Bu Anayasa Mahkemesi'nden en çok kim memnun oldu
MAŞALLAH dediği 40 gün yaşamayanlar vardır ya, benimki de o hesap.
Geçen haftanın son yazısında Anayasa Mahkemesi'nin ABD Yüksek Mahkemesi gibi hareket ettiğini ve özgürlüklere sahip çıkıp genişlettiğini yazdım.
Mahkemeyi de övdüm.
Yazının yayınlandığı günün öğleden sonrası televizyonu açtım kıyamet.
Anayasa Mahkemesi'ne hayli öfkeli bir tonla girişilmiş.
Dahası "Cübbeleri çıkarın da gelin" deniyor. "Çık dışarı" havasında bir çağrı.
Bir Twitter, bir HSYK kararı Anayasa Mahkemes'ni "tu kaka" yapmaya yetmiş.
Oysa bu Anayasa Mahkemesi, yani Haşim Kılıç'ın Başkanlığı dönemindeki Anayasa hoşumuza giden veya gitmeyen kararlarıyla Türkiye'in gördüğü "En özgürlükçü" Anayasa Mahkemesi.
Her türlü vesayetin sona erdirilmesi için, kendi içinde bile çatışma yaşamasına rağmen adımlar atmayı bilmiş bir Anayasa Mahkemesi.
Üstelik de, Haşim Kılıç Başkanlığındaki Anayasa Mahkemes'nin bu özgürlükçü tutum ve tavrından bu kadar en fazla istifade eden de iktidar partisi AK Parti ve iktidar partisinin tabanı olmuş.
Bu Anayasa Mahkemesi "Türban konusunda" en etkili adımları atmış, bir başka Anayasa Mahkemesi kararıyla kilitlenen türban meselesini bir ölçüde çözmüş, en azından çözümün önünü açmış Anayasa Mahkemesi.
Hadi hepsini bir kenara koyalım AK Parti'nin kapatılması için açılan davada AK Parti'nin kapatılmaması gerektiğini veren mahkeme bu Anayasa Mahkemesi.
Bu karar için uğraşan adam, bu Anayasa Mahkemesi'ni Başkanı Haşim Kılıç.
Öyle ki, raportör olarak bugün AK Parti çatısı altında siyaset yapan Osman Can'ı atayarak bu davayla ilgili fikrini baştan belli eden adam da Haşim Kılıç'tan başkası değil.
Bu Anayasa Mahkemesi'nin daha önce verdiği tüm kararlardan avantaj sağlayacaksınız, bu Anayasa Mahkemesi'nin vesayetleri kaldırmaya yönelik tüm kararları ile iktidarınızı pekiştireceksiniz. Bu Anayasa Mahkemesi'ndeki cübbeli adamlar Türkiye'nin kronikleşmiş sorunlarında hep sizin "Özgürlükler" anlayışınızı desteklemiş olacak. Bu Anayasa Mahkemesi'ndeki cübbeliler AK Parti'yi kapatmayarak Türkiye'de türban başta olmak üzere pek çok sorunun çözümü için gerekli ortamı hazırlayacak.
Sonra bu Anayasa Mahkemesi'ndeki cübbeliler kendileri ile tutarlı bir biçimde başka özgürlükler için de adım atacakt, karar verecek.
Ama siz o özgürlükleri beğenmediğiniz izin "Cübbeleri çıkarın" diyeceksiniz.
Aslında istenilen sadece Anayasa Mahkemesi'nde değil, tüm cübbelerin çıkarılması galiba.
Yüzde 44 varken yargıya ne gerek var denilecek de, şimdilik dil varmıyor.
Yargının kompozisyonu
Türkiye'nin olduğu gibi yargı mensuplarının da büyük bölümü "Paralelci" suçlaması ile karşı karşıya.
Paralelcinin ne olduğunu anlatmama gerek yok, yeni anlamını biliyorsunuz.
"Cemaatçi" demek istemedikleri için paralelci diyorlar.
Çünkü "Cemaat" derlerse diğer cemaatler rahatsız olacak, cemaatlere savaş açılmış gibi duracak.
Bu yüzden terminolojiye yeni cümle soktular: Paralelci.
Öcalan'a İmralı, PKK'ya Kandil denmesi gibi.
Geçmiş yıllar boyunca ben ve benim gibi bir avuç yazar "Kardeşim bir cemaatin dini özgürlüklerini istemesini anlarım, bunun için mücadele etmesini de anlarım ama bir cemaatin yargıda, bakanlıklarda, orduda örgütlenmeyşe çalışması ne eştir. Buna nasıl izin verirsiniz" dediğimiz zaman kulaklar tıkalıydı.
O kadar "Saftılar" ki, bu uyarılar bilye saflıklarından kurtarmıyordu onları.
Şimdi gelelim sayılarla Yargı meselesine bakmaya.
Yargı paralelci öyle mi!
Koskoca iktidar öyle dilyorsa, biz yıllarca bu konuda uyardıysak öyledir.
Peki yargıda kaç hakim ve kaç savcı var.
Ben size söyleyeyim.
Yaklaşık 13 bin kişi. 13 binin biraz üzerinde.
Peki AK Parti'nin iktidar süresince yani Cemil Çiçek, Mehmet Ali Şahin ve Sadullah Ergin'in Adalet Bakanı olduğu dönemde Adalet Bakanlığı kadrolarına kaç yeni hakim ve savcı katılmış.
Yaklaşık 7500. Ya da bunun biraz üzerinde.
Yani 13 bin küsur hakim ve savcının yaklaşık yüzde 60'ı bu iktidar döneminde göreve başlamış, bu iktidar tarafından hakim ve savcı yapılmış.
Sizin benim tarafımdan değil.
alelci ilan eden hüümete soruyorum.
Evet yargı paralelci.
Peki bu paralelcileri yargıya kim aldı?
Ya da en çok kim aldı?
Var mı bir yanıtınız.
Olay bundan ibaret
Bir gün yazmayalım kıyamet kopuyor.
Pazar günü yazım çıkmadı. Köşe boştu.
Cumartesi günü Doğan Satmış'ı aradım, "Bugün beni azad edin. Yazmayayım" dedim "Köşeye de yazarımız araziye uymuştur dersiniz" diye ekledim.
Utana sıkıla köşeye "Yazarımız kendi tabiriyle araziye uymuştur" diye yazdılar.
Sağolun okurlardan epey bir mail.
"Ne oluyor" diye.
Bir şey olduğu yok.
Cumartesi günü çok yakın bir dostumla Göcek'e gittim.
Oraların en güzel zamanı.
Sahilde bir lokantaya oturduk. Bizden başka müşteri yok.
Koyduk önümüze mezeleri, sabah yakalanmış balıkları...
Bir şişe de su karışınca beyazlaşan şeyden.
Keyifler gıcır.
Tam muhabbetin orta yerinde kalk yazı yaz.
"Yaşam tarzımdan ödün vermeyeyim, birikmiş izinlerimden kullanayım" dedim.
Olay bundan ibarettir.
Mesele yoktur.
NOT: Yasaklardan dolayı içtiğim içkinin adını yazmanın suç olup olmadığını bilmediğim için su karıştırınca beyazlaşan şey dedim.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yazarların izin kullanmasını kötüye yorma gereği duymadığımız bir ülke olduğumuz zaman.