Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir önceki “Çözüme odaklanalım” yazım, beklediğimden de fazla ses getirdi. O yazının başında da ifade ettiğim gibi amacım “kısa ve orta vadeli ekonomimizin makro ve mikro halini belirleyen rakamları bilelim ve ona göre hareket edelim”di.

        Bir yandan “Ekonomide her şey yolundaydı. Dış mihraklar bir anda burayı karıştırdı” diyenler için rakamları hatırlatarak, aslında olayın pek de öyle olmadığını anlatmaya çalıştım. Diğer yandan da “Öldük, bittik, mahvolduk” korosu için yakın zamanda siyasi iradenin aldığı kararların sorunların varlığını (ekonomik çerçevede) kabul ettiğini ve buna göre hareket etmeye çalıştığının” altını çizdim.

        Twitter’da yazımı paylaşınca birçok yorum aldım.

        Birçok yorum “Bırakın bu rakamları, istatistikleri... Çarşıya, pazara çıkın. Durumu orada görün” mealindeydi. Bir başka tweet’te de bir okuyucum “Cüneyt abi güzel demişsin de… Çözüm var mı hala? Şirketler yüzde 35’le borçlanırken nasıl olacak bu çözüme odaklanma işi?“ diye soruyordu.

        Tweet’ler de gösteriyor ki; herkes gergin ve bir an önce bir çözüm bekliyor…

        Kurun zaten 2 yıldır devam eden değer kaybının üzerine son 1.5 ayda yüzde 30 değer kaybetmesi, BDDK’nın “Yabancı, TL spekülasyonu yapmasın” diye aldığı kararlar sonrası TL faizlerinin yüzde 25’lere çıkması ve bunların hem üretici hem de tüketici enflasyonunu rekor seviyelere çıkarması çarşı, pazardaki vatandaşı da şirket sahiplerini de negatif etkiliyor.

        Ben de aslında bu sebeple önceki yazımda, “Artık kaybedecek dakikamız bile yok, söylemi bırakalım ve çözüme odaklanalım” demiştim.

        Şimdi sıra odaklanmayı açmaya geldi!

        Kolay bir formül yok…

        Sokaktaki vatandaş en çok enflasyondan şikayetçi. TÜFE yüzde 16’larda. Ama belli ki yıl sonuna doğru yüzde 17-18’leri bulacak. Diğer taraftan Üretici enflasyonu (ÜFE) ise yüzde 25’in üzerinde. Yani daha raftaki mala intikal edememiş üretim fiyatlarındaki artış söz konusu!

        ÜFE neden TÜFE’den daha yüksek? Çünkü üretici tarafında maliyetleri büyük oranda ithalatta kullanılan döviz kuru ve enerji maliyetleri belirliyor. Bir başka ifadeyle; ÜFE’deki artışın durması için döviz kurundaki artışın (Petrol fiyatlarının da dünyada artmaması şart tabii) durması lazım. Demek ki; Türk Lirası’ndaki değer kaybı durursa (hatta bir miktar değerlenirse) önce ÜFE daha sonra da TÜFE enflasyonunun sakinleşmesi mümkün olacaktır.

        Not: Bazı iktisatçılar sanki 15 yıldır ülke ekonomisinin döviz bağlı üretim ve finansman modelini hiç takip etmemiş gibi bugün kalkıp “Bir musibet bin nasihattan iyidir. Döviz pahalı olsun böylece yerli üretime geçeriz” mealindeki açıklamaları bir miktar rezervle izliyorum. Şu an bahsettiğimiz konu “ Yangının söndürülmesi”. Önerilen sistemin 15 yılın üzerine bir anda geçilmesi arkada büyük bir enkaz bırakabilir.

        Döviz nasıl durulacak?

        Şimdi “Dış mihraklar” konusuna girmeden, geçen yazıdan alıntı yapalım. Türkiye’nin cari açıktan gelen 50 milyar dolar da eklendiğinde yıllık kabaca 220 milyar dolar dövizi ülkeye getirmesi gerekiyor. Neden? Çünkü dövizin bol olduğu, şirketlerimizin ve bankalarımızın yurt dışında borçlanma kabiliyetlerin yüksek olduğu günlere özel sektör yurt dışından bolca döviz borcu almış.

        Yani kimse kafamıza silah dayamamış! Özel sektörün özelleştirmeden aldığı altyapı işleri için, gayrimenkul şirketlerinin ülkenin her tarafına diktikleri büyük projeler için, enerji şirketlerinin elektrik dağıtım özelleştirmelerinden aldıkları ihaleleri fonlamak için, bankaların içeride artan kredi talebini karşılamak için, yurt dışından aldıkları krediler, tahvil ihraçları ya da sendikasyonların geri ödemelerinden bahsediyoruz.

        Peki neden bu kredileri yurt dışından almışlar?

        Çünkü içeride bireylerin ve şirketlerin tasarrufları (mevduat vs) toplam kredi talebini karşılamaya yetmiyor. Bundan 7-8 sene önce yüzde 80 civarında olan bankaların mevduat / kredi oranı, yakın zaman önce yüzde 120’leri aşmıştı. Bu sebeple içerideki tasarruflar yeterli olmayınca hem bankalar hem de şirketler ihtiyaçları için yurt dışındaki fonlama merkezlerine gitmişler.

        Borcu kimden almışız?

        TCMB kayıtlarına göre reel sektörün 1 yıldan uzun vadeli borcunun yüzde 50’si AB ülkelerinden, yüzde 10’unu ABD’den, yüzde 12’si de Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’daki finansal kuruluşlardan kredi olarak alınmış. Yüzde 20 ise tahvil ihracıyla gelmiş.

        Şimdi yazıyı bağlayalım…

        Ekonomimiz; a- 2002-2008 yıllarında TL’nin dövize karşı neredeyse hiç yerinden kıpırdamaması ve güçlü kalması b- 2008 krizi sonrası 2014’e kadar kürese kriz sonrası büyük merkez bankalarının ortalığa bolca döviz sürmesi sebebiyle yüksek bir döviz bağımlığına girmiştir.

        Bahsedilen döviz bağımlılığı imalat sektöründeki ithal malı kullanımı oranından, finansman bacağındaki yurt dışı fonlama oranına kadar her yerde kendin gösteriyor.

        Dış politikadaki tercihlerimiz (haklı sebeplerle, ülke bekası adına alınmak zorunda da olsa) ülkeye döviz borçlanmasında köprü görevi gören merkezlerin ürkmesine ve köprüyü işlevsiz hale getirmesine neden olmuştur.

        Tabii ki ülkelerin kaderleri sadece ekonomik gerekçelerle belirlenemez. Bu sebeple belli ki dış politika tercihlerimiz bir süre daha yukarıda bahsettiğim köprülerin bir kısmının işlevsiz kalmasına yol açacak gözüküyor.

        Bu durumda bizim kısa vadeli döviz ihtiyacımızın yüksekliğini aklımızdan çıkartmadan;

        - İçeride kendi vatandaşlarımızın ekstra döviz talebi yaratmamasını sağlayacak güven ortamını sağlamak

        - Ekstra döviz ihtiyacı yaratacak, amortismanı uzun ve bugün için elzem olmayan büyük projelerden vazgeçmek

        - Tıkanan fonlama köprülerin yerine daha önce uğramadığımız başka coğrafyalardan fonlanma imkanı araştırmak

        - Artan siyasi tansiyona rağmen Türkiye’den vazgeçmeyen yabancı yatırımcılar için sade, anlaşılır ve ortodoks para politikası ve ona uyumlu mali politikaları sunmak

        Sanırım bizim kısa vadede “ Nasıl çözüme odaklanırız?” konumuza bir miktar derman olabilir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar