Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİR zamanlar oturduğumuz apartmanda bir komşumuz vardı.

        Kalabalık bir aileydiler.

        10 çocukları vardı.

        Adamcağızın gece gündüz çalışmasına rağmen, evin kazancı aileyi geçindirmeye yetmezdi.

        Bildiğim kadarıyla ailenin aylık geliri 10 bin lira kadardı.

        Çocukların hepsi özel okula gittiği, özel hastanelerden çıkmadığı, ehliyeti alan çocuklara hemen birer otomobil alındığı, her çocuk için banka kredisiyle bir ev alındığı için olsa gerek bu parayla 10 kişilik aile kolay kolay geçinemezdi.

        Bütçeleri her ay 3 bin lira açık verirdi.

        Allah'tan ailenin atadan deden kalan çok eşyası vardı. Her ay bu eşyalardan birini satar, 1-2 bin lira ek gelir elde ederlerdi.

        O da yetmediği için, komşulardan Ahmet Bey'den ve Mustafa Bey'den borç alır ya da yeni kurduğu ve para kazanmayı umduğu işlere onları ortak ederdi.

        Düzen iyi işliyordu.

        Komşular borç veriyor, evdeki eski eşyalar da iyi para ediyordu.

        Gel zaman git zaman işler zorlaşmaya başladı.

        Evdeki atadan deden kalma eşyalar azaldı. Satılacak pek bir şey kalmadı.

        Kalanlar da çok para etmiyordu.

        Üstelik etrafta da parasızlık hüküm sürdüğü için, kimse bu eşyaları eskisi kadar hevesle almıyordu.

        Ama Allah tarafından komşularda sorun yoktu.

        Hâlâ borç vermeye devam ediyorlardı bizim 12 kişilik aileye.

        Fakat zamanla apartman içinde huzursuzluk başgösterdi.

        Anlattığım aileyle oldukça iyi ilişkileri olan yan dairedeki komşu, evde karısını dövmeye başladı.

        Bizim ailenin reisi önce komşuya biraz nasihat etti.

        Baktı olmuyor, aileyle arasındaki ilişkiyi kesti. Yetinmedi, bütün apartmana da bu aileyle ilişkisini kesmesini söylemeye başladı.

        Herkes karısı döven adamı kınıyordu ama kimse parmağını kıpırdatmadı.

        Tam bunun üzüntüsü sürerken alt kattaki komşuda bir sıkıntı çıktı.

        Ailenin oğlu askerden döndü. Babasını ve annesini kapının önüne koyup eve yerleşti. Kardeşler arasında da kavga çıktı. Askerden gelen kardeş, evde ana babasından yana olan kardeşi herkesin gözü önünde bıçakladı.

        Ama apartmandakiler duruma ses çıkarmadılar. Karakola gidip şahitlik yapan bile çıkmadı.

        Hikâyemizin kahramanı ailenin reisi buna da haklı olarak çok kızdı.

        Ana baba kutsaldı. Böyle bir şey yapılamazdı.

        Tabii komşuların sessiz kalmasına da içerledi.

        O güne kadar yakın dost olduğu ve başı sıkıştığında yardımına koşan Mustafa Bey'e gitti.

        "Mustafa Bey, bu aileye sahip çıkmanız lazım" dedi.

        Mustafa Bey oralı olmadı.

        Bizim ailenin reisi, Mustafa Bey'e de bağırıp çağırdı.

        Ahmet Bey, hem karısını döven adamın, hem de evinden atılan yaşlı çiftin akrabasıydı ama o da duruma ses çıkarmıyordu.

        Bizim ailenin reisi, Ahmet Bey'e de sinirleniyordu. Ama Ahmet Bey ile Mustafa Bey'in arası iyiydi; çünkü aralarında iş ilişkisi vardı.

        Ahmet Bey'in ürettiği malları, Mustafa Bey'in şirketi pazarlıyordu.

        Bizim ailenin reisi, her ikisiyle de sert bir tartışma yaşadı.

        Sonunda küstüler.

        Karısını döven komşunun ve anasını babasını evden atan hayırsız evladın yarattığı huzursuzluktan ötürü şimdi bizim aile zorda.

        Hâlâ gelir 10 bin lira.

        Hâlâ gider 13 bin lira.

        Evde satılacak eşya kalmadı, olsa da zaten bugünlerde alıcı yok.

        Mustafa Bey ile Ahmet Bey ise artık borç vermeyi kesebilir.

        Üstelik Mustafa Bey de yeni işi için kendisi borç aramaya başladı.

        Bizim ailede alışkanlık değişecek galiba.

        Artık özel hastaneye değil, devlet hastanesine gidecekler.

        Çocuklara yeni otomobil almak bir yana üniversite masrafları için otomobilleri satmak zorunda kalabilirler.

        Özel üniversitede okuyan iki kız ya okuldan ayrılacak ya da yeniden sınava girip devlet üniversitesine geçecek ve bir yandan da çalışıp harçlıklarını çıkaracaklar.

        Ev taksitlerini ödemeleri de artık zor görünüyor.

        Evde tembelliğe alışan büyük çocuklar artık iş aramak ve belki de ne iş olsa yapmak zorundalar.

        Apartmanda iki ailede ortaya çıkan huzursuzluk, durduk yerde bizimkilerin başına patladı.

        Kılıçdaroğlu'nun ayıbı ve başarısı

        CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz günlerde bir Irak ziyareti gerçekleştirdi.

        Bağdat'a gitti.

        Maliki ile görüştü.

        Her fırsatta iktidarı "kendi medyasını yaratmakla" ve "medyaya akreditasyon uygulamakla" suçlayan Kılıçdaroğlu, bu geziye sadece 3 gazeteciyi götürdü.

        Hürriyet'ten Ahmet Hakan, Milliyet'ten Aslı Aydıntaşbaş ve Taraf'tan Ceyda Karan.

        Kılıçdaroğlu'nun yaptığının, iktidarın yaptığından hiçbir farkı yok.

        Hatta Kılıçdaroğlu'nun yelpazesi, iktidarınkinden bile çok daha dar.

        CHP Genel Başkanı'nın bu "ayıbını" bir kenara not ettikten sonra gelelim bu ziyarete.

        Şunu peşinen söyleyeyim.

        Anamuhalefet partisi liderinin, Türkiye'nin sorunlu olduğu bir komşusunun, sorun yaşadığı hükümetinin başkanına böyle bir ziyarette bulunması bence önemli ve doğru bir harekettir.

        Konuşulanları ve ele alınan konuları tam olarak bilmemekle beraber, geziye katılan 3 gazetecinin anlattıklarından anladığım kadarıyla Kılıçdaroğlu, Türkiye'ye yönelik fazla bir eleştiri yapmadan bir ziyaret gerçekleştirmiş.

        Bunun olumlu yönü şu:

        Önemli bir komşu ülkeyle sorunların iki ülke arasında değil, iki hükümet arasında olduğu mesajı verilmiş oluyor.

        Bu "gelecek" açısından önemlidir. İki ülke arasındaki uyuşmazlığın "ülkeler arasında" değil "politikalar" arasında olduğu mesajı verilmiş ve AK Parti'nin de gelecekte bir manevra yapabilmesi için bir alan açılmıştır.

        Ayrıca yarın öbür gün ilişkilerin normalleştirilebilmesi için de en azından bir "arka kapı" aralanmıştır.

        Bu nedenle bu ilişki önemlidir.

        Ancak CHP'nin ve Kılıçdaroğlu'nun siyasi analizlerinde yer alıyor mu bilmiyorum, ama Ortadoğu'da çok ciddi bir biçimde "Şii-Sünni kavgası" ve "kan davası" körükleniyor.

        Bu kavgayı körükleyenlerin hedefinde Türkiye de var.

        Ancak Türkiye her şeye rağmen bu işin oldukça uzağında duruyor.

        Bu nedenle de bu işi körükleyen çevreler, Şiilikle uzaktan yakından hiçbir ilişkisi olmayan Türk Aleviliğini "Şiileştirme" çabası içindeler.

        Bu tuzağa herkesin dikkat etmesi de gerekiyor.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kaçırılan pilotlarımızı unutmadığımız zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar