Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GÜÇLÜ olmanın negatif yönlerinden biri de başkalarını "ahmak zannetmeye başlamaktır".

        "Ben ne dersem doğru odur. Benden başkası bilmez. Bilemez" derseniz komedi figürüne dönüşürsünüz.

        Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu da giderek hepimizi "ahmak" yerine koymaya başladı.

        Bunu nerede gördüm biliyor musunuz?... CHP'li milletvekillerinin Suriyeli "sığınmacıların" konuk edildiği sınırdaki bir kampa "alınmamaları" sonrasında yaptığı açıklamalarda.

        Davutoğlu, milletvekillerinin kampa alınmamaları sonrasında, "bu kampa kimsenin giremeyeceğini, AK Partililerin dahi girmesinin mümkün olmadığını, kampın özel durumu olduğunu" söyledi.

        Doğrusu bu ya, ben bu açıklamadan hiçbir şey anlamadım.

        Hangi uluslararası anlaşma gereği bu kampa böyle bir statü verildi?

        Bir sığınmacı kampına böyle bir statü verilmesi mümkün değil.

        Böyle bir statü ancak bir başka devletle yapılacak ikili bir anlaşmayla mümkün olabilir.

        Türkiye, bir başka ülkeye topraklarında "üs kurma" izni verebilir ve bu üs Türkiye'nin denetimi dışında olabilir.

        Ama bu iznin verilmesi için yine de parlamento onayı gerekir.

        Sınırda içine girilemeyen burası bir "askeri üs" müdür?

        Eğer burası bir askeri üs ise hangi ülkeye verilmiştir?

        Amerika'ya mı, İngiltere'ye mi, yoksa Suriye'ye mi?

        Burası bir üs olarak bu saydığım ülkelerden birine verildiyse, bununla ilgili bir parlamento onayı var mıdır? Bu konu TBMM'de görüşülüp karara bağlanmış mıdır?

        Eğer böyle bir durum yok ise "fiili durum" yaratarak Türkiye topraklarının bir bölümünü "parlamento denetimi" dışına çıkarmak kimin hakkına ve haddinedir?

        Dışişleri Bakanı bu açıklamasıyla "çocuk mu kandırmaktadır" yoksa hepimizi "ahmak" yerine mi koymaktadır!

        Özkök ne demiş!

        EMEKLİ Genelkurmay Başkanı Özkök'ün mahkemede verdiği ifadenin tam içeriği sonunda gün ışığına çıktı.

        Ben de okudum.

        Oldukça ilginç bir ifade.

        Biliyorsunuz, 1. Ordu'da düzenlenen ve "darbe planı"nın tartışıldığı seminer Özkök döneminde yapılmıştı.

        Balyoz davası da bu seminerden yola çıkılarak ve darbe planı hazırlandığı iddiası üzerine kurulu.

        Emekli Genelkurmay Başkanı Özkök ifadesinde bu seminerle ilgili önemli şeyler söylüyor.

        Özkök, "Bu seminer bilgim dahilinde yapıldı. Eğer o günlerde Ankara'da işim olmasaydı ben de katılacaktım" diyor seminer için.

        Seminerde ele alınan senaryonun "en vahim durum" üzerine kurulduğunu söylüyor Özkök.

        "En vahim senaryo" da şu:

        Türkiye, Yunanistan'la savaşırken Doğu'da bir Kürt isyanı çıkıyor ve Kürt devleti kurulmaya başlanıyor. Ordu bunlarla uğraşırken, Türkiye'de de irticai odaklar yönetimi ele geçirmek üzere harekete geçiyorlar. Silahlı Kuvvetler de bunun üzerine İstanbul'dan başlayarak sıkıyönetim ilan ediyor.

        Seminerde bu plan ele alınıyor.

        Özkök'e göre burada tartışılan senaryo abartılı ama bir sorun yok.

        Ancak daha sonra Özkök'e bir bilgi geliyor ve 1. Ordu'daki plan seminerinde "gerçek isimler" kullanıldığı söyleniyor. Başbakan'ın da aralarında bulunduğu gerçek isimlerle senaryo hazırlanmış.

        Bunu üzerine Özkök, "Bir araştırın bakayım" talimatını verdiğini söylüyor.

        Peki daha öte bir şey yapıyor mu Özkök?

        Hayır.

        Ne araştırmanın gerisi geliyor, ne bununla ilgili bir soruşturma raporu hazırlanıyor, ne suç duyurusunda bulunuluyor, ne de Özkök bu konuyu Başbakan'a veya başka üst makamlara iletiyor. "Araştırın" diyor ama konu kapanıyor.

        Ve hâkim soruyor: "Sizce burada bir suç var mıydı?"

        Özkök, "Bence yoktu" diyor ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki bütün orduların böyle planlar hazırladığını ve daha sonra bu planların bu gibi seminerlerde tartışıldığını anlatıyor.

        Ve bu seminere katılanların tamamı Özkök döneminde veya sonrasında terfilerini alıyorlar, üst görevlere geliyorlar ve emekli oluyorlar.

        Hâkim bunu da soruyor ve "Çetin Doğan'ın emekli edilmesinin bu seminerle bir alakası var mı?" diyor.

        Özkök, "Hayır, süresi dolmuştu. Ankara'ya gelmesi de mümkün olmadığı için emekli edildi" diyor.

        Bu ifade bana ilginç geldi.

        Acaba Balyoz davası hâkimlerine de ilginç gelmiş midir?

        Kaka atacak, savunma ne yapacak!

        TÜM spor basını, Galatasaray'ın müthiş transferlerini yere göğe koyamazken yazdım, "Galatasaray'ın sorunu savunmada. Savunmaya takviye lazım, hücuma değil" diye.

        Kimse tınmadı.

        Forvete herkes alındı.

        Bir üzerine "Kaka" kalmıştı, o da alınacakmış diyorlar.

        Galatasaray, Türkiye liglerinin en kolay gol yiyen takımı.

        Bunu geçen yıl play-off'lardan beri görüyoruz.

        Tek kale oynadığı maçlarda bile yeniliyor Galatasaray. Ya da zor bela beraberliği kurtarıyor.

        Fenerbahçe pozisyon bulmadan yendi Galatasaray'ı.

        Bu yıl da az kalsın yeniyordu.

        Keza Beşiktaş öyle. 1 pozisyonla 3 gol buldular.

        Kasımpaşa biraz şanslı olsa 3, hatta 4 gol atardı.

        Ve Galatasaray hâlâ forvet peşinde.

        Benim bu transfer politikasından anladığım şu:

        Galatasaray, maçları yediğinden bir fazlasını atarak kazanmayı amaçlıyor.

        Bu yüzden de sürekli forvet alıyor.

        3 yerse 4, 4 yerse 5 atacak.

        Türkiye'de bu formül "belki" tutar.

        Korkum Şampiyonlar Ligi'nde.

        İtalyan takımlarına karşı oynanan oyunlar kimseyi yanıltmasın.

        İngilizlerle veya İspanyollarla karşılaşırsak, yediğimizden fazlasını atamayız.

        Başkanın da haberi olsun.

        Savunmada "s.çarsan" forvette Kaka atsa da kurtarmaz.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Çocuklarımızı 'Senden adam olmaz' diye büyütmediğimiz zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar