Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bugünkü anlamıyla ne zaman başladığı tam bilinmese de “savaş” muhtemelen ilk olarak, gerekli silaha ve çatışma nedenine sahip avcı gruplar arasında ortaya çıktı.

        Göçebe avcı-toplayıcılar avlanabilmek için birlikte hareket etmek zorundaydılar ve paleolitik çağda (2 milyon yıl öncesiyle buz çağının sonu olan yaklaşık MÖ 13000 arasındaki dönem) mızrak, neolitik çağda (MÖ 8000-4000) ise yay, ok ve sapan kullanıyorlardı. Ayrıca yaralı hayvanları öldürmek için hançerden de faydalanıyorlardı. Fakat Mısır’daki paleolitik dönem mezarlarında bulunan cesetlerde baskın ve pusuların eseri olan ok ve mızrak yaralarına rastlandığı gibi, neolitik dönemin başlarına ait mağara resimlerinde de daha örgütlü savaşların izlerine rastlandı. İspanya’daki Morella la Villa’da bulunan, neolitik döneme ait meşhur mağara resmi iki okçu grubu arasındaki çatışmayı açıkça gösteriyor. Her şeye rağmen o dönemde, az sayıda kişinin düzenlediği baskın ve pusular haricinde, büyük insan grupları arasındaki çatışmaların yaygın olması pek muhtemel değil. Avcılıkla savaş arasındaki ilişkiye dair en güvenilir kaynaklar, hem av hem de askerliği bir arada bulunduran törenler. Bu törenler, Sümerlerin tarih sahnesine çıktığı dönemde (MÖ 3000) ve Çin’de Şang hanedanı döneminde (MÖ 1765-1027) düzenlenmiş olan Hanedan Avları veya yine Çin’deki Batı Chou hanedanı döneminde (MÖ 1027-771) düzenlenen Büyük Av Oyunları’dır.

        İlk insanları biyolojik yapıları gereği örgütlü saldırılar düzenlemeye meyilli kabul edemeyeceğimize göre, savaşın belli nedenlerden ötürü ortaya çıkmış olması gerekir. Genel geçer fikre göre savaş, yerleşik yaşamın başladığı dönemdeki avcı-toplayıcılar ile tarım toplulukları arasında ortaya çıktı (muhtemelen MÖ 6500’de Batı Asya’da). Çatışmanın sebebi, köylerdeki yiyecek ve malların gezici avcı-toplayıcı gruplarca çalınmaya çalışılması olmalıydı.

        Başka bir açıdan, örgütlü savaşın daha geç bir dönemde ve artan nüfusa paralel olarak yeni toprakların ele geçirilmesi ihtiyacından dolayı ortaya çıktığı da iddia edilmekte. Bu nedenle, yaklaşık 4-5 bin yıl önce Avrupa’da neolitik çiftçiler yeni alanlara yerleşince mezolitik toplayıcılarla çatışmış ve onları yerleşimlerinden uzak tutmak için köylerini hendeklerle çevirmişlerdi. Benzer şekilde geç neolitik dönemde Kuzey Mezopotamya’daki Şamara kültürüne mensup olanlar gibi köyler, tam da yerleşimlerin verimli yeni araziler elde edebilmek için yayılmaya ve rekabet etmeye başladıkları bir zamanda, kendilerini korumak için duvarlar ve hendekler inşa etmeye başlamışlardı. Kuzey Çin’deki Lungşan halkı da (MÖ 3000-2000) köylerini toprak setler ile geniş ve derin hendeklerle koruyorlardı; çünkü nüfus artışıyla birlikte ekilebilir araziler azalmış ve eskiden tarımda uygulanan kes ve yak metodu artık yeterli olmamaya başlamıştı. Nüfus artışıyla beraber Lungşan halkı, köylerini çok sayıda küçük uydu köylere bölmek zorunda kalmış, bu da hem rekabeti artırmış hem de kes-yak metodunu uygulayanlar ile köylerine yakın tarlalarda tarım yapanları karşı karşıya getirmişti.

        REKLAM

        BATIDAN UZAK BİR TARİH

        Türkçe’deki ilk baskısından 14 yıl sonra, “Dünya Savaş Tarihi” yeni harita ve resimlerle yeniden karşımızda. Konuyla ilgili üniversite öğrencileri ve meraklıları için bir başvuru niteliğinde olan kitap, tarihin başlangıcından bugüne uzanan küresel bir askeri tarih denemesi. Aynı zamanda bu tarihi yeniden yorumlamaya yönelik bir girişim ve diğer metinlerde anlatılan şeyleri tekrar etmek yerine, dünyanın ıstırap dolu geçmişi hakkında yeni fikirler sunuyor. Aynı şekilde, ne yalnızca savaşı çeşitli dönemlerde meydana gelmiş harekâtlar temelinde ele almayı ne de sade suya bir “savaş ve toplum” vurgusu yapmayı amaçlıyor; her iki damara da dikkat çekiyor.

        Kitabın dört yazarı da Kanada’daki Calgary Üniversitesi’nin tarih bölümünde görevli. Christon I. Archer, “The Wars of Independence in Spanish America”yı yayına hazırlamış. John R. Ferris “The Evolution of British Strategic Policy 1919-1926”nın yazarı. Holger H. Herwig, “The Grand Illusion: The Prussianization of the Chilean Army” kitabının ortak yazarı. Timothy E. Travers ise Türkçe’ye de çevrilmiş olan “Gallipoli 1915”i yazdı.

        DÜNYA SAVAŞI TARİHİ (Archer-Ferris-Herwig-Travers / Çev: Cem Demirkan / İş Kültür)
        DÜNYA SAVAŞI TARİHİ (Archer-Ferris-Herwig-Travers / Çev: Cem Demirkan / İş Kültür)

        Yazarlarımız, metinde Batılı olmayan kaynaklara yer vermek için özel bir çaba sarf etmişler. Çünkü bugüne kadar yazılan hemen hemen bütün savaş tarihleri ya batı merkezci eğilimde ya da çoğunlukla Avrupa askeri tarihiyle sınırlı. Metin aynı zamanda savaş tarihinin ilk dönemlerine daha fazla ağırlık vermiş; öyle ki bu dönem, bugüne kadarki savaş tarihi kitaplarında ya hiç yer almamış ya da çok az önem verilmiş. Kitabın dört yazarı savaş tarihinin farklı dönemleri ve olaylarıyla ilgilendikleri için, bölümler her bir yazarın araştırmalarıyla usullerini sergilemekte ve farklı vurgular içermekte. Sonuç olarak metin, her bir yazarın kendi görüşlerini ve sonuçlarını yansıtmakta.

        YÜZÖLÇÜMÜ YANLIŞ BİLİNCE…

        Antikçağ imparatorluklarında savaşlardan göçler ve istilalara, Avrupa şövalyeliği ve İslam’ın yükselişinden barut ve yelkenli çağına, endüstriyel savaşın ortaya çıkışından teknolojik savaşa başlık başlık ilerliyor kitap. Askeri tarihin bildik temaları olan komutanlar ve taktiklerin yanı sıra, her bölümde esas olarak savaş kavramı, sıradan askerin rolü ve askeriyenin siyaset ve toplumdaki yerinin tarih boyunca nasıl değiştiği inceleniyor.

        Bu kapsamda kitaptan bazı tespitlere yer verip, sizi savaş tarihinin gizemli ve acımasız sayfalarıyla baş başa bırakayım…

        * Antik devletler, Batı ve Güney Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun topografik yapısını bilirlerdi. Ama bilgi, cehaletle birlikte yol alırdı. Coğrafyaya meraklı olan Büyük İskender, dünyanın Ural Dağları ve Bengal Körfezi arasındaki bir çizgide son bulduğuna inanırdı. Augustus, Almanya’yı gerçek yüzölçümünün üçte biri büyüklüğünde zannettiği için, bu ülkeyi fetih planı başarısızlıkla sonuçlandı.

        * Antikçağ savaşlarındaki can kaybı duruma göre değişmekteydi. Hoplit savaşlarında kazanan ortalama yüzde beş, kaybedense yüzde 14 oranında kayıp verirdi. Buna mukabil, Diadochi savaşları genelde az kayıpla sonuçlanmıştır. MÖ 303 ile MÖ 281 yılları arasında cereyan eden bütün muharebelerde toplam en fazla 17 bin asker ölmüştü. Hellen ve Roma savaşlarında ise galip yüzde 1 ila 10, mağlup ise yüzde 30 ila 50 arasında kayıp verirdi.

        * Vikinglerin asıl gücü yaydıkları korkudan kaynaklanır. Vikinglerin karşısına çıkan ordu daha savaş başlamadan psikolojik yenilgiye uğramış oluyordu. Viking vahşetine dair hikâyeler de gün geçtikçe artmaktaydı; örneğin, kurbanların göğüs kafeslerinin açıldığı ve kartal şekli vermek için akciğerlerin dışarı çıkarıldığı “kanlı kartal” kurban töreni… Bu tür hikâyeler insanların Vikinglerin acımasızlığına dair kanaatlerini daha da artırıyor ve bu da, orduları gerçekten çok küçük olan Vikinglerin (çoğunlukla 2000 kişi ya da daha az) fazlasıyla işine geliyordu. Peki Franklar ve İngilizler, bu vahşi saldırganlara karşı kendilerini nasıl savundular? Savunma usulleri içerisinde en bilineni haraç ödemekti…

        * 1500’lerde çoğu doktor, barutun vurulan kişiyi zehirlediğine inanırdı. Eğer yara cerrahi müdahaleye uygun değilse, doktor yarayı genişletir, eliyle ve steril olmayan aletlerle tetkik eder ve ardından da ya yaraya kaynar yağ enjekte eder ya da kızgın demirle dağlardı. Bu yağın içinde kimi zaman on farklı madde -beyaz şarap, zeytinyağı, hypericum, cardius benedictus, kediotu, adaçayı, neftyağı, olibanum, mürrüsafi, tereyağı, içyağı ve sanguis draconis- daha bulunurdu. Bu tedavinin ardından doktor, cıva tortusu gibi bir merhem sürer veya yarayı yakı ile sıvar, hatta kimi zaman içerisinde kara kurbağası, solucan veya yılan bulunan bezlerle sarardı. Maksatları, Hipokrat ve Galenos’un önerdiği düşünülen şekilde, yarada irin oluşmasını sağlamaktı. Fakat bu tedavilerin sonu genelde septisemi, kangren ya da hastayı kısa sürede öldüren veya ömür boyu sakat bırakan diğer enfeksiyonlar olurdu.

        REKLAM

        *

        İKİ TAVSİYE

        Amerikalı siyahi yazarın büyük ilgi gören ilk romanında, Güney California’daki siyah toplulukta yaşayan, kiliseyse yardım eden, izleyen, dinleyen, gören anneler anlatıyor her şeyi. Cüneyt Ülsever ise siyasi polisiyelerine devam ediyor. Bu romanda 15 Temmuz darbe girişimini, öncesi ve sonrasıyla orta halli bir bireyin dönüşümü etrafında ele alıyor.

        Anneler (Brit Bennett / İthaki)
        Anneler (Brit Bennett / İthaki)
         Cinayet Polisi Dedemin Evrak-ı Metrukesi (Cüneyt Ülsever / Kırmızı Kedi)
        Cinayet Polisi Dedemin Evrak-ı Metrukesi (Cüneyt Ülsever / Kırmızı Kedi)
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar