Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Münih Güvenlik Konferansı’nda üst düzey bir NATO diplomatı “Avrupa yatıp kalkıp seçimi Biden’ın kazanması için dua ediyor” diyordu. Adının yazılmaması kaydıyla Washington Post’a konuşan bu diplomata göre AB liderlerinin tanrıdan niyazı, Trump döneminin bir parantez olması ve yeniden normale dönülmesiydi. Biden’ı diğer Demokrat adaylara tercih ediyorlardı, çünkü öngörülebilir bir dış politika izleyecek, Trump’lı yıllarda olduğu gibi fırça tadında tweet’lerden nabız ölçmek zorunda kalmayacaklardı.

        Avrupa, Trump’tan çok darbe yemişti; Paris iklim anlaşmasından çekilmiş, İran’la nükleer anlaşmayı iptal etmiş ve gümrük tarifelerini sopa olarak kullanmıştı. Ancak eski Başkan Yardımcısı Biden’ın önseçimlerdeki düşük performansı Avrupa’nın keyfini kaçırdı; Bernie Sanders’in başarısı ise rahatsız etti. Genç kuşağın bayıldığı sosyalist adayı Trump karşısında şanslı görmemek bir yana, Sanders’in dış siyasete ilişkin görüşleri, Demokrat Parti çizgisinin çok ötesindeydi. ABD’nin acilen Ortadoğu ve Afganistan’dan çekilmesini ve askeri harcamalarda geniş çaplı kesintiyi savunuyor, ülkenin bu pahalı savaşlarla işi olmadığını, Rusya ile ilişkilerin ise askeri caydırıcılıktan çok diplomasiye dayanması gerektiğini söylüyordu. Aslında Kongre onayı olmadan dış politikada bu denli dramatik değişim pek mümkün değil.

        Vermont Senatörü Sanders demokrasi, özgürlükler ve adalet bağlamında Avrupa’daki sosyal demokrat partiler ayarında - radikal değil ortanın solunda. Fakat Trump’ın “Bu ülkeyi sosyalizme teslim etmeyeceğiz” söyleminin de katkısıyla ABD’deki algı Sanders’in ülkeyi jumbo boy bir Küba, veya Venezüela’ya çevireceği şeklinde. Sanders’le aynı safta görülen fakat onun aksine “iliklerine kadar kapitalist” olduğunu söyleyen Massachusetts Senatörü Elizabeth Warren da ücretsiz eğitim, herkese sağlık sigortası ve zenginlere varlık vergisi programıyla Avrupa tarzı sosyal demokrat çizgide ama ABD’deki algıya göre ortanın çok çok solunda.

        Demokrat Parti’nin merkez damarı Sanders’in olası adaylığını Trump’ın yeniden seçilmesi riski olarak görüyor. Oysa Sanders demokratik değerleri savunurken otoriter rejimlere de direkt mesafe alıyor. Örneğin Venezüela lideri Maduro’yu “hain bir tiran” diye niteliyor; 1980’lerde Nikaragua’daki Sandinista yönetiminin lideri olarak desteklediği Ortega’nın ise maalesef zaman içinde diktatöre dönüştüğünü söylüyor. Sanders, İran ve Şili darbelerinden Irak savaşına varıncaya değin ABD’nin rejim değişikliği operasyonları ve askeri müdahalelerinin tamamına karşı çıkıyor.

        TRUMP’I KİM YENEBİLİR?

        Kasım seçiminde Trump’ı yenebilecek en potansiyel aday olarak görülürken Iowa ve New Hampshire önseçimlerini dördüncü ve beşinci bitiren Biden’ın puanı ulusal anketlerde de geriliyor. Bu da adaylık yarışına sonradan katılan Michael Bloomberg’in varlığından kaynaklanıyor. Biden’ın güçlü olduğu Latin ve siyah seçmen tabanından Bloomberg’e geçişler oluyor. Başta Washington Belediye Başkanı Muriel E. Bowser birçok siyahi belediye başkanı ve Kongre üyeleri Bloomberg’i destekliyor. Bloomberg’in adaylığını açıkladığı kasım ayında ancak yüzde 9’luk bir kesim Trump’ı yenebileceğini düşünürken, bu oran ocak ayında yüzde 17’ye çıkıyor. Biden’ın oranı ise yüzde 44’ten yüzde 27’ye düşüyor.

        Böylece Demokrat Parti’nin merkez hattında Bloomberg, Trump karşısında bir umuda dönüşüyor. Ancak sol kanat ve aylardır yarışı sürdüren diğer adaylardan Bloomberg’e salvolar başlıyor. İşte argümanları…

        Eski New York Belediye Başkanı ve medya patronu Bloomberg, geçen 21 Kasım’da sürpriz bir şekilde adaylığını açıkladı. En az dört ulusal ankette yüzde 10 barajını aşmış olması gerektiği için adayların bugüne kadarki sekiz TV tartışmasında yoktu. Iowa ve New Hampshire önseçimlerini de pas geçti; 22 Şubat Nevada ve 29 Şubat Kuzey Carolina önseçim takviminde de yok. Bunun yerine 3 Mart Süper Salı’ya odaklandı. Çünkü Başkanlık seçiminde delegelerin üçte biri bu eyaletlerden çıkıyor. Teksas’tan California’ya önseçim yapılacak 16 eyalette kampanyaya ağırlık verirken TV ve internet reklamlarına kendi bütçesinden 350 milyon dolar harcadı. Super Bowl’da bir dakikalık reklamı 10 milyon dolardı. Facebook reklamlarına giden pay günde 1 milyon dolar civarında; Trump’ın aynı mecradaki reklam tutarının beş katı.

        Sanders gibi 78 yaşında olan Bloomberg’in tek bir önseçime katılmadan, tartışma platformuna çıkmadan harcadığı meblağ astronomik. Bazı adaylar kampanya boyunca bu kadar bağışı toplayamıyor. Süper Salı’ya kadar da 600 milyon doları bulması bekleniyor. Bloomberg, 60 milyar doları bulan malvarlığıyla dünyanın en zengin adamlarından; kampanyasına bağış kabul etmiyor ki, bu da diğer adaylar hattında sinirleri geriyor. Çünkü TV tartışmalarında yer almak için siyasi bağış şartı da var. Ancak Demokratik Ulusal Komite bu şartı kaldırdı. Dolayısıyla Bloomberg parasıyla adaylığı satın almaya çalışmakla eleştiriliyor. Taraftarları ise Trump’la dişe diş kapışabilmesi için kişisel varlığını bir avantaj olarak görüyor. Analistlere göre, kararsız seçmen de Trump’ı yenebilecek güçte gördüğü Bloomberg’e yönelebilir.

        Demokrat Parti adayları Nevada önseçimi öncesi bu gece Las Vegas’ta dokuzuncu tartışmaya çıkıyor. İlk garantileyen beş aday oldu: Sanders, Warren, Biden, Iowa seçimini önde bitiren eski South Bend Belediye Başkanı Pete Buttigieg ve Senatör Amy Klobuchar. Bloomberg dört ankette yüzde 10 barajını geçtiği için bu gece ilk kez sahneye çıkabilir. Son anketlerden birine göre Sanders yüzde 31’le ilk sırada, onu yüzde 19’la Bloomberg izliyor.

        BİREYSEL SİLAHLANMAYA KARŞI MIKE

        Bloomberg’in yükselişi tabii Trump nezdinde de karşılığını buluyor; “Mini Mike Bloomberg parası olan fakat tartışmayı bile beceremeyen bir eziktir, göreceksiniz sıfır varlık gösterecektir” diye tweet atıyor. Bloomberg’in Cumhuriyetçi Parti’den siyasete atılıp sonradan bağımsız olması ve nihayet Demokrat Parti’ye geçmesi de muhalif cephede sıkça dillendiriliyor. Fakat karşı argüman da şu; bir zamanlar Cumhuriyetçi olduğu için Trump’tan memnun olmayan Cumhuriyetçi oyları alabilir.

        Bloomberg’in hayır kuruluşları da bugüne kadar siyaset ve iş dünyasından destek görmüştü, bu kesimler şimdi başkan adaylığına destek vermeyi de borç sayabilir. Demokrat tabanın en hayati davalarından bireysel silahlanmaya karşı varlık gösterdiği ise tartışılmaz. Bu amaçla oluşturduğu hayli etkin grubuyla, silah haklarını savunan Ulusal Tüfek Derneği’ne karşı (NRA) ulusal çapta mücadele vermiş ve önemli başarılar elde etmişti. Çocukları silahlı şiddete kurban giden annelerin desteği Bloomberg’in arkasında.

        İşte bu çoklu destek ortamında Washington Post, Bloomberg’in şirketinde çalışan kadınların açtığı cinsiyet ayrımcılığı ve cinsel taciz davalarıyla ilgili geniş bir dosyayı yayınlıyor. Bu davaların çoğu karşılıklı anlaşmayla ya da Bloomberg’in lehinde sonuçlanmış. Dosya rakip adayların diline dolanıyor; Pete Buttigieg, kamuoyu önünde bu konuda açıklama yapmasını istiyor, “Böyle bir adaya sahip olmak partimizin standartını düşürür” diyor.

        Hemen ertesi gün, Bloomberg’in 2015 yılına ait bilinen bir ses kaydı dolaşıma çıkıyor. O ses kaydında Bloomberg şiddet içeren suçların çoğundan erkek azınlıkların sorumlu olduğunu söylüyor ve bu tanımlama New York Belediye Başkanlığı döneminde çok tartışılan “stop-and-frisk” uygulamasını yeniden gündeme taşıyor. Polise şüpheli şahısları gözaltına alıp üst arama ve sorgulama yetkisi veren o uygulama “etnik profilleme” olarak eleştirilmiş ve çok sayıda siyahi ve Latin gencin polis tacizine uğramasına yol açmıştı.

        Rakip aday Amy Klobuchar, Bloomberg’i etnik ayrımcılıkla ve parasıyla satın aldığı reklamların arkasına sığınmakla suçluyor, “Tartışmada karşımıza çıksın gereken cevabı verelim” diyor. Sanders, “Büyük mücadele veriyor, elinde son 60 milyarı kaldı, hayat kolay değil” diyerek Bloomberg’in varlığıyla dalgasını geçiyor, diğer yandan ırkçılıkla eleştiriyor. Biden da koroya katılıp, “60 milyar dolarla reklamları satın alabilir fakat sicilinizi silemezsiniz. Bunları tartışmalıyız” diyor. Özetle bütün rakipler bu geceki tartışmada mindere davet ediyor.

        Bloomberg ses kaydındaki görüşleri bugün artık savunmadığını ve özür dilediğini söylüyor; “Bu uygulamayı ben miras olarak devraldım ve silahlı şiddetle mücadelede aşırıya kaçıldığını kabul ediyorum” diyor. Ancak muhalif Demokratlar kaydı dolaştırmaya devam ediyor. Trump da katkıda bulunuyor “Vay canına, Bloomberg sapına kadar ırkçıymış” kıvamında bir tweet atıyor, sonra siliniyor. Fakat silinmeyen tweetler var, Trump’ın “stop-and-frisk” uygulamasını cansiperane savunduğu 2013 yılından kalma tweet’ler.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar