Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2018, Troya’nın Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girişinin 20. yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2018’i Troya Yılı ilan etti. Yıllardır beklenen Troya Müzesi bu yıl açılıyor. Troya Kazı Başkanı Prof. Rüstem Aslan’ın çalışması, bu girişimlerin ötesinde gerçek Troya’yı anlatan çok önemli ve faydalı bir giriş gelişme-sonuç kitabı.

        Helenistik dönem şairi Kallimakhos, “Ben yanlış şeyler söylüyor da olsam, hepsi inandırıcı geliyor” diyor. Bunu şöyle anlıyorum: “İnandırabildiğin sürece varsın.”

        Bundan yaklaşık 2750 yıl önce yani M.Ö. 8. yüzyılda, Kuzey İyonya’da, belki bugünkü İzmir’de Meli adlı bir çocuk dünyaya geldi. Bu yetenekli çocuk daha yedi yaşında dinlediği destanları elindeki lirle söyleyebiliyordu. Bir gün, “Neden ben bu dizeleri söylemek bir yana yazmıyorum?” dedi. Tozlu parmaklarıyla birkaç dize yazmaya çalışırken annesi geldi: “Benim güzel çocuğum, dizeleri neden yazıyorsun? Dizeler dinlemek için. Kimse onları okumak istemez.” Meli ısrarcıydı: “Biliyorum ama eğer istenirse dizeler aynı zamanda yazılabiliyor.” Meli, rulosu olmadığı için uzun süre bir şey yazamadı ama bir destanı yazıyla sabitleştirme fikrini de aklından hiç çıkarmadı; böylece ozan hiçbir yere gitmeden, şiiri kent kent dolaşabilirdi.

        Büyüdükçe ünü yayıldı, aldığı davetlerle farklı coğrafyalara seyahat etme imkânı buldu. Gittiği yerlerden biri de Troya’ydı. Orada, İda Dağı’nın zirvesinde oturup Troya’da olup bitenleri seyreden tanrıları düşündü. Kıbrıs’ı da içine alan birkaç seyahatten sonra evine döndü, rulolarını açtı. Artık yazabilir, yazarsa daha da inandırabilirdi.

        HOMEROS’TAN 5 YÜZYIL ÖNCE

        Meli ya da bildiğimiz adıyla Homeros, kendisinden 5 yüzyıl önce gerçekleştiği sanılan Troya Savaşı’nı kuşaktan kuşağa anlatılan destanlardan yola çıkarak kâğıda döktü ve İlyada Destanı ortaya çıktı. Bu destan, aslında 10 yıl süren Troya Savaşı’nın 10. yılındaki son 51 günü anlatıyordu. Homeros, İlyada Destanı’ndan yaklaşık 20 yıl sonra bu kez Odysseia’yı yazdı. Bu destanda da Troya seferinden dönen Akha askerlerinin yine 10 yıl süren yurtlarına dönüş hikâyesini anlattı. Akhaların Troya Savaşı’nı Odysseus’un aklına gelen Troya Atı hilesiyle nasıl kazandıklarından da bahsetti. Peki ne olmuştu bu savaşta? Onu da özetleyelim.

        Dünyanın en güzel kadını Helena, Aleksandros (Paris) tarafından Troya’ya kaçırılır. Helena’nın kocası Spartalı Menelaos, kardeşi Miken Kralı Agamemnon ve Grek yurdu ile adaların bir araya gelen hükümdarları, bin gemiyle Troya seferine çıkarlar. 10 yıl boyunca Troya ile savaşır ve çetin mücadeleler sonrasında Troya Atı hilesiyle Priamos’un güzel Troya kentini fetheder, yakıp yıkarlar. Sonunda da ‘suçlu’ Helena’yı alıp kocasına geri verirler. Bu savaşta Akhaların en güçlü savaşçısı Akhilleus (Aşil) ile Troyalıların en yiğit savaşçısı Hektor’u unutmak olmaz.

        “Homeros ve daha sonraki Grek ve Latin ozanları tarafından anlatılmış bu ve benzeri hikâyelere çoğu insan inanmıştır. Ancak acaba bütün bunlar tarihte gerçekten oldu mu? Yoksa anlatılan olaylar gerçeğin sadece bir özü mü?” diye soruyor Prof. Rüstem Aslan.

        SCHLIEMANN HIRSIZ MIYDI İDEALİST Mİ?

        1988’den beri Troya kazılarına katılan, 2005’te Alman Prof. Korfmann’ın ölümden sonra kazı eşbaşkanı, 2013’te ise kazı başkanı olan Prof. Rüstem Aslan, “Troya-Yeni Başlayanlar İçin” adlı kitabında bu sorunun peşine takıyor bizi. En baştan söyleyeyim, belli bölümlerde tekrarlar olduğunu düşünsem de, Troya’yı her yönüyle ele alan son derece derli toplu bir inceleme bu. Ve sadece yeni başlayanlara değil, Troya’yı bitirdiğini sananlara da tavsiye edilir. Peki ne diyor Aslan?

        Öncelikle Troya’nın mitolojik anlatısını yapıyor. Farklı kaynaklardan yola çıkarak tanrıların mücadelesini, Troya Savaşı’nın kanlı yüzünü, tarihin en büyük savaş hilesini ve hatasını, savaşın kahramanlarını ve kaderlerini bir bir ama bir roman gibi okutturuyor bize. Bugüne kadar doğru bildiğimiz yanlışlar ne çokmuş meğer. “Büyük ozan, büyük bilmece” dediği Homeros’a geçiyoruz. Onun yolculuklarını, İlyada ve Odysseia’yı nasıl yazdığını öğreniyoruz ama “Homeros diye biri gerçekten var mıydı?” sorusunu aklımızdan çıkarmadan. Daha sonra Troya Savaşı’nın eğer olduysa, gerçekleşmiş olabileceği yerin peşine düşüyoruz. 17. yüzyıldan itibaren “gerçek Troya”yı aramış olan seyyahlar, arkeologlar, haritacılar ve onların teorilerini öğreniyoruz ve tarihin en büyük tarihi eser soygununu yapan, “Priamos’un Hazinesi”ni Çanakkale’den kaçıran Schliemann’la tanışıyoruz. Bu bölümler en heyecanlı hafiye kitaplarına taş çıkarır. Osmanlı’nın bu hazineyi geri alma mücadelesinden vazgeçmesine hayıflanıyoruz, hazineyi kaçırmasına rağmen tekrar gelip kazı yapabilmesine şaşırıyoruz, Schliemann Napoli’de ölünce “Yanına kalmadı” diyoruz ama Aslan bize “O kadar da değil” diyor: “Schliemann bu çalışmalar için kişisel servetinin büyük bölümünü harcadı. Amaçları doğrultusunda ‘hazine avcılığı’ yapmakla suçlandı. Bunlar doğruluk payı taşımakla birlikte aslında Schliemann iddia edildiği gibi bir ‘altın arayıcısı’ değildi. Tersine, amacı yerleşim kalıntılarını gün ışığına çıkarmaktı.” Ardından Troya’nın arkeolojik mirasını, alttan üste doğru Troya’daki 10 kenti öğreniyoruz. Bence en şaşırtıcı bölüm ise en sonda. Aslan’ın Troya destanıyla diğer destanlar, Troya medeniyetiyle Hitit ve diğer medeniyetler arasındaki ilişkiyi ortaya koyduğu satırlarda.

        HEKTOR, ATATÜRK VE KAHRAMANLAR

        Eğer gerçekten yaşanmışsa, Troya Savaşı ilk Doğu-Batı savaşıdır. Doğu’nun en batı ucundaki Troya (Çanakkale) ile Batı’nın en doğu ucundaki Grek yurdunun savaşı. Tıpkı Grek krallarının birleşmesi gibi, Anadolu’nun dört bir köşesinden Troya’yı savunmak için güçler gelmiştir. Bu yüzden Türkiye’deki Troya Savaşı yorumlarının daha çok Hektor üzerinden yapıldığını söylüyor Aslan: “Onun Anadolu topraklarını savunan ölümsüz bir kahraman olduğu vurgulanır. Hatta tüm Troya Savaşı’na tarihsel bir perspektiften bakarak Hektor’u Atatürk ve diğer Anadolu kahramanlarıyla karşılaştıran yorumlar da söz konusudur. Troya Savaşları ile Çanakkale Savaşları arasındaki tarihsel bağa inanan biri olarak böylesi yorum ve analizleri ben de yaptım. Ancak o acımasız savaşta Hektor’u öldürüp cesedini Troya surlarının etrafında savaş arabasının arkasına bağlayarak sürükleyen ama Hektor’un babası Priamos’un diz çökerek oğlunun cesedini onurlu bir cenaze töreni için almak istediğinde, oturup kendi kaderine hüngür hüngür ağlayan, derin bir savaş kahramanı olan Akhilleus ise pek ele alınmamaktadır.”

        Bunun sebebi, bu topraklarda hep var olan “Batı’ya kızgınlık” olabilir. Ancak Homeros’un destanını, Troya Savaşı ve dönemin coğrafyası ile ilgili bilgileri teyit eden en önemli verilerin de “Doğu”dan geldiğini kabul etmek gerek. Özellikle son dönemde Troya’da bulunan Luwice yazılı tunç mühürle, Troya ve Hitit İmparatorluğu arasındaki ilişki daha net anlaşıldı. M.Ö. 1200’lerdeki birkaç yüzyıllık döneme ait Hitit yazılı metinleri, farklı isimlerle de olsa o dönem denizaşırı Batı’da bulunan Akhaları, Grek tanrılarını, Troya gerginliğini, Akhilleus benzeri bir savaşçı kahramanı ve hatta Helena’yı kaçıran Paris’i (Parizitis) bile doğruluyor.

        Şimdiye kadar doğrudan Troya Savaşı’ndan bahseden hiçbir yazılı belge bulunamadı. Bu savaştaki kahramanların hepsinin yaşadığını düşünsek bile farklı zamanlarda yaşamış olabilirler. Bu kahramanlar, geçen zaman içinde farklı söylencelerden alınarak, tek bir büyük kahramanlık destanına yerleştirilmiş olabilirler. Ne kadar inanıyorsanız, o kadar var Troya...

        ‘HIRİSTİYANLIK UNUTTURDU’

        “Kutsal Troya’nın Hisarlık’ta olduğu konusunda hiçbir şüphe yok. Bu ören yerinden yola çıkan Serhas, Büyük İskender, Caesar, Augustus, Hadrian, Caracalla, Constantinus, Julianus ve Fatih Sultan Mehmed’e kadar tüm hükümdar ve gezginlerin Troya Savaşı’nın gerçekliği konusunda da hiçbir şüpheleri yoktur. Ancak 13. yüzyıldan sonra Hıristiyanlık dininin çok daha etkin ve yasaklayıcı olmasıyla Troya’ya olan ilgi azalmış, hatta gün gelmiş Troya’nın nerede olduğu bile unutulmuştur.”

        SİLAHLARA VEDA İSTEDİLER AMA...

        “Savaşların anası olarak kabul edilen Troya Savaşı destanını dikkatlice okuduğunuzda aslında başından beri hem askerler hem yöneticiler hem de sıradan insanların bir an önce silahlara veda etmek istediklerini görürsünüz. Ancak günümüzde olduğu gibi antik dönemde de bu iş o kadar kolay değildir.”

        BU HAFTA NE OKUSAK?

        Her şeyin planlı, organize olduğu bir dünyada, biri hacker, diğeri eski hacker, üçüncüsü dünyayı keşfetme peşindeki üç kişinin özgürlük hikâyesi. Norveçli Loe ise ormanda macera dolu aylar geçiren Dopller’in geyiğini barınağa bırakıp eve dönüşünü anlatıyor.

        Özgürlüğün Altı Derecesi Nicolas Dickner Çev: Soner Sezer Everest Yayınları

        Bildiğimiz Dünyanın Sonu Erlend Loe YKY

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar