Birinden biri olmamak zorunda mı?
HAFTA sonunda bu sütunda yer alan “Türk yoktur diyen bir profesörü eğitme çabası” başlıklı yazıma ne çok “Eline, ağzına sağlık” diyen oldu bir bilseniz.
Tek hatam yazıyı pazar günü gazetesine yazmak olmuş.
Pazar sabahın köründe telefonlar başladı.
Eski, yeni her partiden siyasetçiler, bilim adamları, okurlar arayıp durdular.
Epey de mail geldi.
“Türk diye bir ırk yoktur, Türklük bir sentezdir” diyen Profesör Yasin Aktay ise anında kendini yalanladı.
“Ben öyle bir şey demedim.”
Hani sohbetin video kaydı olmasa, görmesek “Biz mi yanıldık?” diyeceğiz ama kayıt ortada.
Söylediği tam bu.
Adının başında profesör unvanı var, ya bir şeyi iddia etmezsin, yok eğer bir iddian var ise kanıtını, bilimsel verisini, makalesini koyarsın.
Sonuçta sosyoloji profesörüsün, “oryantal dans profesörü” değil.
Biz burada “profesöre” okuyabileceği birkaç kitabın adını verdik.
“Türklerin var olduğunu” kanıtlayan birkaç kitabın.
Bu arada “Türkiye’de üniversite yoktur, birkaç önemli bilim adamı vardır” vecizesiyle meşhur Profesör Celal Şengör de tam 16 kaynak kitap yollamış.
Türklerle ilgili.
Kimi Türklerin tarihteki yerini anlatıyor, kimi Orta Asya medeniyetlerinin tümünü ve haliyle Türkleri.
Milattan öncesinden başlayan dönemleri anlatan 16 farklı, tamamına yakını yabancı kaynak.
Hiçbiri bir üniversite salonunda öğrencilerin karşısına yayılarak “ispatlanmış” tezler değil, tamamı bilimsel araştırmaya dayalı.
Profesör Yasin Aktay isterse eğer bu kitapları da kendisiyle paylaşırım.
Yasin Bey şunu da unutmasın.
“Kürtler vardır” demek için ille de “Türkler yoktur” demek gerekmiyor.
Tarih Türkleri de Kürtleri de bir arada içine alacak kadar geniştir.
İkisini birden alamayan kafalar ise dardır.
Kürt’ü alamayan kafa ne kadar dar ise ve bugün bu darlığın acısını çekmekten mustaripsek, Türk’ü alamayan kafa da aynı oranda dardır.
Yarın da onun acısını çekmeyelim.
NOT: Bu akşam Teke Tek’te Murat Bardakçı, Profesör Celal Şengör, Doç. Erhan Afyoncu ve ben “Türk diye bir millet var mıdır yok mudur?” bunu ele alacağız.
İzlemenizi tavsiye ederim.
İslam’da bilim var, Osmanlı’da icat yok
“OSMANLI’da dini dersler sayesinde yüzlerce mucit ve bilimadamı yetişmiştir” diyen okuruma verdiğim yanıttan sonra kendisinden bir cevap alamadım.
Kendisine basit bir sual tevdi etmiş ve “bu bilim adamlarının ve yaptıkları icatların listesini rica etmiştim”.
Kendisinden bir yanıt gelmedi ama pek çok okurdan “Müslüman bilim adamlarının” tarih boyunca yaptıklarıyla ilgili bilgiler geldi.
Büyük bölümü 10., 11., 12. ve 13. yüzyıllarda yaşamış ve gerçekten değerli bilim adamlarının isimleri ve eserleri.
Tabii burada bir yanılgı veya bir yanlış anlama söz konusu.
Ben “İslam’da bilim adamı çıkmamıştır” demedim.
“Osmanlı’da icat yoktur” dedim.
Tam aksine İslam dünyasından çok sayıda bilim adamı çıkmıştır.
Ama ne zaman?
Benim düşünceme göre, Avrupa’daki rönesansın temelinde İslam, daha doğrusu Araplar vardır.
Bir yandan Emevilerin İspanya’ya getirdiği bilim ve sanat, diğer yandan Kuzey Afrika’yı fetheden Müslüman Arapların etkisinde kalmaya başlayan İtalya üzerinden Avrupa’da bilim rönesansı başlamıştır.
Mesela matematik bilimi, Avrupa’ya Araplar sayesinde gelmiştir.
Fibonacci, Arap matematiğini almış ve Avrupa’da matematik biliminin temelini atmıştır.
Avrupa 0 rakamını Müslüman Araplardan öğrenmiştir.
Astronomi Avrupa’ya Arapların öğretisiyle gelmiştir.
Tıp, fizik gibi pek çok konuda Arap bilgisi Avrupa’dan çok öndedir.
Ama ne zaman?
15. yüzyıla kadar.
Sonrası yoktur.
Selçukluların İran ve Anadolu’da, Timur‘un Buhara’da bilim adamlarına yaptırdığı çalışmalar çok önemlidir.
Ama sonrası ne yazık ki yoktur.
Osmanlı’da icat ne yazık ki yoktur.
Gerçek midir, değil midir bilmem ama Hezarfen‘in uçmasını bile “icat”a çevirmek Wright kardeşlere kalmıştır.
Ahmet‘e, Mehmet‘e değil.
NOT: Bir okurum da Tesla‘nın Osmanlı topraklarında doğduğunu söylemiş. Doğru. Sırbistan’da doğmuş. Ama onun da icatlarını dini eğitime borçlu olduğunu söylemek biraz abes olur herhalde.
Yorum soru olur mu?
13 yaşında çocuklara Anadolu lisesi ve özel okullara giriş sınavlarında “Din dersi” soruları sormanın doğru olmadığını söylemiştim.
Haklılığım bir kez daha ortaya çıktı.
İstanbul’da bir hâkim, sınavdaki “zekât” sorusunun yanıtının hatalı olduğunu öne sürerek başvuruda bulunmuş.
Sorunun iptalini istiyor.
Haklı mı haksız mı bilmiyorum.
Kimsenin de bilebileceğini zannetmiyorum.
Çünkü sorunun yanıtı tamamen “İslami yoruma” dayalı.
100 İslam âlimine sorsanız 10 farklı yanıt alırsınız.
Çünkü hepsi yorum yapacak.
Her biri uzman bu kişilerin yorumlarının hepsi birbirinden farklı olacak.
Bu kadar yoruma dayalı bir konunun, soru olarak sorulması büyük hata.
Benim de başından beri söylemek istediğim şey de bu.
Sevenlerime mektup yazmıyorum
GALATASARAY’ın kötü yönetildiğiyle ilgili iki satır yazsam, Başkan Ünal Aysal‘ın “adamlarından” hakaret yağmaya başlıyor.
“Sen kimsin lan, Galatasaraylılar zaten seni sevmiyor, adam yerine koymuyor. Sana mı soracak başkan” gibi “derin” analizler.
Bu güruha şunu söylemek istiyorum.
Galatasaraylılar beni sever veya sevmez.
Sevip sevmemeleri de beni ilgilendirmez.
Ben bir fikir, bir yorum yapıyorum.
Beğenen beğenir.
Beğenmeyen beğenmez.
Sadece beni sevenlerle ilgili bir şey yapmıyorum.
Öyle olsa belki de hiç yazmamam gerekir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Dolu şeyleri tartıştığımız zaman.