Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2009 yılının 1 Mart günü Habertürk Gazetesi ilk sayısını okurla buluşturduğu gün, "çok bilen" gazetelerin yönetim katlarında konuşulanları hatırlıyorum ve gülüyorum iki gündür.

        Yepyeni bir kâğıt ve yepyeni bir boyutla yayına başladığımız gün Türkiye'nin o zamanlar çok satan gazetelerinden birinin, medyadan pek de anlamayan yöneticisi, gazeteyi önüne koyup şöyle demişti: "İki ay sonra gazeteyi kapatırlar. Böyle gazete mi olur!"

        Kendini en büyük zanneden bir diğerinde ise "Delirmiş bunlar. Bu boyda gazeteyi Türk halkı okur mu? 60 yılın alışkanlığını bunlar mı değiştirecek?" demişlerdi. Aynı grubun "iyi niyetli" bir başka yöneticisi, bu sözler üzerine şunları eklemişti: "30 bin falan satarlar. Fantezi bir gazete olur. Yanlış boy seçmişler."

        Bu "çokbilmişlerin" dediklerinin tam aksine Habertürk kısa bir süre sonra 300 bin barajına ulaştı, Türkiye'nin en etkin ve en saygın gazeteleri arasında girdi. Etkinlikte zirveye çıktı.

        O gün bize burun kıvıran ve "Bu nasıl gazete?" diyerek "öngörülerini" ortaya koyanlar ne yaptı peki?

        Önce biri bizim kullandığımız gazete teknolojisine geçmeye çalıştı. Yarım yamalak, derme çatma da olsa geçti.

        Diğerleri ise uzun süre direndikten sonra Habertürk'ü taklit etmek için boylarını değilse de enlerini Habertürk boyutlarına indirdiler.

        Tabii ortaya çıkan gazeteler Habertürk'ün ergonomik boyutunda değil, hatta biraz garip ve okuması, elde tutması zor boyutta oldular, ama taklitlerin aslı kadar iyi olması zaten beklenemezdi.

        Sonuç olarak Habertürk, 2009'da girdiği Türk medyasında, medyanın şimdiye kadar geçirdiği en köklü değişikliğin temelini attı.

        Türk basınında öncü oldu.

        Diğer gazetelerin bize benzemeye çalışması, bizi sevindiriyor.

        4 yaşına gelmeden medyanın öncüsü olmak gurur verici.

        Hayret, zarar ziyanı istememişler

        AFYON'daki cephanelikte meydana gelen patlamada ölen 25 asker "doğal afet şehitleri" olarak tanımlanmış.

        Anladığım kadarıyla bizim Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "cephane saklama metotları" doğal afet olarak görülüyor.

        Bana göreyse bu doğal değil, insan eliyle oluşturulmuş bir afet türü.

        Neyse... Benim dediğimin önemi yok.

        "Böyyük" devletimiz böyle bir karar almış.

        Cephanelikte ölenler, doğal afet şehidi.

        Bu durumun toplumun bir kesiminde ciddi tepki yarattığını izledim dün. Özellikle bana gönderilen e-postalarda ve sosyal medya ortamlarında.

        "Böyle bir patlamaya nasıl doğal afet diyebilirler?" diyordu herkes.

        Ben ise şaşırdım.

        Çünkü benim beklentim çok farklıydı.

        Yapılan soruşturma sonucunda daha önce en yetkili ağızlardan da söylendiği gibi patlamada hayatını kaybeden askerler suçlu çıkarılabilir, patlamanın bu askerler tarafından merak saikiyle el bombasının piminin çekilmesi sonucu oluştuğu askeri bilirkişi tarafından rapor haline dönüştürülür ve patlamada hayatını kaybeden askerlerin ailelerinden "verdikleri zarar ve ziyanın tazmini için" patlayan 150 bin adet bombanın ve havaya uçan cephanelik binasının parası talep edilebilirdi.

        Allah biliyor ya, ben bu çocukların "doğal afet" nedeniyle de olsa "şehit" ilan edilip bir de üzerine ailelerine para verilmesine şaşırdım.

        Severek ayrılırken

        ŞÖYLE bir laf vardı değil mi, "Akıllılar başkalarının hatalarına bakarak tecrübe sahibi olurlar, aptallar ise kendi hatalarına".

        Tam olarak bu değilse de böyle bir şeydi işte. İdare edin.

        Zaten mevzumuz da bu cümle değil.

        İngiltere ile İskoçya arasındaki gelişmeleri izliyorsunuzdur herhalde.

        İskoçya bir süre önce kendi parlamentosunu kurmuştu.

        Şimdi de İngiltere ile İskoçya arasında bir anlaşma imzalandı.

        Buna göre 2014 yılında İskoçlar "bağımsızlık" için referanduma gidecekler.

        Yani İskoç halkının ekseriyeti "Bağımsız olalım" derse İskoçya, Birleşik Krallık'tan ayrılacak.

        İşin komik tarafı ne İskoçlar, ne de İngilizler böyle bir ayrılıktan yana.

        İskoç halkı, İngiltere'yle birlikte olmaktan memnun ve ayrılmak gibi bir niyetleri yok.

        Uzak geçmişte aralarında kanlı kavgalar, savaşlar meydana gelmesine rağmen sürekli olarak "Ayrılmayalım" mesajı veren iki millet var ortada.

        Ama İskoçya'da ayrılıkçı partinin seçimleri kazanması nedeniyle böyle bir anlaşma gündeme geldi.

        Ve her iki taraf da ayrılmak istememesine, daha doğrusu büyük çoğunluk ayrılıktan yana olmamasına rağmen İskoçya ve İngiltere koşar adım ayrılığa gidiyor.

        Ayrıldıktan sonra "Biz hata yaptık" diyerek yeniden birleşmeleri neredeyse kaçınılmaz olarak görülürken...

        Diyeceğim o ki, bu "ayrılık" lafı dillere çok dolanırsa sonunda ayrılık kaçınılmaz olur.

        Sonra da ağa ile maraba misali "Biz bu pohu niye yedik?" diye kara kara düşünür ayrılanlar.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        İnsan olmadan adam olamayacağımızı anladığımız zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar