Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama 5-10 dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu, asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar... Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birden çıksınlar…”

        Yusuf Atılgan’ın ‘Aylak Adam’da anlattığı ‘sinemadan çıkmış insan yaratığı’ olarak ortalıkta dolaşmayı çok özledim... Üç aydır ‘sinemadan çıkmış insan yaratığı’ olarak kaldırımlarda yanımdan geçen ‘asık yüzlü, kayıtsız, sinsi yürüyüşlü’ insanlara aldırmadan ‘yapacağım büyük işlerin’ hayaliyle ayaklarım yere basmadan sokaklarda yürüyemiyorum.

        Üç aydan fazla bir zaman oldu, karanlık bir salonda, kocaman perdeye gözlerimi dikip, pür dikkat bir film izlemeyeli.

        1980’lerde 10’lu yaşlarımın başından beri ‘sinemadan çıkmış insan yaratığı’ olmanın mutluluğuyla ortalıkta gezen ben, normalleşme süreci kapsamında, yarın açılacak olan sinema salonlarına gider miyim diye soruyorum kendi kendime birkaç gündür?

        REKLAM

        MASKEYLE FİLM İZLEMEK

        Bakanlığın belirlediği kurallar gereği, ateşimi ölçtürerek girdiğim, klimalarının yüzde yüz temiz havayla çalıştığından emin olmadığım bir salonda, yüzümden hiç çıkarmadığı bir maskeyle 1.5-2 saat film izleme fikri açıkçası beni çok heyecanlandırmıyor!

        Sinemaya gittiğimde perdedeki süper kahramanların Batman’in, Örümcek Adam’ın, Iron Man’in, Zorro’nun yüzlerinde maskeler olması beni mutlu ediyor, kendi yüzümdeki maske değil. Film boyunca iki koltuk yanımda oturan kişinin yüzendeki maskeyi indirip indirmediğini kollamak isteyeceğimi sanmıyorum... Biri hapşırdığında bilmem kaç kilometre hızla etrafa yayılan, milyonlarca damlacıktan nasıl kaçacağım endişesiyle koltuğumda kıvranmaktansa filmin heyecanıyla nefes nefese kalmayı tercih ederim doğrusu. Salonun yüzde 60’ının mı yoksa daha fazlasının mı dolu olduğunu hesaplamaya da matematiğim yetmez zaten!

        Maskeli olunduğundan salonda bir şey yiyip içmemek beni memnun eder açıkçası ama film öncesi ya da 10 dakika arada gidilecek tuvaletlerin hijyeni beni en az bir Hitchcock filmi kadar geriyor şimdiden!

        SİNEMA SEKTÖRÜNÜN ÖLMESİNİ İSTEMEM

        New York Tıp Fakültesi’nden Profesör Robert Lahita, pandemi öncesi ABD ve Kanada’da her hafta 20 milyon insanın gittiği sinema salonlarına dönüşün riskleri için şunları söylüyor: “Salonda bir grup yabancıyla birliktesiniz, eğer ondan 3-5 metre uzakta oturmuyorsanız hastalık kapma riskiniz çok yüksek. Sinema salonlarında havanın çok iyi dolaşmadığı da sır değil. Eğer film boyunca maske takmazsanız işiniz biraz şansa kalmış olur!”

        Profesör Lahita, vaka sayılarının hala yüksek olduğu bir ortamda sinema salonlarına (plajlara, barlar vb.) gitmenin riskine dikkat çekiyor: “Sinema sektörünün öldüğünü görmek istemem ama ben yapımcıların yerinde olsam yeni filmlerini gösterime çıkarmak için vaka sayılarının iyice düşüşe geçmesini beklerim. Hele ki eylül ekim aylarında virüsün yayılma hızının yeniden yükselişe geçmesi beklenirken... Bu durumda insanların sinema salonlarına kapanması bulaşma riskini arttırabilir...”

        Robert Lahita tüm bunlara rağmen sinemaya gitmenin, bir konsere gitmekten daha az riskli olduğunu da ekliyor.

        İçimdeki ‘sinemadan çıkmış insan yaratığı’, tüm olumsuzluklara rağmen, ‘sinemadan çıkmamış asık yüzlü, kayıtsız ve sinsi yürüyüşlü’ biri olmamak için beni yarın koşa koşa bir sinemaya gitmeye zorlasa da bu sefer “İyi de bütün bu riskleri almaya değecek bir film var salonlarda?” diye kendi kendime sormadan edemiyorum.

        ‘TENET' SİNEMA SEKTÖRÜNÜ KURTARACAK MI?

        Türkiye’de sinema sektörünün nabzını en iyi tutan gazetecilerden Mehmet Çalışkan birkaç hafta önce bu soruyu sinema salonu işletmecilerine sormuştu. İşletmecilerin büyük bir bölümü vizyona girecek yeni, güçlü bir film olmaması nedeniyle izleyicilerin sinemaya ilgi göstermeyeceğini bu nedenle de faaliyete tam olarak eylül ayında geçmek istediklerini söylemişlerdi.

        Benzer durum ABD’de ve Avrupa’da da yaşanıyor. Sinema sektörünün kalbinin attığı Hollywood’un dev yapım şirketleri aylar öncesinden bu yaz vizyona çıkarmayı planladıkları ‘dev’ filmleri 2021’e ertelediler bile.

        Birçok büyük yapım şirketi, ‘ortalıktaki toz duman dağılmadan’ milyonlarca dolar yatırdıkları filmleri vizyona sokmak istemiyorlar.

        Birçok yönetici şimdiden 2020’yi ajandalarından ‘sildiklerini’ söylüyor.

        Şu sıralar sinema sektöründe yaz aylarını ‘kurtaracak’ iki film var ufukta Christopher Nolan’ın yeni filmi ‘Tenet’ ve animasyon klasiği Mulan’ın ‘live action’ uyarlaması.

        Mart ayında vizyona girmesi beklenen Mulan’ın gösterim tarihi, salgın nedeniyle 21 Ağustos’a, Temmuz’un ilk haftası seyirciyle buluşacağı açıklanan Tenet ise 31 Temmuz’a ertelenmişti. ABD’de artan vaka sayıları nedeniyle Tenet’in gösterim tarihi iki hafta daha ertelenip 12 Ağustos’a çekildi. ABD'nin en büyük sinema salonu işletmecisi AMC, 15 Temmuz olarak açıkladığı salonlarının açılış tarihini iki hafta ileri erteledi...

        Yine bir erteleme olmazsa 12 Ağustos’ta vizyona girecek olan Tenet’in başarısını sinema sektörü için bir yeniden doğuşun habercisi olacağı eğer başarısız olursa da sinema salonlarının ‘evde film izleme’ye karşı önemli bir cephe kaybedeceği konuşuluyor. 200 milyon dolar bütçeli Tenet bir nevi kobay olacak. Zaten onun dışında da Ekim’den önce elle tutulur bir film de gözükmüyor maalesef...

        VİZYONA GİRECEK YENİ YERLİ FİLM YOK

        Yerli filmlerin durumu daha da vahim. Geleneksel olarak yaz ayları ‘ölü sezon’ olarak görülen Yeşilçam’da yarın sinema salonları açıldığında vizyona girebilecek tek bir film bile yok. (Bayi Toplantısı, Zengo gibi salgın öncesi vizyonda olan filmlerin gösterileceği söyleniyor) Bırakın yarını gelecek birkaç ay için ufukta doğru düzgün bir yerli film gözükmüyor.

        Dün itibariyle 1 Temmuz’da açılacak sinema salonlarında hangi filmlerin gösterileceğine dair doyurucu bir bilgiye ulaşamadım. Ülkenin en büyük sinema zincirinin internet sitesi, adeta bir virüs tarafından dünyanın yüzde bilmem kaçının yok olduğu post-apokaliptik filmlerdeki şehirler gibiydi; in cin top oynuyordu! Ne vizyona girecek filmler ne de seanslarla ilgili bir şey vardı...

        Sokakların ‘sinemadan çıkmamış’, gördüğü film kendisine bir şey katmamış, salt çıkarını düşünen, insanlara düşman, asık yüzlü, kayıtsız, sinsi yürüyüşlü insanlarla dolu olmasından yoruldum.

        Bu Allah’ın belası virüsün yeryüzünden silinip gittiği ve benim yeniden ‘sinemadan çıkmış insan yaratığı’ olacağım günleri iple çekiyorum. Ve içimden Yusuf Atılgan’ın temennisini tekrarlıyorum: “Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birden çıksınlar…”

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar