Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Michael Bloomberg, Las Vegas’ı billboard reklamlarıyla donatmış; “Donald Trump golfte hile yapar”, “Donald Trump eti çok pişmiş sever”, "Donald Trump halk oylarını kaybetti" diye. İlkokul fişi gibi cümlelerin altına iliştirilen notlara göre kendisi golfte hile yapmaz, eti de orta pişmiş yermiş.

        Bloomberg diğer Demokrat adaylarla Las Vegas’ta çıktığı ilk TV tartışması sonrası anketlerde inişe geçti. Ancak daha başlangıçta reklamlara 460 milyon dolar harcadığı kampanyayla adaylığı kazanırsa, başkanlık yarışı iki New York’lu milyarderin karşılıklı nispet ve trolleme kapışmaları şeklinde geçecek gibi görünüyor. Mesela Trump tweetlerinde “Mini Mike” hitabıyla 60 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin adamlarından olan muhtemel rakibini fiziksel yapısı üzerinden şimdiden ezmeye çalışıyor. TV’deki performansıyla “Tartışmalar tarihinin en kötüsü ki, gerçekten berbat düzeyde olanlar vardı” diye alay ediyor.

        Eski New York Belediye Başkanı ve medya patronu Bloomberg de Las Vegas’taki billboard’larla gusto kapışması başlatmış bulunuyor. Trump’ın eti çok pişmiş yemesi gurmelere yakışır rafine bir davranış değil. Bloomberg eti orta pişmiş sevdiği için daha klas pozisyon alıyor. Bloomberg diğer Demokrat adaylar yerine direkt Trump’ı hedef alarak kasım seçimi için en güçlü aday olduğu pozisyonunu da işliyor. Fakat golften bonfile ve T-Bone’a uzanan bu trolleme tarzı, sosyal medyada iki milyardere yönelik “siz elitler…” diye başlayan tepkilere neden oluyor.

        Bloomberg’in reklamlarında yok ama Trump’ın en iyi film Oscar’ını kazanan “Parazit”e alenen çemkirmesi de zamanın ruhuna aykırı, arkaik kaçıyor. Dahası Trump’ın ırkçı güdülerini de yeniden gündeme getiriyor. ÇünküTrump Colorado mitinginde en iyi fim tercihi için Akademi’ye “Güney Kore filmi de neymiş, üstelik onlarla ticari sorunlarımız var” diye verip veriştirirken harika filmler olarak “Rüzgar Gibi Geçti” ve “Sunset Bulvarı”nı anıyor, onları geri getirin diyor.

        Sosyal medyada, “1939 yılı yapımı olduğu için Rüzgar Gibi Geçti’ye Oscar veremediler” şeklinde dalga geçenler çıkıyor;Trump'ın bugüne kadar övdüğü bütün Stallone filmleri (Rambo'lar, Rocky'ler) ve çok sevdiği taraftarı John Voight'un mendil ıslatan Şampiyon dahil bütün filmleri sıralanıyor. Korece çekilen İngilizce altyazılı "Parazit"in yapımcısı ise “Trump’ın tepkisi anlaşılabilir, çünkü okuyamıyor” karşılığını veriyor. Demokrat Parti’ye ait bir hesaptan da şu mesaj geliyor: “Parazit, ultra zenginlerle çalışan sınıfın mücadelesini anlatan yabancı bir filmdir ve iki saat altyazı okumayı gerektirir. Trump tabii ki nefret eder…”

        SİYAHLARA İLK OSCAR KAÇAK GÖÇEK VERİLDİ

        Ancak Trump’ın neden olduğu tartışma sınıfsal çatışmayla ilgili değil. Trump da zaten filmin içeriğinden haberdar görünmüyor. Esas mesele Trump’ın övdüğü “Rüzgar Gibi Geçti”nin ırkçılık bağlamında sorunlu bir alan olması. Tarih sayfalarına gömülen tartışma yeniden açılıyor. Malum, çok satan romandan uyarlanan film Scarlett O’Hara nezdinde köle-sever Güney’den bir beyaz kadının iç savaştaki hikayesini anlatıyor. Ancak savaşı kaybeden köleci Konfederasyon devletlerinin ayrılıkçılığını ve yenilgisini sözde kahramanca ve hatta yurtsever eylem sayan beyaz ırkçı tarih görüşünü de içeriyor film. Özellikle Amerikan İç Savaşı’nı çalışan tarihçiler öteden beri bu mitosa karşı çıkıyor. Köleleştirilen Afrika kökenli Amerikalıların halinden memnun kıt akıllı insanlar olarak gösterilmesi eleştiriliyor. Tarihçilerin filmde hakikatle tutarlı gördüğü tek sahne Scarlett’i canlandıran Vivien Leigh’in bir köleyi tokatladığı sahne.

        Çok sayıda siyah aktörün filmde rol almayı reddettiği, fakat rolü kabul edenlerin de eleştirilmemesi gerektiği söylenir. Ancak film vizyona girdiğinde köle “Mammy”yi oynayan Hattie McDaniel, siyahların ulusal birliği NAACP’den gelen tepkiyle karşılaşmış; “Hizmetçiyi oynayarak haftada 700 dolar kazanmayı, tek başına 7 dolar kazanmaya tercih ettim” cevabını vermişti.

        Hattie McDaniel tarihe Oscar kazanan ilk siyahi oyuncu olarak geçti. Nitekim yeni tartışma ortamında aşırı sağcı komplo teorisyeni Jack Posobiec, Trump’ı savunmak adına McDaniel’in ilk Oscar’lı siyah olduğunu, bunun tarihi bir dönüm noktası olduğunu hatırlattı.

        Ne yazık ki, sadece utanç günlerini hatırlatan talihsiz bir hatırlatmaydı. Çünkü McDaniel, en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü ikinci sınıf muamelesiyle alabilmişti. Oscar töreni o tarihte segregasyon uygulaması nedeniyle siyahların giremediği Los Angeles’taki The Ambassador Oteli’nin ünlü gece kulübü Cocoanut Grove’da yapıldığı için filmin siyah kadrosuna giriş izni verilmemişti. Aynı kadro Atlanta’daki prömiyere de aynı nedenle alınmamıştı. Oscar kazananların listesi önceden sızdırıldığı için filmin yapımcısı David O. Selznick, McDaniel’e ayrıcalık tanınması ricasında bulunmuş ve oyuncunun arkalarda görünmeyen bir köşede film ekibinden ayrı küçük bir masada oturmasına rıza gösterilmişti. Ön masada ise yine Oscar’a aday Vivien Leigh ile Clark Gable oturuyordu.

        1939 töreninde Hattie McDaniel Oscar ödülleriyle. Yardımcı oyunculara verilen plaketler önde.

        Hattie McDaniel, bu aşağılayıcı şartlar altında Hollywood’un en büyük onuruna sahip oldu ama hayatı değişmedi. Biteviye “Mammy” oldu; 74 kez hizmetçi rolünü oynadı ve 1952 yılında 57 yaşında meme kanserinden hayata veda etti. Ölümünden sonra da değişen bir şey olmadı. Howard Üniversitesi’ne bağışladığı Oscar ödülü (o zamanlar yardımcı oyunculara verilen kabartmalı plaketi) kayboldu. Son vasiyeti Hollywood Mezarlığı’na defnedilmekti. O da olmadı, renginden ötürü.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar