Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İDDİALI bir üstyapı kurmak istiyorsanız yapmanız gereken şey basittir.

        O iddiayı taşıyacak bir altyapı kurmak.

        Diyelim ki, büyük bir gökdelen yapacaksınız.

        Eğer altındaki kanalizasyon uygun değilse, siz dünyanın en müthiş gökdelenini de yapsanız, bir süre sonra kanalizasyon tıkanmaya başlar ve çok geçmeden binayı b.k götürür.

        Hadi bu örnek biraz pis oldu.

        Başka bir örnek vereyim.

        Diyelim ki, dünyanın en büyük havayolunu kurmak için yola çıktınız.

        Parayı da buldunuz, 200 uçak aldınız.

        Bu uçakları almadan evvel, uçakların inip kalkacağı havalimanını, en azından pistlerini yapmazsanız, uçaklar bir süre üzerinizde uçtuktan sonra yere çakılırlar.

        Yaptığınız onca harcama da boşa gider.

        Diyeceksiniz ki, "Hoppala, nereden çıktı bunlar. Bu adam niye bunları anlatıyor".

        Biraz sabır gösterin.

        Konuya şimdi geliyorum.

        Biliyorsunuz Türkiye "bölgesel güç" olma iddiasında.

        Özellikle de Arap ülkeleriyle yeni bir dönem başlatmaya çalışıyor. Arap ülkelerindeki siyaseti etkilemeye, bu ülkelerle derin bir işbirliği yapmaya soyunuyor.

        Bence hiçbir mahzuru yok. Geç bile kalınmış olabilir.

        Bence mahzuru yok da, Türkiye'nin altyapısı böyle bir işe hazır mı?

        Hadi birlikte inceleyelim.

        Daha doğrusu yapılmış bir incelemeye birlikte göz atalım.

        USAK, Türkiye'nin Ortadoğu'daki güç kapasitesiyle ilgili önemli bir çalışma hazırlamış.

        Buna göre Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığında 1146'sı meslek memuru olmak üzere toplam 5533 personel çalışıyor (2011 verileri).

        Bu sayı Almanya, Fransa ve İngiltere'nin yaklaşık üçte biri.

        Gelelim asıl önemli noktaya.

        Türkiye'nin etkin olmaya çalıştığı, bölgesel güç haline gelmeye çalıştığı Arap ülkeleri ve Arapça konuşulan ülkelerdeki temsilcilik sayısı 25.

        Bu temsilciliklerde çalışan meslek memuru sayısı ise 135.

        Her misyonda yaklaşık 5 kişi.

        Ve gelelim daha vahim duruma.

        Bunlar arasında Arapça bilen sayısı sadece 6.

        Evet yanlış yazmadım.

        ALTI.

        Linguafranca yani uluslararası diplomasi dili olmuş, neredeyse herkesin konuştuğu dil olan İngilizce'yi konuşan ABD'nin Türkiye'deki büyükelçisi Türkçe, Arap ülkelerindeki büyükelçilerinin büyük bölümü Arapça bilirken, önceki gün Libya'da öldürülen büyükelçileri Arapça konuşabilirken bizim etkin olmaya çalıştığımız coğrafyadaki temsilciliklerimizde Arapça bilen sayısı 6. Bakanlıkta Arapça bilenlerin toplam sayısı ise 26.

        Bu altyapıyla mı bölgesel güç olacağız.

        Tamam bu yılların birikmiş hatası ama madem böyle bir vizyon vardı, 10 yıldır ne yapıldı? Bu eksiği sadece "dizilerin gücüyle" mi telafi edeceğiz!

        Bir de MİT'e bakalım

        "MİLLİ İstihbarat Teşkilatı ne iş yapar" diye soracak olursanız, verilecek yanıtların yüzde 90'ı "Yurtdışında istihbarat faaliyeti yürütür. Bilgi toplar. Bu bilgilerin değerlendirilmesi sonucunda verilecek kararlara göre yurtdışında aksiyon yapar" şeklinde olacaktır.

        Zaten kendini bölgesel güç ve hatta yeni "global oyuncu" olarak tanımlayan bir ülkenin istihbarat teşkilatı da böyle yapmalıdır.

        Elimde yakın zamana ait veriler yok ama yine bir rapordan aldığım bilgiyi sizlerle paylaşayım da, benim uğradığım şaşkınlığa siz de uğrayın.

        Milli İstihbarat Teşkilatı'mızın üç aşağı beş yukarı 6000 kişilik bir kadrosu var.

        Peki sizce bu kadronun ne kadarı yukarıda sözünü ettiğim "yurtdışı faaliyetlerde" kullanılıyor.

        Yüzde 20'si?

        I-ıh.

        Yüzde 15'i?

        I-ıh.

        Yüzde 10'u?

        I-ıh.

        Uzatmadan söyleyeyim. Yüzde 3'ü.

        6000 kişilik MİT'in yurtdışında görevli personel sayısı topu topu 200 kişi.

        Sizce de bu bir eksiklik, bir altyapı yetersizliği değil mi?

        Milli Takım'dan yanıt

        MİLLİ Takım ve Selçuk'la ilgili dün aktardığım "yakışıksız iddialarla" ilgili olarak Abdullah Avcı'nın yardımcısı Okan Buruk, spor müdürümüz Halil Özer'i aramış.

        "Fatih Abi'ye çok selam ve sevgilerimi söyle" dedikten sonra şunları aktarmış:

        "Bizde asla böyle bir ayrımcılık olmaz. Biz sadece Milli Takım çatısı altında değil, Milli Takım dışında da ben ve Abdullah Hoca, özel hayatımızda da Selçuk'la görüşürüz. Sık sık beraber oluruz ve son derece iyi dostuz. Selçuk'un Milli Takım'da ilk maçta oynamamış olması sadece teknik bir olay. Bunun dışında başka bir şey mümkün olamaz. Uzun yıllardır birbirimizi tanıyoruz. Bütün futbolcular gibi Selçuk da bizim kardeşimiz, dostumuz."

        Halil aktarınca güldüm.

        Nedense beni pek aramayıp araya birilerini sokuyorlar.

        Genelde bu böyle.

        Neyse ki, bu kez aracı bizim spor müdürümüz. Ben de böyle bir ayrımcılık olduğunu hiç zannetmiyorum.

        Ben sadece vahim olan bir duruma dikkat çekmek istedim.

        Öyle bir hale geldik ki, her şeyin altında böyle bir şeyler arar oldu bu millet.

        Bu kadar güvensiz, bu kadar bölünmüş, bu kadar ayrımcı.

        Bu ayrımcılığın kendisi kadar tehlikeli.

        Birileri bunun üzerine kafa yorsa ve neden bu hale geldiğimizi araştırsa iyi olacak!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Millet olma özelliğimizi yitirmeye başladığımızı fark ettiğimiz zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar