Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİR hayalim var.

        Belki de bir ütopyam.

        Bilmiyorum ama “Keşke öyle olsa” diyorum.

        Olabilir mi emin değilim.

        Ama “Neden olmasın” diyorum, hatta “Neden olmuyor” diye merak ediyorum.

        Bu hayalim yeni de değil, yıllardır, çocukluğumdan beri düşünüp dururum bunu.

        Ama bir türlü aklım almaz neden olmadığını.

        Bilmiyorum bu ütopyamı okuyunca bana hak verecek misiniz?

        Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında liderlerimiz var.

        Yeni değil, yıllardır var.

        Dün Demirel vardı, Ecevit vardı, Türkeş vardı, Erbakan vardı.

        Sonra Çiller vardı, Mesut Yılmaz vardı.

        Şimdi de Erdoğan var, Kılıçdaroğlu var, Bahçeli var.

        Toplumun önünde, topluma örnek, toplumun benimsediği, az veya çok peşinden gittiği kişiler.

        Bu isimler yıllarca aynı çatı altında, tabir yerindeyse aynı “işyerinde” çalıştılar, iş yaptılar, yapıyorlar.

        10 yıldır, 15 yıldır birlikteler.

        Bazıları daha uzun süre birlikte oldu.

        Neden tüm bu isimler aralarında “dostane” bir diyalog kurmazlar.

        Birbirlerini kürsülerde, meydanlarda eleştirsinler elbet. Birbirlerini beğenmesinler beğenmiyorlarsa.

        Ama “beşeri” ve “medeni” bir ilişkinin ötesinde bir “dostluk” içinde olmak çok mu zor?

        Ne olur sanki Kemal Bey sabah kendi bürosuna giderken Tayyip Bey’e uğrasa ve “Bir kahveni içmeye geldim” dese.

        Erdoğan, “Dur ya, Devlet Bey’i de çağıralım” deyip telefona sarılsa.

        Bazı öğlenler Meclis lokantasında aynı masayı paylaşıp konuları ele alsalar.

        Bırakın ciddi konuları ele almayı, en azından “geyik” yapsalar.

        Senede bir-iki de olsa ailece buluşup evde veya dışarıda beraber yemeğe çıksalar.

        Kötü mü olur?

        Hepimizin tansiyonunu düşürmez mi böyle bir ülke, böyle bir liderler ilişkisi.

        Her türlü uzlaşma komisyonundan daha fazla işleri kolaylaştırmaz mı?

        Gerçekten çok mu zor!

        Demedik mi?

        "SPOR yapmak iyi bir şey değildir" diye yazdığım zaman bana çok kızdınız.

        Hepiniz değil belki ama pek çoğunuz kızdı.

        "Ne yani millet oturup obez mi olsun? Sporun zararlı olduğunu bir senden duyduk. Saçmalıyorsun" dediniz, dediler.

        Epey bir tartışıldı.

        Söylediğim basitti.

        "Spor vücuda gereksiz bir yük bindiriyor. Eklemler gereksiz yere fazladan hareket ediyor. Adaleler gereksiz yere büyüyor. Gereksiz enerji harcanıyor. Bu da makinenin kullanım ömrünü kısaltıyor."

        Spor yaparken oluşan travmalar da cabası.

        Yine köpürdü herkes.

        "Bütün dünya faydalı diyor. Sen ne diyorsun kardeşim" diye.

        Ben de dedim ki: "Bu söylediklerim tecrübeyle sabit. Vücudumda kırılmadık kemik kalmadı. 30 küsur kırığım var. Bütün eklemlerim sorunlu. Tamamı spordan. Spor yaptığım sürece ağrılardan kurtulamadım. Şimdi de o günlerden kalan arazlardan dolayı sürekli ağrı çekiyorum. Beş kere belimi kırdım. Her tarafımda fıtık var. Kalp kaslarım aşırı kalınlaşmış. Aortumda genişleme var. Hepsinin nedeni spor."

        Yine inanmadınız.

        Ne oldu?

        Gencecik bir adam, 40'larının başında Sabri Hakkı Ulukartal spor yaparken gidiverdi.

        Spor salonunda.

        Haklı mıymışım?

        Spor zararlı mıymış?

        Demiyorum ki, poponuzun üzerinde oturun, kaideyi büyütün.

        Hareket edin.

        Yürüyün.

        İki adım mesafeye otomobille gitmeyin.

        Tembel olmayın.

        Ama spor yapacağım, fit olacağım diye bir tarafınızı yırtmayın.

        Oğlu yazmış

        DÜN AK Parti'nin Kastamonu Bozkurt İlçe Başkanı Naim Köse'nin Facebook sayfasına yazdığı bir cümleyi eleştirdim.

        Sertçe.

        Köse'nin Facebook sayfasında aynen şöyle yazıyordu:

        "Örtüsüz kadın, perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya kiralık."

        Ben de bu cümleyi eleştirdim.

        İlçe Başkanı Köse, "Fatih Bey kızmakta haklı ama bunu oraya ben yazmadım. Oğlum yazmış. Ben gördüğümde iş işten geçmişti" demiş.

        Eh, neyse.

        Başkanın bunu yazmaması sevindirici.

        Ama bir "düşünce iklimini" göstermesi açısından hâlâ önemli, hâlâ tedirgin edici.

        Yerinde bir ders

        MİLLİ Eğitim Bakanlığı, ilköğretim 1. sınıflara "karakter" dersi konulmasına karar vermiş.

        Bunu kim düşündüyse ve buna kim onay verdiyse kendisini kutluyorum.

        Ülkedeki önemli bir eksikliği fark ederek bunu müfredata dahil etmeleri çok yerinde olmuş.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Siperden başını çıkaramayanların, başkalarından kahramanlık beklemeye hakları olmadığını anladığımız zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar