Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SURİYE’nin F-4 uçağımızı uluslararası sularda vurup 2 pilotumuzu şehit ettikten sonra oturup bir yazı yazdım.

        Thomas Friedman’ın “From Beirut to Jerusalem” isimli kitabında, Hafız Esad’a atfen aktardığı bir Arap hikâyesini.

        Tekrarlamakta beis yok. Hikâye şöyleydi ve Esad’ın küçük bir ayaklanma çıkan Hama’da bütün bir mahalleyi yok edip, mahalle halkını gömdüğü yerin üzerine bir meydan yapmasının nedenini anlatıyordu:

        “Bir gün yaşlı bedevinin hindisi çalınır. Bedevi oğlunu çağırır: ‘Çabuk bu hindiyi çalanı bul ve cezalandır. Eğer bulamazsan başımıza büyük felaketler gelir.’

        Oğlan güler: ‘Baba delirdin mi? Bir hindimiz çalındı diye başımıza ne felaket gelecek?’

        Baba bedevi kızar: ‘Hindi önemli olmayabilir ama çalınmış olması önemli. Dediğimi yap, hindiyi çalanı bul.’

        Bedevinin oğlu, babasını ciddiye almaz. ‘Bir hindi için uğraşmaya değmez’ diye düşünür.

        Aradan bir süre geçer.

        Bu kez bedevinin devesi çalınır. Oğlu koşarak çadıra gelir: ‘Baba devemiz çalındı.’

        Baba, ‘Sen hindiyi çalanı buldun mu?’ diye sorar.

        Oğlan: ‘Baba deve gitti, sen hâlâ hindi diyorsun.’

        ‘Sen hindiyi çalanı bul’ der baba.

        Oğlan gider. Deveyi çalan da bulunmaz.

        Aradan biraz zaman geçer.

        Oğlan yine heyecanla babasının çadırına dalar:

        ‘Baba bu kez de atımız çalındı.’

        Bedevinin en değerli varlığıdır Arap atı. Ama bedevi, oğluna ‘Sen hindiyi çalanı buldun mu?’ der.

        Oğlan gider.

        At da, çalan da bulunamaz.

        Ve bir süre sonra oğlan ağlayarak babasının çadırına girer: ‘Baba ablama tecavüz etmişler.’

        Baba deliye döner, ‘Sana demiştim hindiyi çalanı bul diye. O gün onu bulup cezalandırsaydık bugün başımıza bu felaketlerin hiçbiri gelmeyecekti. Hindimizi çalabileceklerini görünce her şeyimizi kaybettik’ der.

        Thomas Friedman bu hikâyeyi anlatır ve şöyle der: ‘Hama ayaklanması, Esad’ın hindisiydi.’

        Bu hikâyeden kim ne anlar bilemem.

        Ama en azından Esad Ailesi’nin mantığını anlar birileri!”

        Bunu 28 Haziran’da yazdım.

        Sonrasında olan biten malumunuz.

        F-4’ümüzün düşürülmesi bizim hindimizdi.

        Akçakale’de ise devemiz çalındı.

        Sırada atımız var.

        Sonrası malum...

        'Bu işe niye bu kadar girdik' diye soranlara

        BAZILARINIZ düşünüp duruyor, "Hükümet Suriye meselesine niye bu kadar fazla dahil oldu ve niye Esad rejimini devirmek için dünyadaki herkesten daha fazla gayret sarf ediyor" diye.

        Anladığımız kadarıyla anlatalım.

        Türkiye'deki İslamcı camia, 1960'ların sonundan bu yana dünyanın her tarafındaki Müslümanlarla çok yakın ilişkiler kurdu.

        Bu Necmettin Erbakan'ın fikriydi.

        Erbakan önce İslam ülkeleriyle yakın ilişki kurup İslami bir küresel güç oluşturmayı hedefliyordu.

        Ancak bu konudaki tüm denemeleri başarısız olup bir de Kıbrıs savaşı sırasında Türkiye, İslam dünyası tarafından Libya hariç yalnız bırakılınca bunun beyhude bir uğraş olduğunu anladı.

        İslam ülkelerinin yönetimleri, kapitalist veya komünist düzenin emperyal güçlerinin kontrolü altındaydı ve bağımsız hareket etmeleri mümkün değildi.

        Erbakan bunun üzerine yöntem değiştirdi ve bu ülkelerin halkları, aydınları ve İslamcı muhalif siyasetleriyle yakın ilişkiler kurulması talimatını verdi.

        Yönetimlerle değil, halkla işbirliği yapılacak, İslam dünyası bu yolla bir araya getirilecek, yükselecekti.

        Erbakan ve arkadaşları bu yolda büyük çabalar sarf ettiler. Büyük çabalar gösterdiler. Toplantılar yaptılar, karşılıklı heyetler yolladılar, siyasi dayanışma içine girdiler ve gerçekten İslam dünyasının önde gelenleriyle yakın bir işbirliği kurdular.

        Özellikle de İhvan-ı Müslimin, yani Müslüman Kardeşler ile.

        Erbakan'ın mirasını devralan AK Parti ve çekirdek kadroları bugün İhvan-ı Müslimin ile çok yakınlar.

        Şimdi AK Parti hükümeti Ortadoğu ve İslam dünyasında etkili güç olmak ve bu ülkelerle ortak bir hareket geliştirebilmek için tüm bu ülkelerde İhvan'ın ülke yönetimini ele almasını ve bu yolla küresel bir İslami güç ve birlik inşa etmek istiyor.

        Türkiye'nin bölgesel liderliğinin yolunun buradan geçtiğine inanıyor.

        Mısır'da bu oldu.

        Şimdi Suriye'de de aynı şeyin gerçekleşmesi lazım.

        Lazım ki, AK Parti'nin dış politikasının önemli taşlarından biri daha yerine otursun ve Türkiye'nin bölgesel liderlik hayali gerçekleşme yoluna girsin.

        Suriye'nin önemi burada.

        Bu yüzden bu işe bu kadar fazla müdahiliz.

        Türkiye'nin "hedefinin" önündeki engel Esad olduğu için.

        Savaşa hayır, tezkereye evet

        CHP'nin Suriye'ye yapılacak bir operasyona yönelik kaygılarını gayet iyi anlıyorum.

        Aynı kaygıları paylaşıyorum ve zaten dün de bunu yazdım.

        Bu kaygıları paylaşmakla beraber, CHP'nin hükümetin talep ettiği "asker yollama iznini" içeren tezkereye "hayır" demesini çok da doğru bulmuyorum.

        CHP, Suriye'ye yönelik bir askeri operasyonla ilgili bütün çekincelerini mutlaka söylemeli ve böyle bir girişime muhalefet etmelidir.

        Ama Türkiye'nin yıllardan beri önemli bir hasleti vardır.

        Ne olursa olsun dıştan gelen bir tehdide karşı içeride birlik olduğumuzu göstermişizdir.

        CHP bu nedenle, bu konuda hükümetin güçlü olmasını sağlayacak desteği vermeli, ama Suriye'ye yapılacak bir operasyonun yanlışlığını kendi kamuoyuna anlatmayı sürdürmelidir.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kulüp başkanları inandırıcılıklarını, 20 yaşındaki çocukları şahit göstermek zorunda kalacak kadar yitirmedikleri zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar