Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MISIR’da darbe yapan ordu, kısa süre içinde 3. katliamını gerçekleştirdi.

        Darbenin hemen ardından...

        8 Temmuz’da 53 ölü.

        27 Temmuz’da 210 ölü.

        14 Ağustos’ta 525 ölü.

        Bunlar darbecilerin resmi açıklamaları.

        Büyük olasılıkla ölü sayıları çok daha yüksek.

        Ama sonuç olarak net olan, her askeri yönetimin her 19 günde bir aritmetik olarak artan sayılarla katliam yaptığı.

        Böyle giderse eylülün ilk haftası içinde birkaç bin ölülük yeni bir katliam bekleyebiliriz.

        Defalarca gittiğim, dünyanın en munis, en kendi halinde, en sakin milletinin bu hale gelmiş olmasına ve başlarına gelenlere inanamıyorum.

        Düşmanlarını bile öldürmekten aciz Mısır ordusunun kendi halkını öldürmekte gösterdiği başarı ise müthiş.

        Ancak bu başarının arkasında Mısır ordusu değil, başta ABD olmak üzere “medeni” diye bildiğimiz “insan hakları” şampiyonları var.

        Dünyanın her yerine demokrasi ihraç eden bu ülkeler, Mısır’da yapılan darbeye çıt çıkarmadılar.

        Hatta tam aksine, darbecileri destekler bir tavır takındılar.

        Ardından darbecilerin ilk katliamı geldi.

        53 kişi öldü.

        “İnsan hakları şampiyonlarından” pek ses seda çıkmadı.

        Ardından 210 kişi öldürüldü.

        Cılız kınamalar ve sanki ölenler insan değilmişçesine “Dikkatli olun, bir daha olmasın” cümleleri.

        Darbeciler baktılar ki, kimseden ses seda çıkmıyor, ne Batı’dan, ne Doğu’dan, ne Arap dünyasından...

        İyice azıttılar.

        Bu katliamdan sonra da gereken tepkiyi almazlarsa, bir sonraki katliam kaçınılmaz olacak.

        Batı’dan yüz bulan Sisi ve arkadaşları iyiden iyiye azıtacaklar.

        Bu durumu özetleyen cümle ise atalarımız tarafından söylenmiş.

        “Yüz verirsen deliye, gelir sıçar halıya.”

        Mısır üzerinden mektup

        MISIR’da olan bitenleri izlerken ister istemez insanın aklına Türkiye geliyor.

        Sanki birileri Mısır üzerinden Türkiye’ye mektup yolluyor.

        Ve sanki Türkiye de Mısır üzerinden bu mektuplara yanıt veriyor.

        Türkiye’ye bu mektubu yazanların bilmesi gereken ise Türkiye’nin şimdilerde yüzünü Ortadoğu’ya dönmüş olsa da asla ve asla bir Ortadoğu ülkesi olmadığıdır.

        Türkiye bugüne kadar tüm sorunlarını, arada sırada kesintiye uğramış olsa da demokrasiyle çözmeyi bilmiş bir ülkedir.

        Halka zarar gelmesin

        MISIR’da darbeden bu yana 1000’i aşkın kişiyi öldüren darbecilerin darbe gerekçesini hatırlıyor musunuz?

        Mursi karşıtı kalabalık gruplar başta Tahrir olmak üzere Mısır’ın çeşitli yerlerinde toplanıyor ve Mursi’yi istifaya davet ediyorlardı.

        Mursi ise bazen geri bazen ileri adımlar atarak, kendisinden hoşnutsuzluklarını ifade eden kalabalıklarla bir orta yol bulmaya çalışıyordu.

        Kalabalıklar ise kolay kolay tatmin olmuyor, gösterilerini sürdürüyordu.

        Ama her şey “demokratik sayılabilecek bir ortamda” yürüyordu.

        Ancak Mursi karşıtı gösteriler uzayınca, Mısır ordusu durumdan vazife çıkardı ve gerilen ortamı bahane edip “Mısır halkına zarar gelmemesi için” diyerek yönetime el koydu.

        “Mısır halkına zarar gelmesin” diye yapılan darbenin ardından, darbeye kadar hiçbir zarar görmeyen Mısır halkından 1000’i aşkın kişi ordunun kurşunlarıyla can verdi.

        “Halk zarar görmesin” diye yapılan darbe, en başta Mısır halkına zarar verdi ve öyle görülüyor ki, daha yıllarca da vermeye devam edecek.

        Tüm bu olayların nasıl biteceği konusunda kimsenin bir fikri yok.

        Benim görebildiğim tek çözüm ya dünya duruma el koyacak ve Sisi’yi çekilmeye zorlayacak ya da İhvan “Şimdilik çekiliyoruz” diyerek kitlesini yatıştıracak ve geçmişte olduğu gibi yeraltına inecek.

        Ya da Mısırlılar ölmeye devam edecek.

        Halka zarar vermesin diye yapılan darbeyi yapanların kurşunlarıyla...

        Haksızlık

        KİMSENİN gazeteciliğine, muhalefet yapma şekline karışacak halimiz yok.

        İsteyen istediğini yapar.

        Ama adil olmak da lazım.

        Başbakan Erdoğan tatil yaptığı Bodrum’da, bir tekneyle çıkıp sahilleri dolaşmış.

        Magazin muhabirleri de fotoğraflamış.

        Buraya kadar normal.

        Ama Başbakan’ın bindiği 10-12 metrelik, günlük gezinti teknesini “Başbakan süper lüks yatta” diye haber yapmak haksızlık.

        Başbakan’ın geçen yıl aynı sahilde tekneyle dolaştığını ve sahildeki yapılaşmayı incelediğini, Mandarin Oriental olarak bilinen lüks tatil sitesinin inşaatındaki yoğunluktan rahatsız olarak buranın imar durumunu incelettiğini ve akabinde de inşaatını durdurttuğunu geçen yaz ben yazmıştım.

        Benim bu fotoğrafı görünce aklımdan geçen “Ne işi var o teknede?” değil, “Keşke daha sık tatil yapsa”, hatta “Keşke yanında Şehircilik Bakanı değil Emine Erdoğan olsaydı” oldu.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        İktidarların adil olması kadar muhalefet edenlerin de adil olmasının önemli olduğunu anladığımız zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar