Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Trump’ın Suriye’den asker çekme kararından sonra biteviye attığı tweet’ler ve sözlü açıklamaların satır aralarında hep aynı konu var: Suriye’de tutuklu DEAŞ’lıların AB vatandaşı olanları. “Onları alın yargılayın” diyor Avrupa’ya. Meseleyi iç politikada da kullanıyor, hem de alabildiğine ırkçı bir tonda…

        Trump seçim kampanyası için geçen hafta Minnesota eyaletine gitmişti. Kongre’nin Müslüman üyesi Ilhan Omar’ın seçim bölgesi ve onun gibi Somali kökenli nüfusun yoğun yaşadığı yer olan Minneapolis’teki mitingde göçmenlere nefret yağdırdı. Ilhan Omar’ı dev ekranda gösterip “Amerika’dan nefret eden bu sosyalisti, bu rezili nasıl seçtiniz, çok kızgınım size” diye seslendi kitleye, büyük alkış alıp Omar’ı yuhalattı. O kadarla kalmadı, eyalette yaşayan 52 bin Somali göçmenini de hedef aldı, “Göç kontrolü amacıyla göç politikalarında yerel halka daha fazla söz hakkı vererek Amerikan ailelerini koruyacağını” vaat etti. Önceki yönetimlerin vergi veren vatandaşın haklarını gözetmeden Somali’den yığınla göçmen getirdiğini, ancak artık o devrin kapandığını belirterek şöyle tamamladı sözünü: “Biz Avrupalıların yaptığı hatayı yapmayız, onlar gibi vahşi ideolojilerin ülkemizde kök salmasına izin vermeyiz…”

        Başta Ilhan Omar olmak üzere Demokratlardan büyük tepki aldı bu göçmen düşmanı ırkçı çıkış. Omar dahil Kongre’nin dört kadın üyesini “Defolup gidin” diye ülkeden kovmaya yeltenmesi zihinlerde yeniden canlandı ve Somalililerden özellikle nefret ettiği yazıldı.

        Trump’ın o şoven söylemde Avrupa’yı örnek göstermesi ise güncel geçerliliği olan bir göndermeydi. Çünkü Suriye’den asker çekeceğini açıkladığı geçen yılın aralık ayından bu yana Avrupa Birliği’ne defalarca salvo yapmıştı; “Vatandaşınız olan tutuklu DEAŞ’lıları alıp yargılayın”şeklinde. Son asker çekme kararıyla birlikte konuyu güncelledi, Türkiye’ye yönelik tehdit tweetleri arasında AB’yi de uyardı. Barış Pınarı Harekatı’nın başlamasından sonra basın toplantısında, “YPG gözetimindeki tutuklu DEAŞ’lılar kaçar ve yeniden tehdit oluştururlarsa ne olacak?” sorusuna karşılık, “Bizi ilgilendirmez. Kaçacakları yer Avrupa, gitmek istedikleri yer kendi evleri” cevabını verdi.

        Suriye’deki DEAŞ’lıların çoğunun Avrupalı olduğu belirterek, “Avrupa ülkelerine onların sorumluluğunu üstlenmesi için dört kez şans tanıdık. Ama bizden almak istemediler. Oysa onları teslim edebilirdik. Yargılar ya da ne isterlerse yapabilirlerdi” dedi.

        Trump’ın sözleri bazen doğruyu yansıtmasa da bu dediklerinde gerçek payı vardı. Geçen şubat ayında Avrupa’yı yüzlerce DEAŞ’lıyı salmakla tehdit bile etmişti; “İngiltere, Fransa ve Almanya ile diğer Avupalı müttefiklerden, Suriye’de yakaladığımız 800’ün üzerinde DEAŞ savaşçısını alıp yargılamasını istedik. Biz işimizi yaptık, zafer kazandık. Şimdi bizi onları serbest bırakmaya zorlamalarını istemeyiz. Çünkü gidecekleri yer Avrupa’dır” diye tweet atmış, sonra da “Almanya ve Fransa teklifi reddetti, üzgünüm ama bir noktadan sonra ya alırsınız ya da getirip kapınıza bırakırım” açıklamasını yapmıştı.

        Şimdi 11 bin kadar tutuklu DEAŞ’lı terörist arasında firarlar başladığı haberleri üzerine de Trump, “Bizi işin içine karıştırmak için Kürtler yapmış olabilir” diye tweet attı. Milli Savunma Bakanı Akar, “Tel Abyad’daki hapishanenin YPG’li teröristler tarafından boşaltıldığını ve tutuklu DEAŞ’lıların kaçırıldığını” açıkladı,görüntüler de yayınlandı.

        EN AZILI İKİ İNFAZCIYI ABD ALDI

        Kamışlı’da da firarlar olduğu öne sürülürken Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEAŞ’ın bölgede varlık gösteremeyeceğine dair güvence verdi: "DEAŞ'lılara ne yapılacaksa onu yapacağız. Cezaevinde tutulacakları tutacağız, uyruğu olduğu ülkelere gidebilecekleri kabul edilmeleri halinde oraya götüreceğiz" dedi.

        Trump, DEAŞ’lıların artık Türkiye’nin sorumluluğunda olduğunu belirtmişti, ancak Avrupa’nın tavrı karşısında ABD, kafa kesen dört kişilik “Beatles” hücresinin son iki üyesi Alexanda Kotey ile El Şafi el Şeyh dahil 40 kadar tutukluyu kendisi aldı, muhtemelen Irak’ta tutuluyorlar.

        İngiliz aksanlarından ötürü “Beatles” diye anılan (Trump'ın yazdığı gibi 'Beetles' değil) ve 27 kişiyi öldüren hücrenin kafa kesen lideri “Cihatçı John” lakaplı Muhammed Emwazi, Rakka’ta İHA saldırısıyla öldürülmüştü. Dördüncü üye Aine Davis ise DEAŞ militanı olmak suçundan Türkiye’de 7.5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

        Bu arada Türkiye ile birlikte Rusya, Kazakistan, Kosova, Tacikistan ve Özbekistan da kendi vatandaşı olan 1250 kadar DEAŞ üyesini aldı. Okul binaları da dahil 50 kadar yerde hapis tutulan DEAŞ’lıların 9 bini Suriyeli ve Iraklı, 2 bini de yabancı; eş ve çocuklarıyla birlikte sayı 73 bini buluyor. Bunların da 63 bini Suriyeli ve Iraklı, 11 bin kadarı da yabancı. Der Spiegel’e göre 100 Alman DEAŞ’lı ile 120 çocuk ve 90 kadın var. Şu ana kadar Fransa, İsveç, Norveç, Hollanda ve Almanya 34 çocuğu Suriye’den aldı.

        Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kabul edilmeleri halinde” dediği DEAŞ’lıların AB üyelerince kabul edilmesi şu an için olası görünmüyor.

        Alman İçişleri Bakanlığı bir süre önce “silahlı çatışma ortamında konsolosluk hizmeti verilemediği için DEAŞ’lıları eş ve çocuklarıyla birlikte alamadığını” açıklamıştı. Şimdi ise söylenen şu: Yargı faslına geçildiği takdirde Avrupa mahkemeleri DEAŞ üyelerinin Suriye ve Irak’ta işlediği suçlara dair kanıtları bulmakta zorlanabilir. Bu nedenle İsveç uluslararası mahkeme kurulmasını öneriyor. Ancak böyle bir mahkeme kurulabilmesi için Esad rejiminin onayı ve BM Güvenlik Konseyi kararı gerekiyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar