Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “CİN şişeden çıktı” desem doğru olur mu emin değilim.

        Çıkıp çıkıp giriyor.

        Ya da belki girmiyor da, köşeye siniyor, sonra yine kendini gösteriyor.

        Belli ki, AK Parti yüzde 50’lik çoğunlukla iktidar olmayı sürdürdüğü ve Başbakan Erdoğan da Cumhurbaşkanlığı’nın en güçlü adayı olduğu sürece de şişeye kolay dönmeyecek.

        Mesele başkanlık sistemi.

        Bir kez daha tartışmaya açıldı ve belli ki, Uzlaşma Komisyonu ya da Anayasa yazımı için oluşturulan “yarı resmi komisyon” çalışamaz hale gelince AK Parti, başkanlık sistemini Anayasa’ya koyacak.

        Başkanlık sistemine ne karşıyım, ne de yandaşım.

        Olsa da olur, olmasa da.

        Ama başkanlık sistemi öyle bugün olduğu gibi sıradan bir tartışma, Anayasa’ya yazılacak iki basit maddelik bir iş değildir.

        Başkanlık sistemi, köklü bir değişikliktir ve sistemin tamamını, en uç noktasına kadar değiştirmeyi gerektirir.

        En küçük meseleyi bile konuşup, uzlaşıp halletmekten uzak bir kültürün insanları olarak, biz, bu ülkenin vatandaşları acaba böylesine köklü bir değişikliğe hazır mıyız?

        Sistem değişikliğiyle sonuçlanmayacak bir Anayasa yazım sürecinde bile uzlaşamayanlar, nasıl olacak da başkanlık sisteminde uzlaşacaklar ve nasıl olacak da başkanlık sistemi için gerekenleri yapacaklar.

        Mesela şunları tartışmaya hazır mıyız?

        Başkanlık sisteminin daha iyi işleyebilmesi için “eyalet” ya da daha yumuşak bir söylemle “bölgesel federasyonlar” sistemine geçmeye hazır mıyız?

        Eyalet parlamentoları kurulmasını göze alabilecek miyiz?

        Her eyaletin kendi yasal düzenlemelerini kendi parlamentosunda, kendi gereksinim ve şartlarına göre oluşturmasını kabul edecek miyiz?

        Eyalet parlamentoları kendi üstlerinde bir merkezi yönetimi içlerine sindirebilecekler mi?

        Başkan ile siyasi partilerin yönetimleri arasına kalın bir set çekilmesini kabul edecek miyiz?

        Başkan ile parlamentodaki çoğunluk, farklı siyasi görüşlere sahip olduğu zaman ülkeyi kilitlemeden sorunları aşabilecek miyiz?

        Güçlü başkanlar, bağımsız yargıyı sindirebilecek mi? Ya da yargıyı başkanlardan bağımsız yapabilecek miyiz?

        Bugün bile kabullenmekte zorlandığımız güçler ayrılığını, başkanlık sistemi içinde nasıl kabulleneceğiz?

        Güçlü ve seçilmiş başkan, yargıyı millet iradesinin, daha doğrusu kendi iradesinin önünde bir engel olarak görüp pasifize etmeye kalkışmayacak mı?

        İçinde çıktığı parti içindeki tek seçici konumunu yitiren başkan, kendi partisi üzerindeki etkisini ve gücünü sürdürememeyi zaaf olarak görmeyecek mi?

        Bu zaaftan siyasi rakipleri faydalanmadan durabilecek mi?

        Başkanlık sistemi büyük ihtimalle iyidir ve bu ülke için gereklidir.

        Ve hatta belki de büyük sorunların pek çoğunun ilacıdır.

        Ama acaba biz hakiki bir başkanlık sistemine hazır mıyız?

        Federasyon bilmiyor muydu zannediyorsunuz

        FUTBOL Federasyonu'nun aldığı şike kararlarından sonra gözlerin UEFA'ya çevrildiği doğru.

        UEFA da zaten Türkiye'den kararlarla ilgili bilgi ve dosyaları istedi.

        İnceleyecek ve karar verecek.

        Kargaların bile güldüğü değil, kargaların bile kıçıyla güldüğü kararlara UEFA'nın, "Vallahi bravo. Süper karar vermişsiniz. Biz bile bu kadar doğru karar veremezdik" diyeceğini herhalde zannetmiyorsunuz.

        Dosyaları alıp inceleyecekler ve futbol hukukuna uygun "cezaları" verecekler.

        Türkiye'de alınan kararlardan mağdur olduğunu düşünen kulüplerin CAS'a yapacağı başvurular da ayrıca değerlendirilecek.

        O zaman kimsenin söyleyecek sözü kalmayacak.

        Federasyon bütün bunları bilmiyor muydu?

        Elbette biliyordu. Bilmemeleri için gerçekten ahmak olmaları lazım, ki değiller, onlar da "Biz yapabileceğimizi yaptık ama bizden büyük UEFA var" diyerek işin içinden çıkacaklar.

        Şiş kebap ve şike

        TÜRKİYE'de biz şike meselesini kapattığımızı zannediyoruz.

        Böyle düşünenler haklı da olabilir.

        Çünkü her şeyi çabuk unutup çabuk vazgeçen bir ülkeyiz.

        Ama bir de meselenin dışarıdan görünen yüzü var.

        Birkaç yıl öncesine kadar futbolda Türk mucizesinden, Türk başarısından bahseden Avrupa spor basını bakın TFF kararlarını nasıl gördü:

        Corriere dello Sport: "Türkler kanunları kendilerine göre düzenlediler. UEFA'nın vereceği karar merak konusu."

        Der Tagesspiegel: "Türkler harika işler yapıyor. Türk futbol tarihinin en büyük yolsuzluğu büyük incelikle çözüldü."

        The Guardian: "Türk Federasyonu, şike skandalı sonrası yakaladığı kulüpleri cezalandırmadan serbest bıraktı. Türk futbolu üzerine karanlık bir örtü örtüldü."

        Daily Mail: "İki futbolcu şike yapmış ama Fenerbahçe hâlâ çok temiz."

        SkySport: "TFF, Şampiyonlar Ligi'nden kovulan takımı akladı."

        Dışarıdan görünen manzara bu.

        Artık Türkiye denince akla şiş kebap ve şike gelecek.

        Rakı zaten out.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        "Ne şiş yansın ne kebap" diyenlerin genelde mutfağı yaktığını unutmadığımız zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar