Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ESKİ Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın "istifa" gününü hatırlıyor musunuz?

        NTV yayınına çıkıp zehir zemberek sözler etmiş, Başbakan Erdoğan'ı da istifaya davet ettikten sonra kendi istifasını açıklamıştı.

        Üstelik de bakanlıktan istifa etmekle yetinmemişti Erdoğan Bayraktar.

        Hem Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan, hem de milletvekilliğinden aynı anda istifa ettiğini açıklamıştı.

        "Delikanlı duruşundan" ötürü muhalefetten de epey bir alkış almıştı.

        Hatta ben de bu alkışlara sinirlenip, "Yaptıktan sonra 'Emir altında yaptım' deyip istifa etmek iş değil. Madem öyle, o işleri yapmadan 'Ben bunları yapamam' deyip istifa etseydi" diye eleştirmiştim.

        Sonuç olarak, Bayraktar hem bakanlıktan, hem de milletvekilliğinden istifa etmişti.

        Önemli olan buydu.

        Ancak ertesi gün ortaya çıktı ki, Bayraktar bakanlıktan istifa etmemiş, Başbakan tarafından "azledilmişti".

        Bunu öğrenince herkes şöyle düşündü:

        "Başbakan Erdoğan, Bayraktar'a çok kızdı ve istifa etme onurunu yaşatmamak için azletmeyi tercih etti."

        Ardından bazı garip şeyler de olmadı değil.

        Öfkeli cümlelerle Başbakan'ı istifaya davet eden Erdoğan Bayraktar, iki gün sonra "Partimin hizmetindeyim" gibisinden cümleler etti.

        Biz yine saf saf, "Herhalde milletvekilliğinden istifa etti ama partiyle bağlantısını koparmadı" diye düşündük.

        Aradan 10 gün geçti ve herkes gibi ben de Bayraktar'ın milletvekilliğinden istifasının TBMM tarafından onaylanıp onaylanmayacağını ve bu istifanın ne zaman TBMM gündemine alınacağını merak ettim.

        Önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'nı arattım.

        Aldığımız yanıt ilginçti.

        Erdoğan Bayraktar'ın milletvekilliğinden istifa ettiğine dair bir dilekçe Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na gelmemişti.

        Şaşırdım.

        Bunun üzerine Erdoğan Bayraktar'ı aradık ve "istifa dilekçesini verip vermediğini, verdiyse kime verdiğini, ne zaman verdiğini" öğrenmek istedik.

        Erdoğan Bayraktar'ın verdiği yanıt ilginçti.

        "Milletvekilliğinden istifa etmedim. İstifa etmeyi de düşünmüyorum."

        Şaşırdım.

        Acaba o gün NTV yayınına bağlanan Erdoğan Bayraktar değil miydi?

        Birisi bizimle ve NTV ile kafa mı buldu acaba!

        Öz'lü bir ders

        DÜN iki gazete birden Savcı Zekeriya Öz'ü hedef tahtasının tam göbeğine oturtmuştu.

        Aynı gruba ait iki gazete, "Zekeriya Öz'ün Dubai Sefası" ve "Paranı Kim Verdi Zekeriya" başlıklarıyla Zekeriya Öz'ün ailece gittiği 80 bin TL'lik Dubai tatilinin haberini yapmışlar, Zekeriya Öz'ü yerin dibine sokmuşlardı.

        Haberde tatilin bir inşaat şirketine kesilen faturaları da yer alıyordu.

        Ancak "nedense" inşaat şirketinin ismi faturalardan silinmiş, inşaat şirketinin Ataşehir merkezli olduğu bilgisi verilmişti.

        İlginçtir.

        Geçmişte biz, Zekeriya Öz'ün çeşitli davalardaki tavrını, bu davalarla ilgili olarak bazı gazetecilerle yakın ilişkisini eleştirirken, bugün Zekeriya Öz'ü "avantacılıkla" suçlayan gazeteler, Öz'ü "kahraman" ilan ediyor, "hukuk abidesi" olarak tanıtıyor, Temiz Eller operasyonlarını yapan savcılarla kıyaslıyorlardı.

        O günlerde Zekeriya Öz o kadar "makbul" ve "sevilen" adamdı ki, Allah muhafaza başına bir iş gelmesin diye Başbakan'ın eski bir zırhlı Mercedes'i Zekeriya Öz'e makam aracı olarak tahsis ediliyordu.

        Şimdi o araç geri alınıp Zekeriya Öz'e bir Renault 12 veya Fiat 124 tahsis edildi mi bilmiyorum.

        Ancak şunu biliyorum.

        Büyük ihtimalle bu belgeyi basına sızdıran, Öz'e o tatili yaptıran inşaat şirketidir.

        Ve Zekeriya Öz'ün içine düştüğü veya düşürüldüğü durum, tüm yargı mensuplarına ders olacak niteliktedir.

        Hatta bu dersi yargı mensuplarıyla sınırlamamak da gerekir.

        Merak ediyorum ama etmiyorum

        ÇOK merak ediyorum; laik, demokratik bir ülkenin Cumhurbaşkanı, yurtdışında yaşayan bir cemaat önderine niye "temsilci" yollar.

        Bu temsilciyle neyi çözmeyi ummaktadır?

        Bir cemaat önderi, ne kadar müridi veya seveni olursa olsun, bir Cumhurbaşkanı'nın doğrudan muhatabı mıdır?

        Bir gazeteci, hangi gazetecilik etiği veya anlayışıyla böyle bir "elçilik" görevini kabul eder; Cumhurbaşkanı bu iş için niye yanındaki onca danışmanına veya resmi görevliye değil de bir gazeteciye güvenir ve onu görevlendirir.

        Merak ediyorum dedim ya, aslında etmiyorum.

        Artık bu ülkede olan biten hiçbir şeyi merak etmiyorum.

        Çünkü merak etmek, yanıt bulmayı gerektirir.

        Ben artık bulacağım yanıtların beni daha çok endişelendireceğini biliyorum.

        Bu ülkenin durumu artık şudur:

        "Saldım çayıra, Mevlam kayıra."

        Kayırır mı, kayırmaz mı onu da zamanla göreceğiz.

        Dümen'i danışman yapın

        AİLE Bakanlığı önemli bir açıklama yapmış.

        "Her iki taraf farklı şekil ve zamanlarda zevk alabilir" veya "Korunma yükü tek tarafta olmasın" önerilerinin yanı sıra "Cinsellikte tekdüzeliği engelleyin" tavsiyesi dikkatimi çekti.

        Ne demekse. Herhalde yakında Kamasutra'yı bastırıp dağıtacaklar ve swingers club kurduracaklar.

        Bakanlık eğer bu yolda devam edecekse Haydar Dümen'i de "Bakanlık Başdanışmanı" sıfatıyla işe alsın.

        Ki bakanlık çok daha renkli önerilerle karşımıza çıkabilir.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Adaleti eğilip bükülen bir ülkenin dik duramayacağını anladığımız zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar