Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Brexit sürecinde yaşananları takip etmekte zorlanıyoruz. Hatta Londra’da olup biteni en deneyimli siyasi analistlerin bile yorumlamakta aciz kaldığını görüyoruz.

        Ama Birleşik Krallık ve Kıta Avrupası arasında gerçekleşen bu ayrılık sürecinin bu kadar hararetli ve çekişmeli geçmesinin haklı sebepleri var.

        Bu ayrılık, sadece Birleşik Krallık’ın 28 üyeliği bir ekonomik topluluk (Siyasi bir birlik olamadı maalesef) olan AB’den ayrılması olmayacak.

        Bu ayrılık, 90’ların sonunda başlayan 2000’li yılların başlarında dünyada zirve yapan küreselleşme trendinin tahtını kaybettiğinin resmi açıklaması olacak. Ayrıca iki kutuplu yeni dünya düzeninde önemli bir oyuncunun safını belirmesi anlamına gelecek.

        O yüzden doğum sancıları ağrılı geçiyor. O yüzden konu sadece AB ve İngiltere’yi değil, ABD’yi, Çin’i, Rusya’yı ilgilendiriyor.

        Önce kısaca geçen hafta, baş döndürücü bir trafikte Londra’da neler oldu? Onu hatırlayalım…

        Hatırlanacağı üzere Parlamento kapalıyken, Ağustos’un son haftası Başbakan Johnson, Kraliçe’ye “Brexit’e yoğunlaşmamız lazım. Parlamento’yu Eylül ortasından itibaren 1.5 ay kapalı tutalım” çağrısı yaptı ve Kraliçe’den onayı aldı.

        Bunun üzerine hafta başındaİşçi Partisi Lideri Jeremy Corbyn, uzun yaz tatilinden dönen vekilleri örgütlemeye başladı.Corbyn hafta başında kürsüye çıktı ve “Johnson’un Birleşik Krallık’ı AB’den anlaşmasız çıkartmasını engellemek için sadece 1 haftamız var. Birleşin!” mesajı verdi ve ortalık karıştı.

        Corbyn’in önderliğinde muhalefet parti vekilleri yanlarına 20’ye yakın iktidar partisi vekilini de alarak, Başbakan Johnson’un “31 Ekim’de İngiltere AB’den anlaşmalı ya da anlaşmasız çıkacak” tezinin içine tabir-i caiz ise limon sıkacak bir hamle yaptı.

        Parlamento’nun ajandasını ele geçiren muhalifler ilk oylamada “31 Ekim’e kadar anlaşma olmazsa,Brüksel'e git ve 3 aylık uzatma al” mealinde bir maddenin oylanmasını sağladı. Ve Johnson ilk darbeyi burada yedi. Kendi partisinden isyankar vekillerin de muhalefetle beraber oy kullanması sonucu, yasa kabul edildi. Yani 31 Ekim tarihi, anlaşma olmadığı takdirde deadline yani “AB’den çıkış için son gün” olmaktan çıktı.

        Buna çok sinirlenen Başbakan Johnson “Brüksel’e gidip uzatma isteyeceğime, bir çukurda ölmeyi tercih ederim” dedi ve Parlamento’yu “15 Ekim’de erken seçime gidelim. Brexit konusunda ne yapılacağını halk belirlesin” diyerek oylamaya çağırdı. Ancak Başbakan burada da aradığını bulamadı ve bu oylamayı da kaybetti.

        Londra’da son durum ne?

        Johnson sokağa çıktı ve şehir şehir gezerek Corbyn’i “Brexit Referandumunda halkın verdiği kararı değiştirmeye çalışmakla” suçluyor. Ayrıca Başbakan’ın önümüzdeki Pazartesi günü, Parlamento’da bir kez daha erken seçim oylaması yapmayı planladığı speküle ediliyor.

        Muhalefet ise erken seçim konusunda tek bir şart koyuyor ortaya “31 Ekim’i 3 ay uzat. Sonra hemen erken seçime gidelim!”

        Bundan sonra ne olacak?

        Johnson büyük ihtimalle erken seçim için bir kez daha şansını deneyecek. Kendi vekillerini ikna etmeye çalışarak, bu sefer erken seçim oylamasını kazanmayı hedefliyor. 15 Ekim’de erken seçime gidilirse de seçim kampanyasını “Brüksel’in şartlarını kabul mü edecek siniz? Yoksa kendi şartlarımızla AB’den ayrılmayı mı tercih ediyorsunuz?” tezi üzerine oturtacak. Özellikle Brexit partisi lideri (Eski UKİP Lideri) Nigel Farage’in desteği ile bu seçimde en büyük parti olarak çıkmayı hedefliyor.

        Muhalefet tarafı ise dağınık. Anlaşmasız Brexit konusunda ortak bir noktaya geldiler ama Brexit sürecinin nasıl tamamlanması konusunda ayrılıyorlar. Muhalefette “Mutlaka AB’den çıkalım ama İrlanda konusunda geri adım atamayız” diyen var. Bunun yanında “Brexit olmasın, yeniden referanduma gidelim” diyen de var. Bu sebeple olası bir seçimde muhalefetin ortak bir tezi olması zor gözüküyor.

        Bu açıdan bakıldığında olası bir erken seçim durumunda yeni oluşacak Parlamento’nun da oldukça dağınık bir görünüm arz etmesi ve Brexit konusunda işlerin daha sarpa sarması muhtemel.

        AB’nin duruşu ne?

        Hafta içinde Brüksel’den gelen mesajlarda, Londra’da yaşanan politik gelişmelere anlam veremedikleri ve 31 Ekim tarihin hala geçerli olan ayrılış tarihi olduğu yönündeydi. Hatta anlaşmasız Brexit ihtimali artınca, AB komisyonu, üye ülkelerin İngiltere ile ticaret yapan şirketlerinin zor durumda kalması durumunda kullanmaları için 'emergency (Acil durum) fonu' oluşturduklarını açıkladılar.

        Diğer yandan Brüksel’de, geçen hafta bir başka tartışma daha yaşandı. AB Komisyonunda bir kanat Boris Johnson’un AB karşıtı söylemini tepkiyle karşılayarak “Brexit sonrası İngiltere ile ticaret anlaşması yapmak zor olacak” ifadesini paylaştı.

        AB Komisyondaki diğer üyeler ise, İngiltere’nin Brexit sonrası ABD ile yakınlaşması ve ticaret anlaşması imzalamasının, AB içindeki üye ülkelerin dengesini bozacağını bu sebeple ayrılık sonrası dahi İngiltere ile güçlü bir ticaret anlaşması yapılmasını destekliyor.

        Toparlıyorum….

        Brexit, AB’nin 330 milyon Euro’luk bir pazarı kaybetmesi ya da İngiltere’nin 500 milyar Euro’luk ticaret hacmi olan ortağı ile yollarını ayırmasından ibaret değil.

        Sancının sebebi, ABD ve Çin arasında sıkışmış kalmış Avrupa’nın bir üyesini kaybetmesi ve muhtemelen bu üyenin yapacağı ticaret anlaşmaları ile iki kutuplu bu yeni dünyada yaşanan ticaret savaşlarını kıta Avrupa’sına çekecek olması.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar