Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇEN yılın haziran ayında Suriye, F-4 uçağımızı düşürüp 2 pilotumuzu şehit edince aşağıdaki yazıyı yazmıştım.

        Aradan geçen bir yıla yakın sürede önce Akçakale'de bombalı saldırı oldu. Sonra da Reyhanlı ilçemizi kana bulayan ve 51 vatandaşımızın öldüğü bombalar patladı.

        Bu nedenle, 28 Haziran 2012 tarihli yazımı tekrarlıyorum:

        "Meselemiz Suriye.

        Suriye meselesine Suriye kaynaklı bir öyküyle 'rehberlik' etmeye çalışmak fena olmaz herhalde.

        Önce biraz geriye gidelim.

        1982'ye.

        Suriye'nin Hama kentinde küçük bir ayaklanma başlar.

        Baba Esad, yani Hafız, kente hemen tanklarını ve birliklerini gönderir.

        Önce Hama'nın dış dünyayla olan tüm bağlantısı kesilir.

        Ardından Esad'ın tankları kente girer, ayaklanmanın olduğu mahalleyi yerle bir ederler.

        Tahminlere göre 38.000 (otuz sekiz bin) kişi öldürülür.

        Baba Esad bununla yetinmez.

        Tankların ardından kente buldozerler girer. Ayaklanmanın başladığı mahalle yerle bir edilir. Ortaya çıkan boş alan betonla kaplanır ve bir meydan yapılır. Altında 38.000 kişinin olduğu bir meydan.

        Thomas Friedman 'From Beirut to Jerusalem' adlı kitabında bu olayı anlatır ve olayı bir bedevi meseline bağlar.

        Kitabın 89. sayfasında yer alan hikâye aynen şöyledir:

        Bir gün yaşlı bedevinin hindisi çalınır.

        Bedevi oğlunu çağırır: 'Çabuk bu hindiyi çalanı bul ve cezalandır. Eğer bulamazsan başımıza büyük felaketler gelir.'

        Oğlan güler: 'Baba delirdin mi? Bir hindimiz çalındı diye başımıza ne felaket gelecek?'

        Baba bedevi kızar: 'Hindi önemli olmayabilir. Ama çalınmış olması önemli. Dediğimi yap, hindiyi çalanı bul.'

        Bedevinin oğlu, babasını ciddiye almaz. 'Bir hindi için uğraşmaya değmez' diye düşünür.

        Aradan bir süre geçer.

        Bu kez bedevinin devesi çalınır. Oğlu koşarak çadıra gelir: 'Baba devemiz çalındı.'

        Baba, 'Sen hindiyi çalanı buldun mu?' diye sorar.

        Oğlan: 'Baba deve gitti, sen hâlâ hindi diyorsun.'

        'Sen hindiyi çalanı bul' der baba.

        Oğlan gider. Deveyi çalan da bulunmaz.

        Aradan biraz zaman geçer.

        Oğlan yine heyecanla babasının çadırına dalar:

        'Baba bu kez de atımız çalındı.'

        Bedevinin en değerli varlığıdır Arap atı. Ama bedevi, oğluna 'Sen hindiyi çalanı buldun mu?' der.

        Oğlan gider.

        At da, çalan da bulunamaz.

        Ve bir süre sonra oğlan ağlayarak babasının çadırına girer: 'Baba ablama tecavüz etmişler.'

        Baba deliye döner, 'Sana demiştim hindiyi çalanı bul diye. O gün onu bulup cezalandırsaydık bugün başımıza bu felaketlerin hiçbiri gelmeyecekti. Hindimizi çalabileceklerini görünce her şeyimizi kaybettik' der.

        Thomas Friedman bu hikâyeyi anlatır ve şöyle der: 'Hama ayaklanması, Esad'ın hindisiydi.'

        Bu hikâyeden kim ne anlar bilemem.

        Ama en azından Esad Ailesi'nin mantığını anlar birileri!"

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar