Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Haziran ayı dış ticaret verileri açıklandı. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın iki tarafı, ihracat ve ithalatı aynı anda mukayese etmeye kısmen imkân verecek şekilde, az bilgilerle ay başlarında bilgilendirme yapmaya devam etmesi önemli. Ancak birazcık detaya, analize ihtiyaç var. Yıllardır sadece ihracat rakamlarının açıklanıp daha keyfiyet arz eden ithalatın görmemezlikten gelinmesini eleştirdiğim için gelinen nokta değerli.

        Bakanlığın açıklamasında Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) verilerinin ağırlığı var. Halbuki Gümrük Bakanlığı’nın ithalatı daha derinlikli açıklaması bekleniyor. Geçen yılın aynı ayına göre ihracat yüzde 1.21 azalarak 12.97 milyar dolara gerilerken, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 70.2’ye yükselmiş. Bu oran en önemli kilometre taşıdır. Zira ihracatın içinde ciddi oranda ithalat olduğunu da anlatıyor. Dolayısıyla ne kadar ihracat yaptığımızı, tek başına ihracat rakamlarından veya oranlarından anlamamız mümkün değil.

        Bakanlığın verilerine göre altı ayda (Ocak-Haziran) ihracatın geçen yılın aynı dönemine göre artış oranı % 6.33 ve ulaşılan rakam 82.28 milyar dolar. Dolayısıyla 2023’te 500 milyar dolar hedefi için daha çok çalışılması, daha fazla ithalat tarafına odaklanılması, savunma sanayiinde olduğu gibi nitelikli ürün üretimlerinin öncelenmesi ve pazar analizleri gerekiyor.

        Son aylarda ihracat artış oranında kısmen bir düşüş olmasına rağmen 12 aylık süreçte ihracatın % 9.2 artış göstermesi önemli. Son 12 ayda toplam ihracatımızın 161.9 milyar dolara yükselmiş olmasını da yine 2023 hedefleri doğrultusunda okuyup “rekor kırdık” sloganıyla çalışma temposunun düşürülmemesine fırsat verilmemeli. Zira kırdığımızı sandığımız rekorlar, bizi hedefe yaklaştırmıyor, bilakis uzaklaştırıyor.

        Ve işin ilginç yanı en çok ihraç edilen kalemde otomotiv sektörü tahtını koruyor. Otomotiv sektöründe ithalat rakamlarını da son 6 ayın ihracat oranlarının yanına koyup tabloya bakılması durumunda nerede olduğumuz ve ne yaptığımız anlaşılabiliyor. Ancak bu durumda, Ocak- Haziran döneminde 13 milyar 751 milyon dolarlık motorlu kara taşıtları ihracatındaki vaziyetimiz ortaya çıkabiliyor. Otomotiv ithalat değerleri ortaya konulduğunda aradaki rakam çok az bir farkla ihracat lehine oluyor. İçerideki tüketimi de dikkate aldığımızda durum lehimize olmuyor. Özellikle Türkiye’de hiç yatırımı olmayan yabancı otomotiv markalarının, iç pazarda liderlik koltuğunda bulunması, en fazla satılanlar olması, yetkilileri bir şeyler yapılması konusunda harekete geçirmelidir.

        İhracat yaptığımız ülkelerle, ithalat yaptığımız devlet ve bölgeler arasında maalesef ciddi açılımlar söz konusu. Mesela haziranda en fazla ihracat yapılan ülkeler Almanya, İngiltere ve İtalya olmuşken, ithalatta ise Çin, Rusya ve Almanya yer alıyor. Rusya ile dış ticaret ilişkimizi daha iyileştirmenin yolları var, ama Çin tarafı biraz karışık. Hatta Çin’den Uzakdoğu’dan yapılan ithalat içerde birçok sektöre zarar verdiği gibi ihracatımızı da baltalıyor. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin bu mevzularla ilgili bir çalışması olduğunu duymuştum, fakat ne kadar olgunlaştı bilmiyorum. Bu sebeple ithalat yapılan sektörlerle bölgelerin analizini ilgili bakanlıkların, TİM yeni yönetiminin uzman bir heyete yaptırıp açıklaması iyi olacaktır.

        ***********

        TRUMP DA ALMAN OTOLARINDAN ŞİKÂYETÇİ!

        Otomotiv meselesi sadece Türkiye’nin gündeminde olan bir konu değil. ABD Başkanı Donald Trump da Avrupa Birliği’ni (AB) ülkesine yönelik ek gümrük vergisini kaldırmadıkları takdirde Avrupa’dan otomobil ithalatına yüzde 20 ek gümrük vergisi uygulamakla tehdit ediyor. Bu açıklamasıyla bile Trump, BMW, Porsche ve Volkswagen gibi Alman dev otomobil şirketlerinin hisselerini etkilemeye başladı. Türkiye’nin özellikle ülkemizde yatırım bulunmayan, ama pazarda etkin olan, üstelik en fazla da kamu kurumlarının tercih ettiği Alman otomotiv markaları için alabileceği epeyce önlem paketi söz konusu...

        ***********

        F-35’LERDE TAKVİM NASIL İŞLİYOR?

        Haziranda 2 adet F-35 savaş uçağı mevcut takvime göre, ancak ABD’den düşük profilli bir katılımla Türkiye’ye teslim edilmişti. Fakat bu teslimin şu an itibarıyla fazla bir anlamı yok. Çünkü ABD’nin şu an Türkiye’ye karşı pazarlıklarda masada tuttuğu bir konu halini alan Lockheed Martin’in üretimi F-35 savaş uçakları mevzuunu bir süre daha konuşacağız. ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) Türk pilot ve teknik bakım ekibinin eğitimi için Arizona Eyaleti’ndeki Luke Hava Üssü’ne götürüldüğünü açıklaması da bu dönemde tartışmalara bir katkı sunmuyor. Uçakların halen daha ABD kontrolünde olmasıyla birlikte, teslimatı etkileyecek herhangi bir aksi durum da söz konusu değildi. Asıl mesele 2 uçaktan sonra diğerlerinin teslimi ve F-35’lerin Türkiye’ye gelecekleri dönemdeki tartışmalar.

        ABD’de Kongre’de F-35’lerin Türkiye’ye teslimatını engellemeye yönelik ciddi girişimlerin bilinen arka planında en önemli hedef, İzmir’de tutuklu bulunan Amerikalı rahip Andrew Brunson’ın serbest bırakılma talebi. Buna karşın Türkiye’nin de ABD’den benzer talepleri var. İki ülke tarihinde ilk defa böylesine bir pazarlık dönemi yaşanıyor. Ancak ABD pazarlık taleplerini çeşitlendirmiş ve adetlerini de artırmış durumda. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi sipariş etmiş olması, rahip ile birlikte diğer başka kişilerin de serbest bırakılmasının talep edilmesi gibi. Diğer yandan Suriye Münbiç’te ise ABD ile Türkiye’nin yürüttüğü olumlu müzakereler var ve anahtar rolüne bürünmüş durumda.

        Dolayısıyla F-35 meselesinde de kilit nokta Münbiç üzerinden geliştirilmekte olan ilişkiler olabilir. ABD’nin hava savunma sistemi konusunda Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde adımları atma yaklaşımının da olabileceği tahminleri de yapılabilir. Netice itibarıyla F-35 meselesi, ortak savaş uçağı projesi sınırlarının çok ötesine geçtiğinden ilerleme takvimini de farklı okumak gerekiyor. Zira takvimden çıkılmış durumda.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar