Bir eski diplomat gözüyle Türkiye
ALMANYA Cumhurbaşkanı Gauck’un Türkiye ziyareti sırasında söylediklerinin, doğru bile olsa kabul edilebilir olmadığını yazmamdan sonra gelen tepkileri de sizlerle paylaştım geçen hafta. ‘’Madem öyle gelmeseydi’’ fikrimde de ısrar ederek. Haftanın son mesai günü, üst düzey diplomatlık görevlerinden sonra şimdi de uluslararası bir düşünce kuruluşunun başında olan bir tanıdığım ziyaret etti. Gauck’la ilgili yazılarımı kendisine aktarmışlar. ‘’Gauck, Batı dünyasının ortak fikrini aktardı’’ dedi. ‘’Amerika’da da durum farklı değil. Mesela geçen yıl Başbakan’ınızın ABD ziyareti, ikili ilişkiler tarihinin en kötü ziyaretiydi. Daha kötüsü olamazdı’’ dedi.
‘’Kötü olduğunu biliyorum ama o kadar mı kötüydü?’’ diye sordum. ‘’O kadardan daha kötüydü ve şu kadarını söyleyeyim; Obama’ya rağmen artık ABD ile bir dostluk ilişkiniz yok. Artık sadece çıkarlar üzerine kurulu bir ilişki var ve bu şekilde sürecek. Ortak meseleler elbette ki görüşülecek, ama eski sıcak ilişki artık olmayacak’’ dedi. Avrupa’da da durumun farklı olmadığını anlatma ihtiyacı duydu. Avrupalı devlet veya hükümet başkanlarıyla, özellikle de dışişleri bakanlarıyla bire bir diyaloğu vardı ve izlenimlerini aktardı. ‘’Dışişleri Bakanı’nız Ahmet Bey’den Avrupalı meslektaşları kaçıyor. Çünkü herkese ders verir tonda konuşuyor. Her sohbette en az yarım saat tarih ve coğrafya dersi var. Bu başta ilginçti ama artık herkes bıktı. Herkese cahil muamelesi yapıyor. Üstelik güncel öngörülerinin de objektif değil duygusal olduğunu herkes anladı. Artık inandırıcı değil. Kimse duymak, dinlemek istemiyor’’ dedi.
Başbakan Erdoğan’la ilgili söyledikleri ise farklıydı. ‘’Başbakan’ınız başta büyük saygı ve itibar görüyordu. Ancak Türkiye’de olan bitenler çok hızlı bir erozyon yarattı. Demokrat lider algısı çok güçlü olduğu için öyle olmadığına ilşkin haberler de aynı şekilde çok etkili oldu. Avrupalılar kendilerini kandırılmış gibi hissettiler ve bu da olması gerekenden daha fazla bir tepkiye neden oldu. Belki tarzı, belki doğası gereğidir bilmiyorum ama liderlerle ikili diyaloglarında çok fazla el kol hareketi yapması, çıkışlarının ani olması da çok garipseniyor. Belki bilmiyorsunuzdur ama Obama ile yaptığı son görüşmede ABD Başkanı’na parmak sallaması toplantıda buz gibi bir hava estirmiş. Sırf bu yüzden belki de bir daha Obama ile karşılıklı görüşmeleri olmayacak. Bunların üzerine bir de Türkiye’de olan biten her şeyin, kendisine yönelik her olumsuz tavrın altında Batı’yı görmesi, Batı’yı şeytanlaştırması, Batı’daki Türkiye, daha doğrusu Türk hükümeti imajını yerle bir ediyor.’’
‘’Peki bundan çıkacak sonuç ne?’’ diye sordum haliyle. ‘’Bundan bir sonuç çıkmaz. ABD son 10 yılda hiç olmadığı kadar kendi içine dönük. Yönetim Çin’e, daha doğrusu transpasifik projesine odaklı. Başkan Obama da İran meselesini halletmek istiyor ve İran’la barışıp İran’a giden lider olmak istiyor. Aynı Çin’e giden Nixon gibi. Türkiye umurlarında değil. İlişki sürer ama çok düşük düzeyde gider. Zaten ABD, İran ile barışırsa Türkiye’nin stratejik önemi de yüzde 70 azalır. Çünkü herkes biliyor ki, İran bölgede çok daha etkin. Bölgede İran isterse barış olabilir. Avrupa ise insan hakları ve demokrasi konusunda Amerika’dan daha duyarlı, ama aynı zamanda daha ikiyüzlü. Fakat Almanya ile gerginlik Avrupa’daki Alman etkisinin Türkiye aleyhine kullanılmasıyla sonuçlanır. Benim gördüğüm şudur: Bundan böyle Avrupa’da Türk hükümetinin elini sıkacak çok az lider vardır. Sıcakkanlılıkla sıkacak kimse ise artık yoktur.’’
‘’Yani!’’ ‘’Türkiye artık bir Ortadoğu ülkesi olarak algılanıyor ve giderek bu algı güçlenecek. Hoşunuza giderse öyle devam edersiniz. Gitmezse yönünüzü değiştirirsiniz. Kimsenin Türk halkının niyetine karışmaya niyeti yok.’’
Her gün yeniden
MEHMET Açar bana göre Türkiye’nin en iyi sinema yazarıdır ve ne mutlu ki bu yazılarını Habertürk’te yazmaktadır. Bugün de pazar ilavemizde ‘’En iyi romantik komediler’’i derlemiş. Genelde Mehmet’le aynı fikirde olurum ama bu kez listesinde bir eksik olduğunu düşünüyorum. Bence ‘’En iyi romantik komediler’’ listesinde mutlaka yer alması gereken filmlerden biri ‘’Fifty First Dates’’ isimli filmdir. Çünkü bu film çok eğlenceli, yer yer çok komik bir romantik komedi olmanın ötesinde kadın-erkek ilişkilerinde bir erkeğin nasıl davranması gerektiğinin ‘’belgeseli”dir. Filmi izlediniz mi bilmiyorum ama özeti şöyle: Adam Sandler, bir akvaryumda çalışan veterinerdir. Drew Barrymore ise aynı kentte yaşayan bir genç kız. Drew Barrymore bir trafik kazasında yaşadığı travmadan ötürü hafızasında sorunlar yaşamaktadır ve kazayı hatırlamadığı gibi yaşadıklarını da 24 saat sonra unutmaktadır. Adam Sandler türlü soytarılıklar yaparak kızla tanışır ve kız, Sandler’a âşık olur. Ancak ertesi gün Adam Sandler’ı tanımaz bile. Artık Sandler’ın işi zordur. Her gün sil baştan Drew Barrymore’u kendisine yeniden âşık edecek bir şeyler yapmak zorundadır. Ve o da bıkmadan, yorulmadan yeni bir şeyler bularak Drew Barrymore’u kendisine âşık eder. Bu film aslında biz erkeklerin sevdiğimiz kadınlara nasıl davranmamız gerektiği konusunda da bir rehber. Bizler de sevdiğimiz kadınları her gün kendimize yeniden âşık etmek için çaba göstermeliyiz. Üstelik, işimiz Adam Sandler’ınkinden daha zor. Niye olduğunu herhalde tahmin edebilirsiniz...
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kötüleyerek değil dahaiyisini yaparak olacağınıanladığımız zaman.