Gül'ün tavrına şaşıranlara şaşıyorum
AK Parti tarafından TBMM'den geçirilen yasalar Çankaya'da Abdullah Gül tarafından onaylandıkça, toplumun belirli bir kesimi "şaşırıyor" ve tepki gösteriyor.
Bunun son örneği internete kısıtlamalar ve sansür kolaylığı getiren yasa oldu.
Meclis'ten geçen yasa imzalanmak üzere Çankaya'ya gönderilince bazı sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar, Cumhurbaşkanı Gül'den yasanın veto edilmesini istemeye ve bunu beklemeye başladılar.
Ancak Gül, daha önce imzaladığı tartışmalı veya toplumun bir bölümünün hoşuna gitmeyen pek çok yasa gibi bunu da imzalayıp yasalaştırdı.
Bazıları çok büyük hayal kırıklığına uğradı ve birkaç yüz bin kişi Twitter'da Abdullah Gül'ü takip etmeyi bırakıp tepkilerini göstermeye çalıştılar.
Abdullah Gül'den "duyarlılıklarını" paylaşmasını ve o yönde hareket etmesini bekleyen bu kesimin gerçek anlamda bir rüya âleminde yaşadığını zannediyorum.
Abdullah Gül 2 nedenle bu kesimin beklentilerini karşılamaz, karşılayamaz.
1. Abdullah Gül'ün nereden geldiğini galiba unutuyorsunuz.
Cumhurbaşkanı Gül de, tıpkı Tayyip Erdoğan gibi "Milli Görüş" geleneğinden gelen bir isim. Milli Selamet, Refah partilerinde yer almış, Erbakan'a karşı isyan bayrağını herkesten önce açmış, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kuruluşundaki üç önemli isimden biri. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ilk döneminde önce başbakanlık, sonra da Dışişleri Bakanlığı görevlerini yapmış ve bu partinin aday göstermesi, MHP'nin de desteğiyle Cumhurbaşkanı seçilmiş bir Adalet ve Kalkınma Partili. Yani TBMM'deki Adalet ve Kalkınma Partililer ne düşünüyorsa, Abdullah Gül de öyle düşünüyor ve hatta o düşüncelerin mimarlarından biri. Bu yüzden de size ters gelen şeyler Abdullah Gül'e ters gelmez. Gül, Çankaya'ya AK Parti sıralarından ayrılarak çıktı, gökten zembille inmedi. Başbakan Erdoğan'la aralarında düşünce farkı yok, sadece üslup farkı var.
2. Abdullah Gül'ün nereye gitmek istediğinin galiba farkında değilsiniz.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün siyasetten veya devlet yönetiminden kopmak gibi bir düşüncesi olmadığı malum. Önünde iki yol var. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı'na çıkmak ister ve bunu başarırsa Abdullah Gül de Başbakan olmak istiyor. Cumhurbaşkanı olarak kalma isteği ağır bassa da başbakanlığa da dönebilir.
Üstelik Abdullah Gül, önce Gezi, ardından 17 Aralık süreçleriyle Başbakan Erdoğan'ın Çankaya'dan vazgeçip, 3 dönem kuralını kaldırıp "Ülkenin menfaatleri için" diyerek bir dönem daha Başbakan kalmak isteyebileceğinin farkında. Bu durumda da Çankaya'da kalma ihtimali güçleniyor. Ancak bunu başarabilmek için bir kez daha AK Parti'nin adayı olması gerekecek ve Başbakan Erdoğan ve partisiyle kritik noktalarda ters düşerek bunu elde edemeyeceğini biliyor.
Bu yüzden de önümüzdeki dönem kariyerini planlamakta olan Gül'den olmayacak işler beklemek sadece hayalcilik olur.
Bunun sonucu ise kırılan hayallerdir.
Arınç haklıysa Cemaat'e sövenler açıkta kalacak
BENİM kafam hayli karışık.
Anlaşılan karışmaya da devam edecek.
AK Parti iktidarı ile Gülen Cemaati, 2002 yılından 2012 yılına kadar gül gibi geçinip gittiler.
Dile kolay, tam 10 yıl. Pek çok evlilik bu kadar uzun sürmüyor.
2012'de aile içinde Hakan Fidan yüzünden bir tartışma çıktıysa da konu komşunun araya girmesiyle yuva yıkılmadı, ama açıkçası birbirlerine güvenleri hayli sarsıldı.
17 Aralık 2013 günü ise taraflar "evlerini ayırdılar" ve her boşanma davası sürecinde olduğu gibi karşılıklı hakaretler, suçlamalar havalarda uçmaya başladı.
17 Aralık'tan bu yana iktidar kanadı Cemaat için "ananas organizasyonu paralel yapı, hainler, devleti ele geçirmeye çalışan çete" tanımlamalarını yaptı.
Cemaat tam bir düşman ilan edildi. Yetmedi geçmişte, yani hükümet ile Cemaat'in arasının iyi olduğu dönemlerde Cemaat'e selam verenler bile hain ve çeteci ilan edildi.
Ancak dün Londra'da Catham House'ta konuşan Bülent Arınç, birdenbire kafalarımızı karıştırdı.
İktidar partisi ile Cemaat'in yeniden barışabileceğini söyleyen Arınç, "Türkiye sevdalıları bir noktada tekrar buluşabilir. Hükümet-Cemaat çatışmasının son bulacağına inanıyorum" dedi.
Benim kafam da burada karıştı.
Arınç, Cemaat'i kendileri gibi "Türkiye sevdalısı" olarak tanımlamış.
Bir yanda "Çete, paralel devlet, vatan hainleri, İsrail ve ABD maşası" diyorlar, sonra da "Türkiye sevdalısı".
AK Parti'den ricam, bir karar versinler, Cemaat ikisi birden olamayacağına göre hangisi?
Benim için fark etmez de, hükümet Cemaat karşıtı oldu diye Cemaat'e saldırıya geçenler, yarın öbür gün iyot gibi açıkta kalırlar, onlar için kaygılanıyorum.
Sadece komedyenler
ÜLKEDE ciddi bir tedirginlik, ciddi bir rahatsızlık var.
Öğle yemeğine esnaf lokantasına gidiyorum, mutsuz ve sessiz insanlar görüyorum.
Akşam meyhaneye gidiyorum, cıvıl cıvıl görmeye alıştığımız yerler keyifsiz, yüzü gülmeyen insanlarla dolu.
Alışveriş merkezinde dolaşıyorum, kalabalık ama dükkânlar boş, asık yüzlü insanlar geziyor sadece.
Bir sessizlik, bir keyifsizlik, hatta bir korku.
Ve sinemaları dolduruyor sadece vatandaşlarımız.
Komedi filmlerini.
Biraz rahatlamak, biraz gülmek için.
2 saatliğine de olsa stresten arınmak ve rahatlamak için.
Sadece komedyenler keyifli.
Bir tek onların işi tıkırında.
Çünkü vatandaşı sadece onlar rahatlatıyor.
Geri kalan herkes geriyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Tehdit altında yaşamak zorunda bırakılmadığımız zaman.