Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Biz bilim programlarında sürekli olarak Türkiye’nin bir uzay programı olması gerektiğinden söz edip durdukça, sonunda Türkiye bir Uzay Ajansı kurdu.

        Biz de ciddi bir iş zannedip sevindik.

        Ancak meseleye “Uzay yolculuğu” eğlencesi penceresinden değil de, ciddi bir uzay programı nasıl olmalı bilimsel yaklaşımı ile bakanlar, ortada ciddi bir şey olmadığını Uzay Ajansı’na ayrılan bütçe ile zaten ciddi bir iş yapılamayacağını biliyorlar.

        Türkiye’nin Uzay Ajansı’na ayırdığı bütçe 61 milyon TL.

        Yaklaşık 3,5 milyon dolar. 2021-2024 yılları arası yatırım planı ise 2,5 milyar TL civarı.

        Yapılan en olumlu iş ise Delta V şirketi ile geliştirilen hibrit yakıtlı yerli roket motoru projesi.

        Tabii bir de hepinizin bildiği “Uzaya yollanacak ilk Türk” meselesi var.

        Aslında bu bir komedi.

        Yerli uzay aracımızla bir vatandaşımızı uzaya falan yollamıyoruz.

        Ya bir Soyuz füzesi ile ya da Space X roketi ile yapılacak bir uzay yolculuğuna bedeli mukabilinde bir yolcu bindireceğiz.

        Bu iyi ihtimal.

        Ya da Richard Brarson veya Jeff Bezos’un planladığı uzay turizmi seyahatlerinden birine bir bilet alıp, Turist Ömer Uzayda projesi gerçekleştireceğiz.

        Hangisi olacak bilmiyorum.

        Ancak ilki için bir bilimsel proje, insanlığa katkı sağlayacak bir araştırma yapıyor olmak gerek.

        Bu da öyle gazeteye ilan verilerek, “Başvurun biz seçelim” diye olmaz.

        Öyle olursa AK Parti gençlik kollarından biri seçilir, konu kapanır.

        Ancak konuya en gayrı ciddi yaklaşan kişi Uzay Ajansımızın başkanı olunca bizim de konuyu ciddiye almamız hayli zor oluyor.

        Çünkü böylesine en azından “sözde” önemli bir meselede Uzay Ajansı Başkanı “Uzaya Türk yemeği yollayabiliriz” diyor.

        Tövbe estağfurullah diyesim geliyor.

        Uzay gemisinin burnuna bir mangal koyup, Adana kebap yapacak zannedersin.

        Yahu uzayda yemek meselesi, üzerinde yıllardır ciddiyetle çalışılan ve Gemini projesinden bu yana NASA’nın özel bir birimi tarafından 60 yıldır araştırılan bir konu. Bunun için bilimsel araştırmalar yapan "Space Food" merkezi var.

        İlk uzay yolculuklarının tatsız tuzsuz, hap halindeki yemeklerinden, bugün tüm nemi alınmış ama uzayda sulandırılarak lezzetli hale dönüştürülen ama aynı zamanda besin ve kalori değerleri ince ince hesaplanmış bir iş uzay yemeği.

        Ama bizim Uzay Ajansı'na bakarsanız yerli ve mili gökbeyimiz uçağa elinde sefertası ile binecek.

        Ve yörüngede meslektaşlarına kuru fasulyepilav, ciğer sarma, mumbar dolması, keşkek ve hünkar beğendi ikram edecek. Üzerine de baklava veya künefe gelecek. Tabii yanında milli içkimiz ayran ile.

        Uzaya yolculuğuna bu ciddiyetle yaklaşan bir ajansın, nereye gideceğini doğrusu merak ediyorum.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Mazotun vergisini de yabancılar mı belirliyor

        Mazotun vergisini de yabancılar mı belirliyor
        0:00 / 0:00

        Dün gece Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci’yi dinledim Habertürk’te.

        Diyeceksiniz ki, “A be adam deli misin, divane misin, gitmişsin tatile, Avrupa’nın bile en batısındasın. İşin gücün mu yok. Bak keyfine, bırak Türkiye’nin meselelerini bir süreliğine de olsa.”

        Olmuyor işte. Bırakamıyor insan.

        Buralarda olunca hiç bırakamıyor.

        Buradaki insanların stresten uzak, gençlerin rahat, keyifli, makul oranda gelecek kaygılı, kavgasız, gürültüsüz hayatını görünce daha bir sinirleniyorsun memlekette olan bitene.

        Sorun burada yok mu!

        Var.

        Ama bağıran, çağıran, hakaret eden yok.

        Topraksa aynı toprak, güneşse aynı güneş.

        Arada bu kadar fark olmamalı diyorsun.

        Dediğim gibi, Tarım ve Orman Bakanı’nı izledim.

        Ukrayna ve Rusya’dan buğday alımı ile ilgili söyledikleri, eğer doğru ise umut vericiydi.

        Orman yangınlarına karşı uçak ve helikopter filosu kiraladıklarını söyledi.

        Söylediklerinin önemli bölümü makul, mantıklı açıklamalardı.

        Ama tabii 20 yıllık bir iktidarın, tarımda sorunları hala çözememiş, çözmek bir yana derinleştirmiş olmasına bir açıklama getirmiyordu.

        Mesela tarımda dijitalleşme dedi.

        Güldüm.

        15 yıl önce başlamıştı.

        Sonra durdu.

        Unutuldu.

        Başlatan da bu iktidardı.

        Durdurup, çürüten de.

        Bakan Kirişci’nin anlatımı aslında AK Parti iktidarının farklı konulardaki özeti gibiydi.

        İyi başlayıp kötü bitirilen işler ve yeniden düzeltmek için yeniden zaman talebi.

        Yine de Bakan Kirişci, konuya hakim bir izlenim verdi.

        İcraatını görmek içinse 2023 Haziran'ına kadar vakit var.

        Ancak Bakan Kirişci'nin çiftçinin kullandığı mazot ile ilgili sözleri bana göre hiçbir geçerliliği olmayan sözlerdi.

        Bakan “Mazot bizde olmayan bir şey. İthal ediyoruz. Oradaki artışın nedeni biz değiliz” manasında bir şey söyledi.

        Bu hiç ama hiç doğru değil.

        Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir çiftçinin kullandığı akaryakıta ve enerjiye bu kadar zam gelmedi.

        Çiftçinin aldığı pahalı mazotun sorumlusu da dünya değil, iş başındaki iktidar.

        Hesabı ben yapmadım.

        Ekonomist kardeşim Murat Sağman’dan aldım.

        Tam bir yıl önce dolar 8,65 TL. Bugün 16,75. Artış yüzde 93.

        Bir yıl önce brent petrol fiyatı 70 dolar. Bugün 120 dolar. Artı yüzde 70.

        Bir yıl önce benzinin litre fiyatı 7,20 TL. Bugün 25 TL. Artış yüzde 347.

        Akaryakıtta dolar kuru ve petrol fiyatı artışının toplamının iki katından fazla vergi artışı var.

        Dolar kurunun iktidarın ekonomi politikasından ve inadından dolayı artışını hesaba katmasak bile akaryakıt fiyatının artışında verginin payı büyük.

        Ve en azından çiftçiye satılan akaryakıtta vergi indirimi önerisi, iktidar ortakları tarafından reddediliyor.

        Hal böyle olunca da Bakan Kirişci’nin “Mazot fiyatı bize bağlı değil” cümlesi taca çıkmış oluyor.

        Bulgur da gitti

        Bulgur da gitti
        0:00 / 0:00

        Birkaç yıl öncesini hatırlıyor musunuz bilmiyorum ama ben hatırlıyorum.

        Volkswagen’in dev bir yatırımı vardı ve bu yatırım Türkiye’ye yapılacaktı.

        Hatta Manisa’da arazi bile hazırdı.

        Alman devi Türkiye’de bu maksatla bir şirket dahi kurmuştu.

        Ancak 2 yıl önce şirket bu planı önce ertelediğini duyurdu.

        Daha sonra da tamamen vazgeçtiğini açıkladı.

        Ve biz Dimyat’taki pirincin elden kaçmasına üzülürken, bir gelişme daha oldu.

        Yıllar önce Türkiye’de çizilen, Türkiye’de geliştirilen ve 2000 yılında üretimine Türkiye’de başlanan ve 22 yıldır Avrupa üretimi sadece Bursa’daki FİAT fabrikasında yapılan Doblo artık Türkiye’de üretilmeyecek.

        Yıllık 50 bin civarında olan üretim İspanya’ya kaydırıldı.

        Ama olsun durmak yok, Batı’ya sövmeye devam.

        Mutfak trolü

        Mutfak trolü
        0:00 / 0:00

        Adı sanı duyulmamış, tasteatlas adında bir Hırvat sitesi Türk mutfağını 17. sıraya koymuş diye çok kızıyor herkes.

        Hele hele ABD’nin bile altında olmak çok can sıkmış.

        Ben ise kızanlara kızıyorum.

        Yahu kardeşim Hırvat bir salak gazetecinin üç beş kuruş cebe indirmek, beleş yemek yemek, dünyayı gezmek için kurduğu ve hiçbir önemi olmayan bir siteyi niye bu kadar ciddiye alıyorsunuz.

        Düşünün ki, dünyanın en iyi mutfağı ya da mutfaklarından biri olduğu bilinen ve kabul edilen Fransız mutfağı bile Romanya mutfağının altında 5. sırada.

        Ve kibirli Fransızlar bile bu saçma sapan sitede mutfaklarının Rumen mutfağının bile altında gösterilmesine aldırış etmiyorlar.

        Muhtemelen bundan haberleri bile yok. Çünkü hiçbir yerde tek satır dahi okumadım, duymadım.

        Çünkü ciddiye alınacak şey var alınmayacak şey var.

        Bu sitenin bizim memleketteki sosyal medya trolleri kadar ciddiye alınması lazım.

        Daha fazla değil.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Ahlaksızlığın hamilelik gibi olduğunu unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar