Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’nin kuzey Suriye’de başlattığı askeri operasyon, uluslararası birçok aktörün tepkisine neden oldu. Suriye’nin sıkı müttefiki Rusya, Şam’ın izni haricinde ülkede bulunan yabancı güçlerin çıkması gerektiğine ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve ulusal egemenliğinin korunmasına vurgu yaparak bir pozisyon aldı. Bu pozisyon bugün Soçi görüşmelerinin de ana eksenini oluşturacak.

        Moskova, Türkiye’nin güvenlik kaygıları ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasının yanı sıra Suriye merkezi hükümetinin ülke topraklarının tüm bölgelerinde egemenliğinin hakim olması gerektiğini vurgulamakta. Bu durumda Moskova’yı operasyonun ikinci aşamasına ikna etmek oldukça güç gözüküyor. İkinci aşamasından kastım hali hazırda terör örgütü PKK/PYD/SDG militanlarının çaputlarını indirdiği ancak geri çekilmediği Kamışlı, Ayn Arap (Kobani), Dirbesiye gibi bölgeler…

        Türkiye’nin, Suriye krizinin siyasi çözümü için Astana grubunun üyesi olması ve Rusya’nın, Türkiye ve Suriye ile olan kapsamlı ilişkileri dikkate alındığında şu anda Ruslar Ankara ile Şam arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için müzakerenin şart olduğuna vurgu yapıyorlar. Hatta Ankara ile Şam yönetimini Soçi’de aynı masada hem de İran’sız bir toplantıda kasım ayı içinde bir araya getirmeye niyetli.

        Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov konuyla ilgili şunları söylemişti: “Biz, Türkiye’nin güvenlik konusundaki kaygılarını anlıyoruz ve Şam ile Ankara arasında imzalanan Adana Anlaşması çerçevesinde endişelerin giderilmesinin altını çiziyoruz.” Bu cümle aslında bir işaret fişeği.

        Lavrov, Türkiye-Suriye sınırındaki terörist faaliyetlerin bastırılması için ortak çabaları içeren Adana Anlaşması’nın etkili bir şekilde uygulanmasının, Amerikalıların eylemleri ve Fırat doğusundaki koalisyon güçleri tarafından engellendiğine inanıyor.

        Şimdi Rusya, Ankara ile Şam arasındaki gerilimi azaltmak için arabuluculuk yapmaya çalışıyor. Bu olursa hem taraflar arasındaki gerilim azalacak hem de Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde çözüm zemini sağlanmış olacak. Bu düşünce kağıt üzerinde güzel duruyor ancak…

        Aslında iki ülke sınırındaki durumun düzelmesi, Adana Anlaşması da bazı güncellemelerin yapılması halinde yeniden uygulanabilir. Ancak, Ankara, muhaliflerin durumunun dikkate alınmasını ve yeni süreçte siyasete dahil edilmesini istiyor. Buna karşılık Rusya ve Şam rejimi Türkiye’den askerini bölgeden çekmesini isteyebilir. Buna karşılık Türkiye hali hazırda operasyonların devam ettiği bölgede 12 askeri üssü faaliyete geçirerek kendi güvenliği için bir bariyer oluşturmayı planladığını iletecek.

        Ankara ise Şam rejiminden PKK/PYD/SDG konusunda samimi olmasını ve terör örgütü muamelesi yapmasını isteyecektir. Peki bu koşullar sahanın gerçekliğine uyar mı? Böyle bir sürecin oturması en az 15 yıl sürebilir. Zira ne Rejimin ne de Rusya'nın PKK konusundaki niyeti net değil.

        Bir husus daha var. Putin, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) liderleriyle yaptığı görüşmelerde Suriye'nin Arap Birliği üyeliğinin yeniden tesis edilmesi gerekliliğine değinmiş ve yeni süreçte onlara da sorumluk vermiş görünüyor. Zaten BAE, Şam Büyükelçiliğini yeniden açmış bulunuyor. Bu açıdan kilit rol Suudi Arabistan'a düşüyor ve Suudiler Suriye hükümetini tanımakla ve Şam rejimini yeniden Arap Ligine alarak gelecekte daha önemli bir rol üstlenecek.

        Bundan sonraki gelişmeler, Moskova'nın benimseyeceği tutuma bağlı olacak. Barış Pınarı Harekatı, Suriye’de başladığında terörün ana sponsoru olan Washington bölgeden çekildi. ABD’nin birlikleri “silah arkadaşlarını” terk edip onları adeta çırıl çıplak ortada bıraktı. Amerikalılar sadece el Tanf Üssü'nde kaldı. Ve İsrail’in güvenliği için daha uzunca bir süre o bölgede kalacaklar.

        Şimdiyse Trump zaman zaman okyanus ötesinden dokunaklı mesajlar gönderiyor. Aslında gerçek bir tehdit, söz konusu etnik grup için değil DEAŞ’ın ideolojik klonları için oluştu. ABD’nin gerçekten endişe ettiği şey de kaybolmaya başlayan PKK/SDG üzerinden Suriye’yi “parçalama” fırsatı.

        Görünüşe göre ABD’nin Arap dünyasında koşulsuz egemenlik rüyası, Erdoğan’ın terörle mücadele kapsamında başlattığı Barış Pınarı Harekatı’ndaki kararlılığının ışığında eriyip gidiyor. Ankara ve Washington tarafından ilan edilen 120 saatlik operasyonu askıya alma süreci muhtemelen Suriye Armagedonu öncesi bir reklam arası olabilir…

        ABD’nin, Suriye’de PKK/PYD/SDG’ye yönelik askeri operasyon yapan Türkiye’ye karşı koyması halinde ortaya çıkacak sorunların yararlarından daha fazla olacağını oldukça iyi anlayan Amerika geleneksel olarak askerlerini oldukça iyi koruyor. Tesadüfen bir ABD’li asker hayatını kaybetse Donald Trump, ABD’de yapılacak bir sonraki seçimlerde aşamayacağı engellerle karşı karşıya kalabilir.

        Tam da bu yüzden Trump ordusunu bölgeye yakın bir yere çekti. Böylece ABD’nin birlikleri, çatışmaların yaşandığı bölgeden uzak kalıyor, ama orada kalıyor.

        Uzun süreden beri en büyük derdi güç gösterisi olan ve hakikatte hemen her cephede güçten düşen ve azil süreci nedeniyle makamından olma tehlikesiyle karşı karşıya olan ABD Başkanı Trump görev süresinin en gergin dönemini yaşıyor. ABD askerlerini Suriye’den çekmeye dönük kararı nedeniyle Cumhuriyetçi müttefiklerinin çoğu Trump’a başkaldırıyor.

        Cumhuriyetçi Parti'nin Utah Senatörü olan Mitt Romney perşembe günü yaptığı konuşmada şöyle diyor: “Biz bu kadar zayıf ve diplomaside bu denli beceriksiz miyiz ki Türkiye, Birleşik Devletleri istemediği şeyi yapmaya zorlayabiliyor? ”

        Demokrat Parti'den Senatör Charles E. Schumer perşembe günü MSNBC’de katıldığı bir programda sözlerini şöyle sürdürüyor: “Trump, Erdoğan ile telefonda konuştuğunda olabileceği en zayıf halindeydi. Erdoğan’a ‘Bunu yapamazsınız, Amerika sizin bunu yapmanıza müsaade etmez’ demeliydi. Peki o ne yaptı; Erdoğan’a yeşil ışık yaktı ve birkaç saat sonra da şu atıp tuttuğu başıboş mektubunu gönderdi ve Erdoğan da mektubu kaale almadı.”

        Türkiye’nin sınır ötesi operasyonu, kararlılığı ve siyasi pozisyonu, ABD’li politikacıların Trump’ı dövmeye başladığı bir süreci de başlatmış oldu.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar