Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Valilik binasına ve Şiilerin kutsal kenti Necef’teki uluslararası havaalanına yürüyen protestocular, Arap Baharı’nın meşhur sloganını kullanarak, “Halk, partilerin sona ermesini istiyor.” diye bağırdılar.... Her şey ilk bakışta küçük bir isyan hareketi gibi geldi. Ancak önü kesilemeyen gösterilerin tüm Irak’a yayılması ve bir iç savaşı tetiklemesi herkesi endişelendiriyor. Şimdilik Şii ve Kürt liderlerden itidal çağrıları gelmeye başladı. Ama hemen söyleyeyim bu çağrılar yerini bulmaz ise bugün itibari ile, Irak’ta her kesimin içinde biriktirdiği karşılıklı hesaplaşma arzusu ülkeyi kan gölüne çevirebilir.

        REKLAM

        Gösteri dalgasının bir kısmı, Irak’ın merkezine ve güneyine, yani Şiilerin yaşam alanlarına doğru yayılıyor. Göstericiler iş, elektrik ve su istiyor; siyasi partilerin Irak’ın petrol varlığından yaptığı büyük çaplı hırsızlığın sona ermesini talep ediyor.

        8 Temmuz’da başlayan protestolar, hükümet karşıtı eylemlerin genellikle silahlı bir isyan biçimini aldığı ülkenin, en uzun süreli gösterisi niteliğinde. Silahlı isyan ihtimali insanı ürkütüyor. Zira ülkedeki Şii erkeklerin neredeyse yüzde 37’sinin paramiliter Haşti Şabi gücü içinde, yüzde 18’in ise Haşti Şabii dışında kalan Şii silahlı grupların içinde yer alması devlet dışında kalan silahlı grupları devlet içinde ve yeri geldiğinde devlete karşı aktör haline dönüştürmüş durumda.

        Gösteriler, Şii çoğunluğun olduğu merkezlerde gerçekleşiyor. Dünyanın en büyük petrol sahalarından bir kısmının üzerinde yaşıyor olmalarına rağmen ailelerinin sefalet ve yoksulluk içinde kıt kanaat yaşamalarına tanık olmaları sebebiyle göstericilerin duydukları öfkeyi yansıtıyor.

        REKLAM

        Ancak protestolar, ülke genelinde kanıksanmaya başlandı. Irak’taki petrol üretiminin yüzde 70’ini karşılayan ülkenin üçüncü büyük kenti Basra’da başladı ve hızla Necef, Kerbela, Nasiriye ve Amara’nın da aralarında bulunduğu sekiz eyalete yayıldı.

        Çoğu yerde Başbakan Haydar Abadi’nin de mensubu olduğu Dava Partisinin bürolarının yanı sıra, halkın Saddam Hüseyin’in devrilmesinden bu yana geçen 15 yılda yüz milyarlarca dolar değerindeki petrol gelirlerini talan etmekle suçladığı partilerin büroları da yakıldı veya saldırıya uğradı.

        Bu durum ülkenin eski Başbakanı Nuri El Maliki’nin isteyip de bulamadığı bir ortam. Zira görevdeyken kendisinin doğrudan emrinde çalışan Dicle Operasyon birimi adı altında bir paralel ordu kurmuştu. Bağdat’ta şimdilerde Maliki’nin aportta beklediği; gerek Dicle operasyon birimi komutanları, kendi döneminde atadığı Irak ordusu komutanları ile sık sık görüşmeler gerçekleştirdiği belirtiliyor.

        Abadi’nin Referandum süreci, Kerkük sorunu ve Sincar bölgesindeki tavrı Kürt yönetimi ile ilişkileri kopma noktasına getirmişti. El Hakim ailesi ve Mukteda Sadr gibi ülkedeki Şii kanaat önderlerin ilk Körfez savaşından buyana Kürt liderlerle kurdukları yakın ilişkiler, Sadr’ın birinci konuma gelmesi ile birlikte Kürtler açısından desteklenmesi gereken bir süreç olarak görüldü. Ancak oyların yeniden sayılması ülkede yani siyasi tartışmaları getireceği muhakkak. Bu nedenle kartlar yeniden karılıyor. Kürt yönetimi ise daha önce kanlı bıçaklı olduğu Maliki ile Abadiye karşı bir pozisyon alabilir.

        REKLAM

        Abadi, durumun kötüleşmesi üzerine 13 Temmuz’da Basra’ya uçarak hizmetleri iyileştirmek ve daha fazla iş imkanı sunmak amacıyla 3 milyar dolar harcanacağı vaadinde bulundu. Abadi’nin ayrılmasının ardından kaldığı oteli protestocular bastı.

        Iraklıların kendi siyasetçilerine güveni artık sıfır. Siyasette yaşanan hayal kırıklığı da 12 Mayıs’ta yapılan Parlamento seçimlerindeki yüzde 44,5’lik düşük katılım oranıyla kendini gösterdi.

        Seçimleri, beklenmedik biçimde popülist milliyetçi vaiz ve en önemlisi Arap milliyetçiliği ile bilinen Mukteda el Sadr’ın önderliğindeki Sairun hareketi kazanmıştı. Mukteda el Sadr, destekçilerini 2015’ten bu yana hükümetin yolsuzluklarına ve hizmetlerdeki eksikliklere karşı protestolara başlamaları yönünde teşvik ediyordu.

        Sosyal ve ekonomik anlamdaki yenilikçi programlarını seçimlerde Irak Komünist Partisiyle ittifak yaparak destekleyen Sadr yanlıları, mevcut protestolarda da rol oynuyor.

        Gösteriler aynı zamanda prestijli Ayetullah Ali Sistani tarafından da destekleniyor. Tabanda ise siyasi aktivistler ve aşiret liderleri, “Basra’daki Barışçıl Protestolar ve Gösteriler için Koordinasyon Heyeti” adı altında ortak bir komite kuruldu. Komite, bir talepler listesi oluşturmayı, protesto hareketini birleştirmeyi ve şiddet eylemlerinin önüne geçmeyi amaçlıyor.

        REKLAM

        17 maddelik talepler listesinin başında su ve elektrik temini için hükümetten bir zaman çizelgesi belirlemesi talep edildi. Yerel halk, liman kenti Basra’ya yeterli düzeyde içme suyunun en son 1982’de verilebildiğini iddia ediyor. İran, ilave elektrik tedarik ediyordu ancak kendi ihtiyaçları ve Irak’ın zamanında ödeme yapamaması nedeniyle İran elektrik tedarikini kesti.

        Protestocuların ikinci talebi ise “Basra’nın işin ehli yerlilerine öncelik verilerek” iş imkanı sağlanması, yabancı işçilerin tahliye edilmesi ve petrol sahalarında yaşayan halkın dörtte birine istihdam sağlanması.

        İş imkanlarının olmaması, Irak çapında şikayet edilen bir mesele. Irak’ın petrol gelirlerinin çoğu, halihazırda sayıları 4,5 milyonu bulan devlet çalışanlarına ödeniyor ancak her yıl 400 bin ila 420 bin arasında genç iş gücüne dahil oluyor ancak istihdam edilme olasılıkları oldukça düşük.

        Yukarıda belirttiğim gibi, Siyasi sınıfa yönelik öfke epey büyük zira siyasi sınıf, sadece kağıt üzerinde var olan ancak ülkenin kalkınması için temel yatırımları gerçekleştirmeyen, yeni elektrik santralleri, köprüler ya da yollar yapmayan; anlaşmalar karşılığında parayı cebe indiren, siyasal yozlaşmanın hakim olduğu bir düzen olarak görülüyor.

        REKLAM

        Irak’ta siyasi partiler yolsuzluğun merkezinde çünkü seçimlerde aldıkları oy oranlarına ve mezheplerine göre bakanlıkları seçiyorlar. Bu konumları himaye kurma ve anlaşmaların ana gelir kaynağı olarak kabul ediyorlar.

        Bakanlıkların bu şekilde yağmalanması ve niteliksiz kişilere iş verilmesinden dolayı kurumlar işlevsel ve verimli çalışamıyor. Radikal reformlar yapılması da sistemdeki bu yozlaşma nedeniyle oldukça güç.

        Tüm bu riskler doğrultusunda, Türkiye’nin Irak’ta durumun kötüleşmesi durumunda atacağı adımlara ilişkin bir kaç senaryosunun şimdiden masada olmasında yarar var. Zira Kerkük, Musul, Kürtler ve Türkmenler meselesinde nasıl yol alacağını şimdiden belirlemeli.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar