Diyar-ı hengâme
“KENDİ içimizdeki kavgaların gerilimi, başkalarının kavgalarını seyretmekten duyduğumuz tatminle giderilemez.”
Engin Geçtan, Zamane, Metis Yayınları.
Türkiye’de insanların sıraya girememesinin, sıranın münferit araya kaynama girişimine karşı dayanaksızlığının nedeni, ne arsızlık ne de ilkelliktir. Nedeni, insanların çok sefer yok sayıldıkları için her an yeniden yok sayılmaktan korkmalarıdır. Biz, yok sayılmış, sonra gövdeleri aniden büyümüş çocuklarız...
Medyaya bakınca görülüyor ki bugün, iktidar sırası kendilerinin hep yok sayılacağına iman etmiş olanlara geldi. Bu, “zencilerin” bir sabah beyaz adam olarak uyanması gibi ani ve şaşırtıcı oldu. Yeni durum, sadece iktidarı ele geçiren kesimin mizacını değiştirmedi, aynı zamanda toplum üzerindeki iktidarını paylaşmak zorunda olduğunu fark eden “eski” medyanın üslubunu da değiştirdi.
MAHRUM KALINAN ‘KLARK’
Kanallara bakın. “Yandaş medya”da herkes sakinken, öteki medyada “Bağırırsak belki yine bizi izlerler” ümidiyle gazeteciler ipe sapa gelmez argümanlarla vuruşuyor. Yandaş medyanın, çocuklukları İslami muhafazakâr bastırılmışlıkla geçmiş yeni efendileri, ilk gençliklerinde mahrum kaldıkları “klarkı” şimdi çekerken, öteki medya, tarihteki her düşmüş sarayda görülebileceği gibi bir “zevk ve işret âlemine” düşüyor. Sadece kendinden konuşmayı becerebilen eski saray erkânı, twit’liyor da twit’liyor. Öte yanda eskinin “düzgün ahlaklı, boynu bükük” çocukları şaşkın. Hiç ulaşamayacaklarından emin olarak veryansın ettikleri Ertuğrul Özkök’ün koltuğu, şimdi hepsi için boş duruyor Oraya, nasıl bir efendi olarak oturacaklarına henüz karar verememiş olarak bekliyorlar.
Saray yıkılıyor ve kurulacak yeni sarayın planları henüz hazır değil. Dışarıya karşı, muhafazakâr ya da İslamcı kesimin üslubundan kaynaklanan ağırbaşlı bir kurumla davranılıyor olabilir ama esasında kimsenin neyi, nasıl yapması gerektiğine dair bir fikri yok. Eski saray erkânının gelecekle ilgili projeksiyonları ne kadar bulanıksa yeni efendiler de o kadar mütereddit.
GÜNAHKÂR PEHLİVANLAR
Kimsenin günahı kimseninkinden az değil. Pehlivanlar bu yüzden yenişemiyor. Özkök nasıl darbe sonrası Özal döneminde Türkiye’nin yeni ahlakını “tüketim” hedefiyle ve “gusto” adlı kutsallıkla belirlediyse şimdi de yeni medya kendine bir kutsallık arıyor. 80 sonrası medyadaki ahlaki kırılmada milyon dolarlarla transfer edilen gazeteci tipi yaratılmıştı. Büyük, çok büyük günahlar işlendi. Ama yeni medya açısından “doğru” olan, Özkök’ün “gustosu”nun yerine konacak değer ne?
Türkiye’yi etrafında toplayacak ruh hali? “Sıra bize geldi” hıncından başka bir psikolojik ve düşünsel donanımları var mı? Hukuksuzluğu ve yolsuzluğu bile imanla savunduklarına göre bu sorunun cevabı şüpheli. Ama eski sarayın hali de Fransız Sarayı’nın son demleri gibi. Eski “tüketim kahramanlarının” ne yiyip içtikleri artık öfke bile uyandırmıyor. Bu yüzden de Türkiye’nin yeni ruhunu, bu konuda yeterince hazırlıklı olsalar da olmasalar da, yeni medya belirleyecek.
Tahmin ettiklerinden daha önce iktidara çağrılmış, beklediklerinden daha büyük bir iktidar oyuncağı ellerine tutuşturulmuş, “elit” karşısındaki özgüvenlerini yarım yamalak inşa eden “aşağı mahallenin” çocukları... Göründüklerinden daha tedirgin, gösterdiklerinden daha az kendilerinden emin.
YENİ MEDYANIN HAMURU
Ya aniden abad olan aşağı mahallenin iç meseleleri? Zamanı gelince daha ayrıntılı yazacağım. Ama orada, öteki mahallede kullanılır endişesiyle söylenmeyen çok ihtilaf var. Bir ahbabım şöyle anlattı durumu:
“Dün aynı safta namaz kıldığın adamla bugün randevu almadan konuşamıyorsun. Bu da bir kırılma yaratıyor mahallede.”
Dert yeni değil. Yeni ele geçirilmiş iktidardan kim daha büyük bir ısırık alıyor? Herkes yanındakinin kendinden daha büyük bir parça kopardığından şüpheleniyor. Çünkü neden? Çünkü yeni sarayın hamuru da ithal değil, yerli. Onlar da yok sayılmış çocuklar. Onlar da bu ülkede “sessiz faziletlerin heykelinin dikilmediğini” en az eski saraydakiler kadar biliyorlar.
okur@ecetemelkuran.com