Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Böyle dönemler olur. Bizzat işlem yaptığım zamanlardan da hatırlıyorum, birden hava döner ve herkes aynı şeyi tekrarlar olur. Daha önce “Derslerini iyi çalışmışlar. Bu sefer farklı. Makro verileri çok daha kuvvetli” diye ağız birliği yapmış olan yatırımcılar bir anda “Evet ucuz ama çok riskli. Önümü görmeden alamak istemiyorum” benzeri laflarla bir koro halinde şakımaya başlar.

        Bununla da kalmaz! Adını sanını duymadığınız bir çok analist, kurum “Bir önceki krizle benzer 10 nokta” gibi akıl sınırlarını zorlayacak benzetmeler yapar. Bu dönemlerde en çok duyduğunuz kelimeler ise “Kırılgan, döviz borcu, çifte açık ve IMF” olur.

        Sanırım nedene bahsettiğimi anladınız. Gelişmekte olan ülkeler ve onun ruh hali son derece oynak olan yatırımcısından bahsediyorum.

        GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİ BU ARA KİMSE SEVMİYOR

        2017 yılı sonu itibariyle gelişmekte olan ülkelerin toplam borcu 63 trilyon dolara çıkmış. Bu bahsi geçen ülkelerin GSYH’nın yüzde 210’una denk geliyor. Aynı rakam 2006 yılında 21 trilyon dolar ve oran da yüzde 145’miş. Özellikle reel sektör ve hane halkı borçlanması son 10 yılda çok hızlı artmış.

        Bahsedilen borcun yabancı para biriminden olan kısmı ise 9 trilyon dolar. Bu borcun dörtte üçlük kısmı 15 gelişen ülkede toplanmış vaziyette. 1.5 trilyon dolarlık yabancı para birimi cinsinden borçla Çin, bu listede ilk sırada. Ancak Çin’in bu borcunun GSYH’a oranı yüzde 15’in altında. Daha sonra 500 milyar dolar yabancı para biriminden borç ile Brezilya geliyor. Oradaki borcun GSYH’a oranı ise yüzde 26. 400-500 milyar dolar borç bandında gelen diğer ülkeler sırasıyla Rusya, Hindistan, Meksika ve Türkiye. Bu ülkeler arasında yüzde 53’lük borç / GSYH oranı ile en yüksek oran Türkiye’de. Diğerlerinde de ise bu oran 30-40 bandında. Majör gelişmekte olan ülkeler arasında ne oransal olarak en yüksek borcu olan ülkeler ise yüzde 70’le Malezya, yüzde 60’la da Güney Afrika.

        İşte bu borçlar şimdi yatırımcıların radarında. Bir yandan FED'i diğer yandan Trump’ın manevralarını anlamaya çalışan yatırımcılar şu ara gelişen ülkelere takık vaziyetteler. Yıllardır bildikleri, son 10 yılda gözlerinin önlerinde cerayan eden bu gelişmeleri sanki ilk def olmuş gibi fiyatlamaya başladılar.

        Halbuki çok değil sadece 1.5 yıl önce IMF’den aldığı 50 milyar dolarlık yardıma rağmen parası yıl başından beri yüzde 50 devalüe olmuş, faizini de yüzde 60 ‘a çıkarmak zorunda kalmış Arjantin’e para yatırmak için birbirlerini eziyorlardı.

        Hatırlayalım, Arjantin 2017 yılının ortasında % 7 faizle 100 yıllık tahvil ihraç etmiş ve piyasalardan 2.7 milyar dolar borçlanmıştı. Hatta bu ihaleye 3 katı talep gitmişti. O gün 100 dolar defter değerinden çıkan bu tahviller şimdi 70 dolara düşmüş durumda.

        YATIRIMCI AŞIRI PANİKLEMİŞ OLABİLİR Mİ?

        Cevap: Evet, olabilir. Gelişmekte olan ülkelerdeki satışların aslında rasyonellikten uzaklaştığı ve panik satışlara dönüştüğünü söyleyebiliriz. Ancak bu şu gerçeği değiştirmiyor ;

        2014 yılında beri bağıra bağıra gelen bir FED var. FED son 4 yıldır “Likiditeyi azaltacağım ve faizleri yükseltiyorum” diyor ve dediğini de yapıyor. Üstelik diğer büyük merkez bankaları da aynısın yapmaya başladı. Yani artık. “Ucuz ve bol para yok”

        Bunun üzerine bir de Trump yönetiminin finans dünyasına yaşattığı şoklar var. Trump küresel piyasaların beklediklerinin tam aksine yapıyor ve ABD dışındaki tüm piyasaları alt üst ediyor.

        Bir de bunun üzerine yukarıda bahsettiğimiz gibi son 10 yılda aşırı borçlanmış dolayısıyla borçlanmaya fazlaca bağımlı olmuş gelişmekte olan ülkeler var.

        Yatırımcı muhtemelen aşırı panikledi ve sapla saman bir birine karıştı. Ancak ortam durulduğunda fark edeceğiz ki “hepimiz aynı gemide değiliz.” Birçok gelişmekte olan ülkenin panik dindiğinde, ortam sakinleştiğinde dahi yapmak zorunda olacağı uzun bir ödev listesi olacak önünde.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar