Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Memleketin ekonomisi uzun yıllardır bolca şokla soslanmasına rağmen epey sağlam kaldı. Gezi, 17-25 Aralık, birçok seçim, 15 Temmuz atlatıldı. Buna rağmen büyüme temposu korundu. Tempoyu korumanın ise bazı maliyetleri oldu. Zaman içinde tortu birikti.

        2010 yılından sonra güçlü sermaye akışına maruz kalan ülkemiz, diğer gelişen ülkeler gibi bu narkozun etkisinden çıkamadı. İnsanoğlunun tarihini bir ilerleme tarihi olarak alırsak, her atılımın ya ihtiyaçtan ya da bolluktan olduğunu görürüz. Ne var ki portföy akımı bizi ne zengin etti ne de muhtaç etti. Belki de bu yüzden ekonomik dengesizliklerin sinsice biriktiğini pek azımız fark etti.

        Neydi bu biriken? Bol tüketime dayalı, düşük üretkenliğe sahip, dış aleme karşı açık veren, hem bu açığı hem de yatırımlarını yine dış alemin fonlarıyla biriktiren yapımız. Döviz ucuz, sermaye bol ve politik dış-ilişkilerimiz sakin iken sorun çok anlaşılamadı. Ne zaman ki bunlar tersine döndü, olan biten bizi üzmeye başladı.

        REKLAM

        Geride kalan 5 yılda önce, evvelce fiyatlanmayan politik risk fiyatlara girdi. Ardından bolca seçimle birlikte yeniden dağıtım politikaları üretkenliği aşağı çekti. Her yüksek ekonomik büyüme dönemi yine o oranda yüksek cari açık ve artan enflasyon gibi yan etkileri ile geldi. Bu ortam, kurda değer kayıpları için elverişli bir toprak sağladı. Amerika'nın 'sırtımızdan bıçaklaması' ise bu ısırganı yeşerten yağmur oldu.

        ABD'NİN SEÇİMİ: EKONOMİK SAVAŞ

        Türkiye - ABD ilişkileri çok zaman zorlu virajları döndü. Münbiç, YPG restleşmesi, vize krizi ve Reza davası derken son turda krizin adı Brunson oldu. Zaten gerilmiş olan, kopmak üzere. Belki de koptu. Soğuk Savaş'ta İsmet İnönü'nün 'Yeni şartlarla yeni bir dünya kurulur. Türkiye de bu dünyada yerini bulur' tümcesinden beri belki hiç bu kadar ayrılma noktasına gelmemiştik 'stratejik müttefikimiz' ile.

        Bunu sadece ABD - Türkiye ilişkileri olarak tanımlamak mümkün mü? Çin'e 250 milyar dolarlık üründe fazladan gümrük vergisi koyan, Rusya ile yeni zıt kutuplar olmaya çalışan ABD öyle görünüyor ki artık Türkiye ile aynı sayfada olmak istemiyor. Türkiye'yi İran, Rusya, Çin neredeyse oraya yerleştirmek istiyor.

        REKLAM

        Bu böyle olmasaydı, milli parası yılbaşından bu yana %35 değer kaybeden NATO ortağına karşı Amerikan Başkanı tweet atmazdı. Üstelik tam da ortağın Hazine Bakanı ekonomik tedbirler açıklamış ve piyasa bir parça rahatlamışken. Tam bu konuşma bitince. Ne önce ne sonra.

        ÖYLEYSE NE YAPMALI?

        Kur buraya kadar yükselmemiş olsaydı ekonomide yumuşak iniş nasıl yönetilebilir sorusuna yanıt arayacaktık. Şimdi ne yazık ki bu noktayı geçtik. Yanlış gidebilecek her şey yanlış gitti ve üstüne ABD tarafından rızamız olmadan, hasmane bir şekilde, bir ortaklığa itildik.

        Öyleyse ne yapmalı? Eğitim sistemi, adalet... Bunların her biri kıymetli ancak bugüne yanıt değil. Ülkemiz şimdi bir kur atağına maruz kalıyor. Bunu kırmanın yolu belli.

        Serbest piyasa kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalınacağı sözü verilir / BDDK, SPK gibi kurumlar piyasa manipülasyonunu engellemek için adımlar atar / Merkez Bankası Türk Lirası satmayı zorlaştırır / Kur yükselecek & enflasyon yükselecek, sonra bu ikisi birbirini besleyecek döngüsü güçlü faiz artışı ile kırılır / AB ile ilişkiler hızla onarılır / İçeriye sermaye akışı sağlanır / Vatandaşın döviz talebi kırılır / Kurda istikrarın ardından bir sonraki planlama döngüsüne geçilir.

        İlk üçünü yaptığımıza göre sıradakileri görmek isteyecektir piyasa.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar