Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KIYMETLİ dostlar! Nimetin şükrü meyânında, nimeti bilmek kadar o nimetten hoşlanabilmenin de ayrı bir nimet olduğunu kavramak icap eder. Kur’an-ı Kerîm’in birçok ayet-i kerîmesinde iyi, güzel ve hak olanı hakça ve güzelce görebilmek nimetine dikkat çekildiği gibi; çirkini ve batılı da tanımak, ayırt etmek övülmüş ve bir nimet olarak nazarımıza verilmiştir. Küfür, nifak ve daha birçok kötü amelin işlenmesine sebep olarak da şeytanın ve nefsin bunları güzel göstermesine rağmen ne kadar çirkin ve yıpratıcı, hatta yıkıcı olduğu, helâk ve azap ayetleriyle açıkça anlatılmıştır.

        “Kişi refîkinden azar” diye bir söz var. Nefis ve şeytan kişiye arkadaş olursa azdırır. Nefse ve şeytana uyan bir kimseyle arkadaş olunursa gene sonu felâkettir. Enbiyâ, evliya, asfiyâ ve arifleri arkadaş edinen ve onlarla yola çıkan kişiler hakkı hak görür, batılı batıl... Bu insanlar sürçse de hata yapsa da sağlam iman ve muhabbetleri sayesinde düştükleri yerden kalkar, tövbe ve iyi amellerle günahlarını sildirir, Allah Teâlâ’ya muhabbetle yollarına devam ederler.

        Gene Kur’an-ı Kerîm’de “Sadıklarla beraber olunuz” ayet-i kerîmesiyle doğru dürüst bir hayat çizgisinin bizi rıza menziline ulaştırabilmesi için iyi ve güzel yol arkadaşlarımızın olması gerektiği ne kadar veciz ifade edilmektedir.

        RESÛLULLAH’I (SAS) YANLIŞ ANLAMAK, DİNİ YANLIŞ ANLAMAKTIR

        İnsan; sevmeye ve muhabbete kabiliyeti var ise en azından nasıl seveceğini ve kimleri sevebileceğini isminden veya vasfından bilmeli, kendisine verilen muhabbet sermayesini boşuna harcamamalı. Evet, Allah Teâlâ insana bir gönül vermiştir, bunun şükrünü edâ etmek mümkün değildir. Fakat o gönlü nasıl dolduracağımızı, neyle ziynetlendireceğimizi göremez isek bu nimetleri kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.

        Şeytan; bunu bildiği için devamlı kendi işbirlikçilerini vücudumuzun içerisinde örgütler, konuşlandırır. Allah (CC) için olması gereken heyecanımızı, hevâ ve heveslere; ümmet-i Muhammed’e yapmamız gereken hizmeti, başka başka yerlere ve neticede sadece inananlarla kardeş olduğumuz düşüncesini başka türlü şeytanî kardeşliklere sevk ederek kendisi gibi huzurdan kovulmamız için elinden geleni ardına koymayacaktır. Su uyur düşman uyumaz. Bu fitnelere gönül kaptırırsak hiçbir zaman sonu felâh olmaz.

        Bu nevi kötü durumlara düşmemek için kiminle beraber olduğumuza, kimi kendimize dost edindiğimize çok çok dikkat etmeliyiz. İnsan; muhabbeti, muhakkak seven ve muhabbet edenden öğrenir. İlim ancak bu yolda kendisine rehber edindiğini iyice bilmek manasına gelir. Nitekim İslâm medeniyetinde âlim vasfını kazananlar, bu pâyeyi ancak Efendimiz’i (SAS) bildikleri, tanıdıkları seviyeye göre almışlardır yani bizim medeniyetimizde âlim; Resûlullah’ı (SAS) bilen, tanıyan adam demektir. Çünkü Allah (CC) kendisi hakkında bilinmesini murad ettiği bütün ilmi, peygamberlere ve tabii ki en son hatemü’l-enbiyâ, mükemmel, ekmel ve mükemmil Hazret-i Fahr-i Âlem Efendimiz’e (SAS) bildirmiş ve indirmiştir.

        Resûlullah’ı (SAS) yanlış anlamak; bütün mukaddesatı ve dini, hatta Allah Teâlâ’yı yanlış bilmek yani imansızlık demektir. Eski ümmetler bu halleriyle de bize ibretlik olmuşlar, durumun vahametini göstermişlerdir.

        Mesela, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ı yanlış anlayıp O’na (AS) haşa “Allah’ın oğlu” demeleri birçok şey bilen sözüm ona ilim sahibi, akıllı, fikirli gibi görünen insanları imansızlık çukuruna düşmekten kurtaramamıştır. Resûl’u bilememek Allah Teâlâ ve imana cahil olmaktır. Artık kişi, ne bilirse bilsin cahiliyye küfründen kurtulamayacaktır.

        ‘MÜMİNİN FERASETİNDEN ÇEKİNİN’

        Kur’an-ı Kerîm, Efendimiz (SAS) bizler için rahmettir. Bizler böylece dinimizi, izlememiz gereken yolu öğrenir, helali haramı bilir, o ölçüye göre hayatımızı sürdürürüz. Fakat yüz çevirenler için bu rahmetten ne gibi bir fayda vardır? Bazı müfessirler “Rabb’ül-âlemin”, “Rahmeten li’l-âlemin” ifadeleriyle ayetlerde geçen “âlemler” kelimesini “bilenler, âlim ve arifler” olarak tabir ve tefsir etmişlerdir.

        O zaman denilebilir ki; Rabb’ini tanıyan ve O’na (CC) tâbi olanlar için Allah Teâlâ’nın hususî bir terbiyesi vardır. Allah Teâlâ’nın rızasına muvâfık ilimden nasiptar olanlara, Hazret-i Peygamber’e (SAS) bahşedilmiş o ümmet ve âlimlere mahsus bir feyiz, rahmet ve bereket vardır. Efendimiz’in (SAS) “Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir” buyurması yukarıda bu tefsire ne kadar da yakışıyor.

        Sizlerle sohbetimizin sonunda; mühim bir uyarıda bulunalım. İnsan hak yolunda birlikte olduğu kimseleri seçerken çok dikkatli olmalı, herkese gönül vermemeli, taklitle tahkiki birbirinden ayırmalıdır. Bunun için de kişinin asgari seviyede bir bilgi, duyuş ve hissedişi olmalıdır. Çünkü mana ve iman, insana muhakkak bu manevi zevki verir, vermelidir. Efendimiz (SAS) bir hadis-i şeriflerinde “Müminin ferasetinden çekinin; çünkü o Allah’ın nuruyla bakar, görür” buyurmuşlardır.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar