Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Pandemi öncesinde gündemdeki belki de tek politik ajanda ABD’ye aitti.

        Kasım ayında herkesin beklediği Amerikan başkanlık seçimleri vardı. Demokratlar kendi aralarında bölünmüş bir yapıdaydılar. Michael Bloomberg istediği etkiyi yaratamamış, Biden inanılmaz şekilde silik kalmıştı. Başta heyecan yaratan kadın adaylar bir türlü momentum yakalayamamış, Sanders ise ABD’ye birkaç beden bol gelecek sosyal politikalar ile gerçeğin sınırlarını zorluyordu.

        Trump uzun zaman sonra en yüksek onaylanma oranlarını anketlerde yakalıyor ve Cumhuriyetçi Parti içinde tabanı neredeyse yüzde yüze yakın konsolide ediyordu.

        Kasım ayının galibi belli gibiydi...

        Sonra birden Covid-19 sahneye çıktı. Demokrat adaylar birdenbire elenerek geldiler. Biden düştüğü yerden kalktı. Kamuoyu ortanca bir yol tutturmak istedi ve merkez toplaştı. Trump, krizi olabilecek en kötü şekilde yönetti. Şimdi çok az kişinin konuştuğu ancak herkesin salgın sonrasındaki birinci gündemi olmaya namzet bir yarışla karşı karşıyayız.

        Salgındaki yönetim oy potansiyelini etkiliyor mudur acaba?

        Elbette bu, ülkeden ülkeye değişiklik gösterebilir ancak elimizde çeşitli göstergeler var.

        Güney Kore örneğin. Şans bu ya, ülkede seçimler tam da korona dönemine denk geldi. Virüs ile başarılı şekilde mücadele eden ülkede ilk konuşulması gereken seçimlerin iptal olmamasıydı. Planlandığı gibi ilerledi her şey. Sonuçlar ise iktidar için fevkalade oldu.

        REKLAM

        Başkan Moon’un sol eğilimli koalisyonu ülkede 87’den beri görülmemiş bir oranla iktidarını korudu. Oysa sadece ocak ayında işler bambaşkaydı. Kuzey Kore ile görüşmeler tıkanmış, ihracat çakılıyordu. Üstüne devamlı olarak politik skandallar ülkenin gündemini işgal ediyordu. Ancak hastalığın yönetilmesi süreci harika geçiyordu. Can havliyle insanların tek gündemi bu oldu. Sonuç zafer.

        Hastalık sırasındaki yönetimin ödülünü alanlar olduğu gibi ceremesini çekenler de var.

        Brezilya’ya gidelim bu kez. Büyük reformcu ve rüşvet çarkını kırmak için iktidara gelen Bolsonaro’ya uğrayalım. Başkan önce ‘süper bakan’ adalet bakanını kaybetti. Ardından 2 sağlık bakanının istifası geldi. Kendisine göre virüs pek de önemli değildi. Oysa geldiğimiz noktada Brezilya ABD’nin ardından en çok vaka sıralamasında ikiye oturdu.

        Ekonomi epeyce kötü gidiyor ve Başkan birçok cepheden kuşatma altında. Para birimi real %30’a yakın değer kaybederek yıl başından bu yana en kötü performansı gösteren kur oldu. İstenmeyen bir liderlik. Brezilya’da ufukta bir seçim yok ancak bunca sıkışmışlığın toplumsal bir karşılığı olabilir. Brezilya özel bir örnek. Hastalığın merkezi konumunda artık.

        Polarize toplumlarda işler daha da güç. Polonya örneğin.

        Başkanlık seçimleri 7 Mayıs’ta öngörülmüştü ancak bir oldu bitti ile iptal edildi. Hemen yapılsa belki iktidar için iyi olacaktı. Şimdi ise ekonomik sonuçların getirdiği yükle belki de oranlar değişecek.

        Birçok gelişen ülke için de salgın zorlayıcı oldu. Krizi iyi de yönetseniz kötü de yönetseniz ekonomik sonuçları olacak. İyi yönetenler için belki sonuçlar daha hafif olacak. Ancak kötü yönetenler için sonuçlar ağırlaşacak.

        Her hâlükârda sonuçları yönetmek zor olacak. Özellikle de işsizliğin yükseldiği ülkelerde. Türkiye’de de örneğin işsizliğin 20’ye yaklaştığı aylar olacak. Seçimlerin uzak olması bir şans elbette ancak yavaş ekonomi ve yüksek işsizlik zorlayıcı faktörler.

        REKLAM

        Tersine dünya örnekleri de var. Almanya mesela. Merkel siyaseti bırakmadan hemen önce Michael Jordan gibi ‘son dansını’ yaptı. Harika bir yönetim ile Almanya bambaşka bir ligde tamamlıyor bu hastalıkla mücadeleyi. Ne var ki devamında politik sonuçlar belirsiz.

        Mesela bu karmaşa ortamı İsrail’e 3 seçim sonunda mecburi koalisyon getirdi. Onca yolsuzluk soruşturmasına rağmen Başbakan Bibi hala eş başbakan statüsünde. Bunu koronaya borçlu...

        AB örneğin. Bir türlü birlik olamayan Birlik, şimdilerde yardımlaşma ve ortak ekonomik önlemler açıklamaya çalışıyor. Belki de ilk kez gerçek bir birlik gibi bir araya gelecekler ve riski paylaşacaklar. Son şans ancak önemli bir şans verdi Covid-19 Avrupa’ya.

        Tamamlarken herhalde son olarak Çin’e dokunmak gerekecek. Sürecin net kaybedeni olmaya aday Çin’e. Birçok Batılı ülke tarafından suçlanan ve muhtemelen ABD seçimlerinin 1 numaralı kampanya malzemesi olacak Çin’e. Ticaret savaşlarından Hong Kong meselesine, birçok alanda kaybedecek Çin. Ne kadar yanıt verebilecek ve işleri nasıl yürütebilecek. Göreceğiz.

        Korona artık yavaş yavaş ilk dalgasını da alıp dünya sahnesinden çekilmek üzere. Ancak şimdi politik etkileri ile kendinden bahsettirecek.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar