Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Salgın hastalığa karşı mali tedbirler ve kredi tamponu ile tepki verdik. Oldukça güçlü bir destek ile milli gelirimizin yüzde onu kadar canlandırma uygulamış olduk.

        Bunu yaparken bütçe açıklarından, banka kredilerinden, fonlarda birikmişlerden ve Merkez Bankası rezervlerinden faydalandık.

        Ne var ki enflasyon yüksek ve TL değersiz olduğu için işin devamında finansal riskler artmaya başladı.

        Buna bir dizi önlemle müdahale edildi. Türk Lirasına olan ilgiyi artırmak için verginin azaltılması, aktif rasyosunun kredi büyümesini körüklemeyecek şekilde indirilmesi, kambiyo alım işlemlerinde verginin önemli oranda düşürülmesi, swap limitlerinin artırılması, enflasyonla mücadele vurgusunun yapılması, faiz artışları...

        Bunların ardından yükselen enflasyonu ve enflasyon beklentilerini dizginlemek için gereken faiz artışı gelmeyince yapılan onca şey yarım kaldı. Geçtiğimiz haftaki Para Politikası Kurulunun faizi değiştirmeme kararı sonrasında yani faiz sabit kalınca ironik bir şekilde faizler arttı. Risk göstergeleri ibreyi yukarı çevirdi ve finansal koşullar sıkılaştı.

        CDS (Türkiye bonolarının kasko primi diyelim) 50 baz puana yakın artış kaydetti / 10 yıllık Hazine tahvil faizi 115 baz puan yukarı gitti / 1 aylık kur volatilitesi 18’den 19,62’ye çıktı / Dolar Kuru 7,78’den 8,09’a geldi / BIST 100 Endeksi Perşembe günkü zirvesinden yaklaşık %6 düştü.

        REKLAM

        Finansal koşullar sıkılaşırken son çeyreğe ilişkin görünüm bulanıklaştı. Oysa faiz artışları aslında beklentileri çıpalayarak faizleri düşürmenin bir yoluydu. Aşağıda yorumsuz şekilde bunu gösterdim.

        Görüldüğü üzere, beklentileri karşılamak için bu zamana kadar gereken şey hep faiz artışı olmuş. Eğer içeriye yüklü bir kaynak girişi, ihracatta hızlı bir artış ya da kuvvetli ve ani portföy akımları beklemiyorsak gereken bu. Bu durumda piyasa, vatandaş ve reel sektör beklentilerini dengeleyecek bir yere gelinene kadar finansal stresin yüksek kaldığını göreceğiz ne yazık ki.

        Bunun da büyüme beklentileri aşağı çekeceğini ve görünümü belirsizleştirdiğini söylemek mümkün.

        Şimdi büyüme kanalı nasıl etkilenir bunu tartışalım.

        Öncelikle, üçüncü çeyrekte gelen verilerin epeyce olumlu olduğunu ve ‘V’ tipi bir toparlanmaya işaret ettiğini not etmek gerekir. Pandemi sırasında yılı yüzde beş daralma ile kapatacağımızı tahmin eden kurumların hemen hepsi bu tahminleri revize etmek durumunda kaldılar. Kalacaklar ya da etmeyerek olan bitenin gerisinde kaldılar.

        Aşağıda gelen verileri ve görünümü paylaşıyorum.

        Hemen her öncül veri bu çeyrek büyümesinin oldukça kuvvetli olacağını söylüyor. Böylece son çeyrekte bir yavaşlama görecek olsak da yılı ‘sıfıra’ yakın büyüme ile tamamlamış olacağız gibi görünüyor.

        Hikayenin ikinci kısmı ise burada başlıyor. Çünkü gelecek yılın büyüme beklentileri yine %5’ler civarında oluşturuldu. Ancak finansal koşullardaki sıkılaşma ve özellikle kurdaki rekor seyir öngörülebilirliği iyice azaltmış durumda. Kurun denge bulduğu yeni faiz seviyesinde tüketim, yatırım gibi kalemleri tekrar hesap etmemiz gerekecek.

        Henüz toparlamaya çalışan istihdam piyasamız için ve halihazırda yüksek enflasyon beklentilerimiz için bu konu kritik.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar