Sadece bir fotoğraf
HERHALDE görmüşsünüzdür fotoğrafları.
Görmemiş olma ihtimalinize binaen bir adedini de bu köşeye koyuyorum.
Sizce kim bunlar?
Hollywood’a yerleşmiş Bollywood yıldızları mı?
Yoksa Salma Hayek’in kız kardeşleri mi?
Ya da İspanyol flamenkocular mı?
Belki de Penelope Cruz’un kız kardeşleri mi?
Hangisi sizce?
Tabii ki hiçbiri değil.
Bunlar Suudi Kralı’nın akrabaları.
Ülkemize gayri resmi hayli keyfi bir ziyarette bulunan, 86 metrelik yatını Bordum’a demirleyen, gezen, tozan, coşan Suudi milyarder Bin Tallal’ın kızları.
Allah bağışlasın pek de güzeller.
Peki sizce bu kızların Suudi Arabistanlıya benzer halleri var mı?
Kim der bu kızlar için, kadının saçının ucunu gösterdiği zaman cezalandırıldığı, kadınların tek başlarına alışverişe çıkmasının yasak olduğu, kadınların otomobil kullanmasının mümkün olmadığı, kadınların çalışma özgürlüğünün bulunmadığı Suudi Arabistanlı.
Suudi Arabistanlı olmayı bırakın rejimi koruyan, kollayan ve sürdüren ailenin fertleri olduğunu kim söyleyebilir.
Dünyanın en kesin ve esneklikten en uzak şeriat rejiminin uygulandığı ülkenin kızları bunlar.
Diyeceksiniz ki “Eeee”...
E’si yok.
Sadece bir fotoğraf.
Basit, sıradan bir fotoğraf.
Ve sadece bir soru:
“Bu kadınlar ülkelerindeki rejimden çok memnunsa, burada niye açıklar?”
Asmalı'nın çilesi
BEYOĞLU'ndaki özellikle de Asmalımescit'teki "sokakta masa" meselesi malumunuz.
Belediye, İstanbul'un en keyifli, en eğlenceli yerlerinden birinde "Düzen sağlayacağım" diye masaları kaldırdı.
"Düzen sağlayıp sonra koyacağız" dediler.
İnandık.
"Haklılar, işin cılkı çıkmıştı" dedik.
Aradan 12 aya yakın süre geçti.
Değişen bir şey olmadı.
Birkaç hafta önce, lokantaların önündeki masalarda oturan turistlerin altından masalar, sandalyeler çekilerek uygulama devam etti.
Ben de uzun süredir Asmalımescit'e gitmiyordum.
Tadı kaçmıştı çünkü.
Geçen akşam bir uğrayayım dedim.
Aman Allah. Bu sefer tam felaket.
Masalar kaldırılmakla kalmamış "yol tamiratı" adı altında bütün yollar kazılmış.
Otomobille girmek mümkün değil.
Her yer toz toprak.
Tam turizm sezonunun ortasında, Asmalı kazılmış, bitirilmiş.
Zaten can çekişen bölge, son nefesini de vermiş.
Bence böyle parça parça yapmaya gerek yoktu.
Başından dozeri soksaydınız, toptan yere indirseydiniz.
Siz sağ biz selamet.
Yapılmayan röportajın perde arkası
GEÇEN hafta boyunca tartışıldı durdu.
"Esad'ın davet ettiği gazeteciler niye Suriye'ye gitmediler?" diye.
Daha doğrusu şöyle tartışıldı: "Esad'dan randevu isteyen gazeteciler, randevuya niye gitmediler?" Türlü tevatür dolaştı ortada.
İddia edildi ki, Ertuğrul Özkök ve Mehmet Ali Birand "Geliyoruz" demişler ama gruptan birisi -kimse o- Ankara'da hükümete ya da Başbakan'a yakın birini aramış, o da "Biz karışmayız ama ben olsam göndermezdim" diye nazik bir yanıt verince Birand ve Özkök gitmemişler.
Konuyla ilgili olarak bizim gazetenin de adı geçti.
Bizim böyle bir randevu talebimiz yoktu, ama bizden de Amberin Zaman davet edilmişti.
Sağolsun Amberin de bana sordu, "Böyle bir davet var, gideyim mi?" diye.
Ben de kendisine şöyle dedim:
"Amberincim, birkaç ay önce ben Suriye'ye gitmek istedim. O sırada Büyükelçimiz Ömer Önhon oradaydı. Ömer Önhon çok eski dostumdur. Kendisine sordum. O da bana 'Gel ama burada gerçek anlamda gazetecilik yapamazsın. Çünkü özgür basının olduğu bir ülke değil. Esad'ın adamları alır seni en sorunsuz bölgelere götürürler. Şam'ın en güzel yerlerini gezdirirler. Hatta Esad'a sevgi gösterisi yapıldığı yerlerde dolaştırırlar. Esma Esad kucağına iki çocuk alır sever. Sadece bunları görür dönersin. Sonra da bunları yazarak Esad'ın yalanlarına ortak olursun. Ya da hiçbir şey yazamazsın. Buraya gelmenin kimseye bir faydası yok' dedi."
Amberin, "Biliyorum öyle olacağını" dedi.
Ben de "Ben de böyle bir propagandaya gazeteyi alet etmem. Serbestçe gezip izlenim yazabilecek olsan hemen git. Ama bu durumda sen bilirsin" dedim.
Amberin Zaman da gitmedi.
Bizim açımızdan olay budur.
Bilmenizi istedim.
Yıldırım'ın gayri resmi görüşü
ERTUĞRUL Özkök, hapisten çıktığının ertesi günü Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ı evinde ziyaret etti.
Hem izlenimlerini hem de biraz sansürleyerek konuştuklarını yazdı.
Hepimizi kıskandıran bir gazetecilik başarısıydı.
Aziz Yıldırım da bu röportajı bana verecek değildi ya, elbette ki bu süreçte cansiperane Fenerbahçelilik yapan Ertuğrul Özkök'e verecekti.
Yıldırım, Özkök'le konuşmasında Başbakan'a toz kondurmamış ama Gülen Cemaati'ne epey bir yüklenmişti.
Gülen Cemaati'ne cemaat bile denmemesi gerektiğini söylüyor, kendileriyle hesaplaşacağını belirtiyordu.
Özkök böyle yazdı.
Özkök'ün yazdıkları Yıldırım tarafından 24 saatlik bir rötarla yalanlandı.
Yine de hafif bir zarafetle yalanlandı.
Bu yalanlamadan benim anladığım şudur.
Yıldırım bu sözleri söylemiştir ama bunlar "resmi görüşü" değildir.
Yargıtay aşaması sonuçlanıncaya kadar Yıldırım kimseyle kavga etmek, kimsenin şimşeklerini üzerine çekmek niyetinde değildir.
Özkök, Yıldırım'ın dost sohbetindeki "gayri resmi" görüşlerini "sormadan" yazarak ayıp etmiştir.
Yıldırım da resmi görüşünü açıklamak zorunda kalmıştır.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Her yalanlananın yalancı olmayabileceğini anladığımız zaman.