Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TBMM'ye gidip bir anlamda "sorguya çekildikten" sonra, eski YARSAV Başkam Ömer Faruk Eminağaoğlu aradı.

        TBMM'de Nimet Baş başkanlığındaki komisyonda, "Türkiye'de yeni darbeler, yeni 28 Şubat'lar olmaması için ne yapılmalı?" diye sorduklarında, daha önce yazıp söylediklerime atıfta bulunarak "Milli Güvenlik Kurulu'nu sivilleştirin. MGK Anayasal bir kurum ve Anayasal haklarını kullanması, demokrasi sorunları doğuruyor. Bugün geçmişte MGK'nın Anayasal yetkilerini kullanmasından doğan fiili bir durum, bugün Meclis'in araştırma konusu. 20 yıl sonra yine böyle komisyonlar kurup böyle araştırmalar yapmamak için üyesi olduğunuz bu Meclis, yeni Anayasa yaparken veya onu beklemeden MGK'yı sivilleştirmeli. Oradaki görüntüde bir yanda seçilmişler, diğer yanda omuzlarında samanyolu kadar yıldızlı generaller. Zaten hiyerarşik bir kurum olan TSK'nın orada o kadar adamla temsiline gerek yok. Sadece Genelkurmay Başkanı yeter. Buna karşılık bugünkü hükümetin de muhalefetin de önem verdiğini söylediği sivil toplum da orada temsil edilmeli. TOBB bu ülkede ekonomiyi, sanayiyi, ticareti temsil ediyor. Oradan biri olmalı mesela. Sabah burada bankacıları dinlediniz. Artık ekonomi ciddi bir güvenlik meselesi. BDDK'dan da biri olmalı belki. Geleceğin güvenliği için Üniversitelerarası Yüksek Kurul'dan da bir temsilci olmalı. YÖK demiyorum, çünkü YÖK'e zaten karşıyım. Kapatılmalı diye düşündüğüm için ÜYK diyorum. Hatta belki Başbakan'ın, Cumhurbaşkanı'nın güvendiği bir isim için de bir kontenjan olmalı" dedim.

        Eminağaoğlu bu sözlerimle ilgili olarak aramış.

        Komisyonda söylediklerimle ilgili bazı "hatırlatmalar" yapmak istemiş. "Söylediklerinizin büyük bölümüne katılıyorum" dedikten sonra eleştirilerini yöneltti.

        "Milli Güvenlik Kurulu ile ilgili bazı sivilleşme çalışmaları yapıldı ama büyük hatalar yapıldı" dedi ve ekledi: "Yargı adalet alanından çıkıp güvenlik alanına sokulmaya çalışılıyor. HSYK Başkanı artık Milli Güvenlik Kurulu üyesi. Bu kabul edilemez."

        "HSYK Başkanı MGK'da mı" dedim şaşkınlıkla.

        "Evet. Adalet Bakanı aynı zamanda HSYK Başkanı'dır ve o da MGK üyesi oldu. Yargı bağımsızlığına ciddi bir gölgedir bu. Yargı bağımsızdır. Güvenlik kaygısıyla yargıyı etki altına almamak gerekir" dedi.

        Ben bazı noktalarda katılmamakla beraber söylediklerinin anlaşılabilir olduğunu ifade ettim.

        Eminağaoğlu, "Dahası var. Sadece bununla da sınırlı değil" diyerek anlattı:

        "Biliyorsunuz Kamu Güvenliği Müsteşarlığı oluşturuldu. Bunun bünyesinde bir İstihbarat Kurulu var. Adalet Bakanlığı Müsteşarı da bu İstihbarat Kurulu'nun doğal üyesi oldu. Yargının İstihbarat Kurulu'nda ne işi var. Müsteşar da HSYK üyesi. Olacak iş mi bu? Yargı hem Milli Güvenlik Kurulu ile güvenlik, hem de Kamu Güvenliği Müsteşarlığı ile istihbarat alanına giriyor. Böyle yargı olur mu, bunlar yargının işi mi? Nerede var böyle bir yargı?"

        Eminağaoğlu'nun sözlerini tartışmaya değer buluyorum.

        Güvenlik ve istihbarat ile yargı bir araya gelmeli mi, gelmemeli mi?

        Emmanuelle ve Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak

        SYLVIA Kristel öldü, memlekette tartışma çıktı.

        Konu önemli, "Bizim yerli seks yıldızları mı, yoksa Sylvia Kristel mi?"

        Bana göre oldukça anlamsız bir tartışma.

        Çünkü ikisi karşılaştırılabilir şeyler değil. Bunu seks filmleri furyasının tam ortasında, Beyoğlu'nda öğrencilik yapmış biri olarak söylüyorum.

        O dönemde bizim seks filmleri "Vay Anasını 17", "Hamam Değil Kurna, Boru Değil Zurna", "Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak" gibi isimlerle gösterime giren ve isimlerinden de belli olacağı gibi içerik olarak hiçbir anlam ifade etmeyen "seks avantür komedi" filmleri diye anılan "zırvalıklardı".

        Tek bir amaca hizmet ediyorlardı!

        Sylvia Kristel'le özdeşleşen Emmanuelle filmleri ise Avrupa'da yeni bir hareket olarak sosyal hayata giren "seks devriminin" sinemaya yansımasıydı.

        Emmanuelle ve arkasından gelen "L'Histoire d'O", "seks özgürlüğü, serbest seks" meselesinin Avrupalı gözüyle ele alınması ve birtakım fetiş objeleriyle süslenmesi yoluyla "sosyolojik" bir meseleye dikkat çekiyor ve belki de reklamını yapıyordu.

        Savaş sonrası Avrupa'sının "seksüel yozlaşmasının" dışa vurumuydu.

        Bu yüzden de Türk seks filmlerini "seks filmi emekçileri" gibi "popülist" bir yaklaşımla "Emmanuelle" filmleriyle kıyaslamak beyhude bir uğraştır.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Yazılarımızı okurun gözüne hoş görünmek için değil bir ufuk açabilmek için yazdığımız zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar