Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şu anda dünyayı saran koronavirüs korkusu ya da herhangi bir felaket korkusuyla hayatın global trafiği durursa ne olur? Ticaret, turizm, sanat, spor, eğlence… Herşey ama herşey sekteye uğrarsa dünya nasıl bir ekonomik durgunluğa yuvarlanır? Ekonominin pek az araştırılan “korku davranışları” alanı şimdi gündemde. Bu konuda çalışan uzmanlar anlatıyor…

        Amerika’da 11 Eylül sonrası trafik kazalarında artış meydana gelmiş. Nedeni, ikiz kulelere çakılan uçakların yarattığı travmayla terör bağlantılı uçuş korkusu. El Kaide saldırılarını takip eden bir yıl içinde havayolundan karayoluna kaçış nedeniyle trafik kazalarındaki ölü sayısı önceki yıla göre 1600 kişi artmış. Bir yılın ardından uçuşlardaki yolcu sayısı eski düzenine kavuşunca, kazalarda ölenlerin sayısı da eski seyrine dönmüş. Fakat şu da var ki, havalimanlarında 11 Eylül saldırıları sonrası devreye giren sıkı güvenlik önlemleri halen devam ediyor.

        Aniden çok sayıda insanın can verdiği terör saldırıları, uçak kazaları ya da bugün yaşadığımız koronavirüs salgını gibi felaketlerin neden olduğu korku davranışının ekonomik sonuçları pek az araştırılan bir alan. İnsanların felaketlerden sonra “hayat devam ediyor” sağduyusuyla gayet makul davranacağı varsayılabilir ama “şok riskleri” ve “korku ekonomisi” üzerine çalışan uzmanlar bu varsayıma zıt verileri ortaya koyuyor. Bireylerin korku güdüsüyle yanlış ve hatta tehlikeli kararlar alabileceğini söylüyorlar. Örneğin ABD’de 11 Eylül sonrası uçak korkusu nedeniyle otomobille yolculuğu tercih edenler gibi.

        Risk uzmanlarına göre ekonomistlerin model oluştururken şok risklerini de hesaba katması gerekiyor. Cornell Üniversitesi’nden William Schulze ve Brian Wansink şöyle yazıyor: “İktisatçılar geleneksel olarak bireylerin risk karşısında rasyonel tepki vereceğinden hareket eder. Psikologlar ise tersini savunuyor. İki görüşü de dikkate almak gerekiyor. Risk ve bununla bağlantılı harcamalar arasındaki doğru orantı çok sınırlı kalıyor.”

        Çin’de 67 bin kişiye bulaşan ve 1500’ün üzerinde can alan Covid 19 virüsü Asya’da milyonları evlere hapsetti, iş yerlerinin kapısına kilit vuruldu; Hong Kong, Makao ve Singapur’da dükkanlar, sosyal alanlar, finans bölgeleri tenhalaştı. Çin’de yaklaşık 60 milyon kişi yarı yarıya ya da tam karantina altında, virüsün yayılma hızının kesilmesi için kamu ve özel sektör çalışanları evlerden hizmet veriyor. Alibaba ve Microsoft çalışanlarına, iki hafta daha evden çalışma talimatı verdi. Hatta tatil edilen okullarda öğretmenler dijital ortamda ders yapmaya başladı.

        Birçok havayolu şirketi Çin’e uçuşları durdurdu, motor, elektronik ve telekomünikasyonda tedarik zincirleri sekteye uğradı. Çin tekstil ve elektronik sektöründe en büyük üretici olduğu için yatırımların durması ve kapanan fabrikalar dünyayı da etkileyecek. İlaç sektöründe sıkıntılar başlayacak, çünkü birçok etken maddenin ihracat deposu da Çin.

        Dünyanın iki numaralı ekonomisi olarak Çin zaten ABD ile ticaret savaşıyla mücadele ederken şimdi gerileyen iç taleple karşı karşıya. Birçok iş yeri haftalardır kapalı olduğu için kitlesel işten çıkarmalar bekleniyor. Korona salgını nedeniyle Çin ekonomisinde 62 milyar dolarlık gedik hesap ediliyor; yüzde 6’lık büyüme öngörüsü revize edilerek yüzde 5’e çekildi.

        DEVLETLER DE PANİĞE KAPILIYOR

        Bunlar koronavirüsle mücadelenin doğrudan etkileri. Ancak bireylerin korku davranışları dolaylı etkiyi beraberinde getiriyor. Örneğin Pekin’deki Disneyland hayalet tema parkına dönmüş; oysa virüsün çıktığı Wuhan kentine 1100 kilometre mesafede. Analiz şirketi Global Macro Investor’un uzmanları, virüs yayıldıkça paniğin de yayıldığını ve insanların ilk önlem olarak kalabalıklardan kaçtığını ve bu davranışın global durgunluğa neden olabileceğini söylüyor.

        Bireylerin “irrasyonel” davranışlarının milyarlara mal olabileceği, devletlerin de paniğe kapılarak yanlış önlemler aldığı belirtiliyor. Bu kusur özellikle de Batılı hükümetlerde ortaya çıkıyor. Alman risk yönetimi uzmanı Gerd Gigerenzer, 2009’daki domuz gribi salgınından başlayarak bazı örnekler veriyor. Dünyanın yine korku kapanına kısıldığı o dönemde birçok ülkede aşı ve Tamiflu’ya inanılmaz yatırım yapılıyor. İngiliz Hükümeti 500 milyon sterlin akıtıyor. Almanya da aynı yolu izliyor. Oysa risk yönetiminde bu yatırımların sağlık personeline kanalize edilmesi daha rasyonel bir seçenek olarak görülüyor. Domuz gribi korkusu yaşanırken, başka hastalıklardan önlenebilir ölümlerin önüne geçilmesi için kaynakların daha akılcı kullanımı gerekiyor.

        Aynı uzman Almanya’da 16 koronavirüs vakası tespit edildiğini, 81 milyonluk nüfusta virüs kapma ihtimalinin yıldırım çarpması kadar zayıf olduğunu, fakat bunun korkuyu engellemediğini söylüyor. Fransa’da bir Çinli turistin hayatını kaybetmesiyle Avrupa kıtasındaki ilk korona ölümü kayda geçtiği için korkunun kamçılanması kaçınılmaz.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar