronot Mike karakteriyle ilişkisi, filmin öne çıkan yan öykülerinden biri… Uzaya çıkma öncesindeki hazırlık aşamasında kritik mevkilerde sürekli erkeklerle karşılaşması atlanmaması gereken bir ayrıntı. Katı prensiplere sahip, esneklikten uzak erkek disiplini, her yerde karşısına çıkıyor. Bu arada, Alice Winocour’un finalde çocuklarından ayrılarak uzaya çıkan bütün kadın astronotlara hoş bir selam gönderdiğini belirtelim…

        ‘Proxima’ özünde annelik üzerine bir film… ‘Hayallerini, ideallerini gerçekleştirmek’ ile ‘daha iyi bir anne olma içgüdüsü’ arasındaki ikileme bence çok doğru yerden, herkesi yakalayabilen bir samimiyetle bakmasını başarıyor… Bana sorarsanız, aynı sorun babalar için de her koşulda geçerli ve bütün dürüst babaların aklının bir köşesini meşgul ettiği kesin. Kaldı ki, Winocour’un filmin ana fikrini özetleyen cümleyi bir baba karakterine söyletmesi ironik geldi bana… ‘Mükemmel astronotluk diye bir şey olmadığı gibi mükemmel annelik diye bir şey de yok’ diye özetlenebilecek cümle, aslında yalın gerçeği özetliyor. Bunu bir erkeğin söylemesi ‘mükemmel baba’ olmadığını bilmesinden kaynaklanmıyor mu aslında?

        REKLAM

        ‘Proxima’yı tümüyle Yeryüzü’nde geçen bir uzay filmi olarak görmek de mümkün. Uzay hem hayalleri hem de sevdiklerinizden uzak kalmayı temsil eden bir metafor olarak var filmde ama varlığını hep hissediyoruz. Winocour’un bazı çekimleri Köln’deki uzay çalışmaları merkezinde gerçekleştirmesi, üç astronotun uzaya çıkmadan önceki hazırlık dönemini belgesel bir gerçeklikle, titizlikle anlatması bu hissi güçlendiriyor. Stella’nın Ay’ın yüzeyi gibi tasarlanmış bir yerden Dünya’ya baktığı sahneyi unutmayalım. Ünlü Japon besteci Ryuichi Sakamoto’nun müzikleri de uzay filmi algısını güçlendiriyor; uzay yolculuğu fikrini aklımızda tutmamızı sağlıyor.

        Amerikan filmlerinde bir Hollywood yıldızı gibi görünen Eva Green, ‘Proxima’da hayatın içinden gelen gerçek bir karakter olarak karşımıza çıkıyor ve abartısız, sade tarzıyla filme çok şey katıyor. Eva Green’in tüm kariyerinin en iyi performanslarından birini çıkardığını düşünüyorum. Bu arada, filmin Eva Green’in dört dil konuşmasına neden olan çok dilli, çok uluslu yapısının ‘uzay filmi eşittir NASA ve ABD’ algısını kırmaktaki etkisinin de altını çizmek istiyorum.

        Fransız yönetmen Alice Winocour, ‘Augustine’ (2012) ve ‘Maryland’ (2015) filmleriyle tanınıyor. ‘Mustang’in senaryosunu Deniz Gamze Ergüven’le birlikte yazdığını hatırlayanlar çıkabilir. Dünya prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yapan üçüncü uzun filmi ‘Proxima’, şimdiye kadar en beğenilen işi oldu. Toronto’daki Platform Ödülü’nden sonra San Sebastian Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü de kazanmayı başardı.

        Pandemiden önce birçok ülkede gösterime girdi ve olumlu eleştiriler aldı. Şimdi Türkiye’de, BeinConnect Boxoffice’de seyredebilirsiniz.

        7.5/10

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar