Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN “Kendimizi kandırıyoruz” diyerek “ihracat şampiyonlarının” pek de şampiyon olmadığını yazınca Ankara’da birileri kızmış.

        Yok kızmaca darılmaca. Doğruya doğru diyeceğiz, eğriye eğri.

        Ne diyorum ben: “Bu kadar ihracat yapmak için ne kadar ithalat yapmışlar ona bir bakalım.”

        Sakın yanlış anlamayın.

        Bu şirketleri eleştirmiyorum.

        Sistem bozuk, kızdığım o.

        Mesajlar iletildi.

        “Ülkeye bu kadar döviz soktular” diye. Peki ya çıkardıkları.

        Ankaralıların anlayacakları dilden anlatalım.

        Maliye Bakanlığı her yıl “vergi şampiyonları”na ödül veriyor değil mi?

        Peki bu ödüller kime veriliyor?

        Ciro şampiyonlarına değil... Vergi şampiyonlarına.

        Aldığı ile sattığı arasındaki fark ne kadar büyük olursa gelir o kadar büyük oluyor, vergi de ona göre belirleniyor, vergi şampiyonu da.

        Ama ihracatta öyle olmuyor.

        Ödül ciroya veriliyor. Oysa ithalat ile ihracat arasındaki farktır ülkenin geliri.

        Onu hesaplayın, ödülü ona verin.

        Bir sanayici yüzde yüz yerli üretmiş. Sıfır ithalat yapmış. 1 milyar dolar ihracat yapmış ama tamamı katma değer. Tamamı ülkenin kârı.

        Diğeri ise 5 milyar dolar ihracat yapmış ama 4.5 milyar dolar da ithalat yapmış. Ülkeye kazandırdığı aslında 500 milyon dolar.

        Hangisi şampiyon sizce?

        Kimseye lafım yok.

        İhracat şampiyonu değiller bence ama en azından istihdam yaratmışlar ona da şükür.

        Fakat gerçek şampiyonlar unutuluyor, ona kızıyorum.

        Ülkeye daha fazla katma değer getirenler ihmal ediliyor.

        Tüpraş ihracat şampiyonu olmuş.

        Kime ne faydası var.

        10 liralık petrol almış tamamı dışarıdan, 10.5 liralık petrol satmış.

        Katma değer yüzde 5.

        O mu makbul, yoksa 1 liralık kumaş alıp, 1 liralık boyayla boyayıp 8 liraya satan mı?

        Katma değer yüzde 400.

        Böyle ihracat şampiyonlarına ödül vermek, şikeci takıma kupa vermek gibidir.

        Bu kafayla “cari açığı” hayat boyu düşüremeyiz.

        Hayat dediğim benim hayatım değil.

        Ülkenin hayatı.

        Kadın ölümleri 13 kat artacak

        NE dedim ilk gün. Yani Başbakan Erdoğan "Kürtaj cinayettir" dediği gün.

        "Hiç debelenmeyin. Kürtaja yasak geliyor" demedim mi?

        Belli geliyor.

        Salı akşamı Teke Tek'te çok net rakamlar ortaya konuldu oysa.

        Kürtajın yasak olduğu ülkelerde kürtaj ortadan kalkmıyor.

        Birleşmiş Milletler verileri bunu ortaya koymuş.

        Kürtaj ortadan kalkmıyor ama kürtajdan ölümler artıyor.

        Hem de 13 kat.

        Yani kürtajdan 1 kadın öleceğine 13 kadın ölüyor.

        Yasağın tek faydası bu.

        Teke Tek'e katılan İlahiyatçı Ali Rıza Demircan bile "resmi" ağızlardan çok daha makuldü.

        Kürtajın kötülüklerini uzun uzun anlattıktan sonra "Hamileliğin 105.gününe kadar kürtaj kabul edilebilir" dedi.

        "Bebeğin veya annenin sağlığı söz konusu olduğunda kürtaj yapmak caiz değil, şarttır" dedi.

        "Eğer o doğumu yapmak, annenin ölümüyle sonuçlanabilecek bir durum ortaya çıkaracaksa, yani töre cinayeti gibi olaya sonuç verecekse, daha büyük bir günahtan sakınmak için kürtaj yapılabilir" dedi.

        Ancak gördüğüm kadarıyla "bilim" adına konuşması gerekenler bile din adına konuşan Ali Rıza Demircan dan daha geride.

        Yapacak bir şey yok. Ört ki ölem!

        Beşiktaş'ı daha zor günler bekliyor

        FİKRET Orman Beşiktaş Başkanlığı'na aday olduğu gün kendisine "Aklını peynir ekmekle mi yedin?" demiştim.

        O ise bütün iyi niyetiyle "Altından kalkarız" diye düşünüyordu.

        Ancak görülüyor ki, durum pek de altından kalkılacak gibi değil.

        Tam aksine giderek altından kalkması zor bir hale geliyor.

        UEFA'nın yasağı durumu daha zorlaştırıyor.

        Zaten ödeme güçlüğü içinde ve finansal açıdan zor durumda olan kulüp şimdi bir de Avrupa Ligi gelirlerinden oldu.

        Kulübü bu hale getirenin, yani bütçesinin hemen hemen 6 katı borç altına sokanın Yıldırım Demirören olduğu açık.

        Kulübü batma noktasına getirip çekti gitti Futbol Federasyonu'nun başına.

        Beşiktaş kongre üyelerinin diyeceği hiçbir şey yok.

        Çünkü bütün bu süreç boyunca yönetimleri ibra ettiler, yani kulübün kurumsal kimliği adına "onay verdiler" yapılanlara.

        Bu durum diğer kulüplerin genel kurullarına da örnek olmalı.

        Beşiktaş'ı ise gerçekten çok ama çok zor günler bekliyor.

        Benim tahminim, Beşiktaş bu durumu kolay atlatamaz.

        Gönül arzu etmez ama UEFA'nın "Financial Fair Play" kuralları tam olarak uygulanmaya başlandığı takdirde Beşiktaş büyük ihtimalte küme düşer.

        Bu tehlikeyi atlatmanın tek yolu, Fikret Orman'ın en az 5 yıl şampiyonluğu falan boşverip takımı kümede tutmaya yetecek kadar bir harcamayla idare etmesi ve tüm kaynakları kulübün mali yapısını güçlendirmeye aktarması olabilir.

        Bunu yaparken kulübün gelirlerinin düşmemesi için ise taraftarın kulübüne sahip çıkması şart.

        Yoksa Beşiktaş'ı bir alt ligde görürüz.

        Hem de çok uzun olmayan bir süre içinde.

        NE ZAMAN O ADAM OLURUZ?

        Adamlığın önemli şartlarından birinin de haksız olduğun zaman özür dilemeyi bilmek olduğunu anladığımız zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar