Sakin!
EĞER kelle sayısını denkleştirebilirlerse bu Anayasa’ya “maruz kalacağız”, öyle görünüyor. Kamu çalışanlarına grev hakkını kaldıran, siyaseti parası olana yaptıracak olan, yargıyı aşağıdan yukarı kadar hallaç pamuğu gibi atacak olan bir Anayasa...
Ne denebilir?
Herhalde bu değişikliğin ruhu ya da bu değişikliği önerenlerin ruh hali üzerine birkaç söz söylemek en doğrusu.
Değişikliğin ruhuna dair en önemli ipucu, Anayasa Mahkemesi heyetinde yapılması düşünülen değişiklik. Üyelerin Cumhurbaşkanı tarafından, büyük oranda “kafaya göre” belirlenmesi bir kenarda dursun. Yüksek Mahkeme’ye seçilecek iki kişinin de sadece üniversite mezunu olması yetiyor. O iki kişinin iktidar partisinin ruh haline uygun kişilerden seçileceğini tahmin etmek güç değil. Diyelim ki su ürünleri fakültesinden olabilecek biri, öteki inşaat mühendisliği bölümünden. İktidar partisi, bu ikisi aracılığıyla o sırmalı urbalı adamların oturduğu odaya girmiş olacak. Yapılan işten pek anlamasalar da orada oturmuş olacaklar. Şu anda iktidar partisinin AKP olduğunu düşünecek olursak bu kişiler AKP’ye yakın insanlar olacak. Ve AKP o yüksek rakımlı odaya da, evet oraya bile(!) girmiş olacak.
Önceki gün de yazdım, bu Anayasa değişikliğinin yapılışındaki ruh halinde bir sakatlık var. Bir taraf birtakım “kalelere” girme hırsında,öteki taraf da onları o “kalelere” sokmamak için defansta. Defanstakilerin ruh hali malum ve fakat kalelere gireceğiz hırsıyla davrananların ruh hali daha ayrıntılı gözlemlenmesi gereken bir tablo oluşturuyor.
Nedir bu? AKP ve kitlesi niye kendini hâlâ bu ülkedeki bir azınlık gibi hissediyor? Bu ülkenin en kalabalık azınlığı gibi sanki, hırsla ve hınçla hâlâ, “odalara” girmeye çalışıyor. O cüppeyi de, öteki apoleti de, beriki makamı da... Sanki sonu gelmeyecek bir ele geçirme hırsı bu. AKP’nin söyleminde, “Biz de bu ülkenin vatandaşıyız” tınısı var her daim. Sanki birileri sürekli onlara bunun tersini söylüyormuş ya da hiç kimse onlara bunu söylemese de onlar durmadan böyle hissediyormuş gibi. Hazırladıkları Anayasa değişikliğinin ardında, “yasanın ruhu” dediğimiz o bulanık ve yüklü alanda böyle bir gerilim var. Hâlâ “aşağıdan” gelen birinin “yukarıdakinin” sahip olduklarına sahip olmak için yırtınışı. Bu ne serinkanlı ne de siyaseten olgun bir tavır. Ülke bu ruh haliyle yönetildiği gibi şimdi de ülkenin ruhunu çatacak Anayasa bu psikolojiyle yapılıyor.
AKP’de ve kitlesinde hüküm süren mağduriyet ve ezilmişlik hissinin, üsluplarını ve yöntemlerini belirleyen bu yaralı psikolojinin anlaşılabilecek nedenleri var. Bu psikolojiyi her fırsatta siyasi prime dönüştürme çabasının ise anlaşılabilse de kabul edilmeyecek bir tutum olduğu ortada. Bu tutum, karşı tarafta şöyle bir toplumsal duygu yaratıyor:
“Alın Allah kahretsin, memleket sizin olsun da rahat edin!” AKP’li olmayan Türkiye’nin hissi şu:
“Biz gidelim o zaman!” Basiretini ve dirayetini koruyan, ezilmişlik söylemi üzerinden değil dünya görüşüyle politika yapan AKP’lilerin, hiç değilse onların bu genel duygu durumunu dikkate alması gerekiyor. Türkiye’de bu duyguyu yaratmak onların niyeti miydi? Başlangıçta yola böyle mi çıkmışlardı? Bunları düşünmeleri gerek. Dışarıdan, erken yaşlarda oyuncaksız kaldığı için oynayamayacağı kadar çok oyuncağı ele geçirmeye çalışan çocuklar gibi görünüyor anayasa yaparkenki tavırları.
Karşı tarafın da her şeyi olduğu gibi gösteren bir aynaya bakması gerek, burası kesin. Ama iktidarın da kendisine böyle bir ayna edinmesinde sayısız fayda var. Türkiye’de ilk kez sivil bir anayasa değişikliği yapan parti olmanın gerektirdiği olgunluğu ve dengeyi gösterebilecek bir ruh hali bulmaları gerekiyor kendilerine. Sakin yani, daha sakin. Bakın, ülkenin sermayesinden basınına, siyasetinden entelektüel hayatına her şeyi siz yönlendiriyorsunuz. Güçlüsünüz yani. Endişelenmeye gerek yok artık. Sakin! Biraz daha sakin.