Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Döviz kurunun yükselmesinin ihracatı artırdığı, ithalatı caydırdığı ve bir süre için ülkenin rekabet gücünü artırdığı doğrudur. Her büyük kur yükselişinin ithalatı gerilettiğini, sonra ihracatı sıçrattığını görüyoruz. 1994 ve 2001 devalüasyonlarında gerçekleşen bu durum 2018 yılındaki kur hareketinde de yaşandı. Bir yıla yakın dönemde cari açık cari fazlaya dönüştü.

        ➔ 2021’de de güçlü bir kur artışı yaşadık. Dolar kuru, TL karşısında yüzde 79 arttı. TL’nin dolar karşısındaki kaybı ise yüzde 44’e vardı.

        ➔ İhracat da 56 milyar dolar ve yüzde 33 artışla 225 milyar dolara çıktı. İthalat ise beklendiği kadar hız kesemedi, çünkü dünya emtia fiyatları olağanüstü artışlar kaydetti. İthalat da yüzde 24 artarak 271.4 milyar dolara yükselerek rekor kırdı.

        2021’DE DOLAR %79, ÜFE %79 ARTTI

        ➔ İlginç bir şekilde dolar geçen yıl TL’ye karşı yüzde 79 artarken, Türkiye’de üretici fiyat enflasyonu (ÜFE) aynı oranda arttı.

        ➔ Döviz kurları artarken, kurlardan maliyetlere geçişkenlik de yükseldi. Sonunda yurtiçi üretici fiyat artışı ile doların artışı birbirine eşitlendi. Fatih Özatay’ın deyimiyle ortada rekabet gücü filan kalmadı.

        REKLAM

        ➔ Kur artışı ile ÜFE eşitlenmesi başlangıçta kazanılan rekabet gücünün kaybedildiği anlamına geliyor. Yani kur yoluyla rekabet kısa sürede uçup gidebiliyor. Kur artışı ithalat yoluyla maliyetleri artırırken ve enflasyonist beklentileri kötüleştiriyor.

        ➔ Geçen yılki 271.4 milyar dolarlık ithalat, 801 milyar dolara yükselmesi beklenen GSYH’nın üçte birine denk geliyor. İthalatın yüzde 90’ı ara malı ve yatırım mallarından oluşuyor. Yani doğrudan her tür sanayi ve tarımsal üretimin içine maliyet artışı olarak giriyor.

        ➔ Kur artışının enflasyon yaratma gibi büyük bir yan etkisi olmasa Türkiye rekabette en avantajlı ülke olurdu. Çünkü belli büyüklükteki ekonomiler içinde 2021’de TL en çok düşen para birimi.

        TL’NİN 4 AYLIK REEL KAYBI %24

        ➔ Bitişikte TL’nin değerini en çok ticaret yapılan 45 ülke paralarına karşı ölçen ve enflasyonlarından arındıran Reel Efektif Kurunun uzun vadeli seyri yer alıyor. 1994 başında 100 olan bu endeksin son değeri TL’nin değer kaybına paralel 47.8’e inerek en düşük düzeyine geriledi.

        ➔ 2003 yılı ortalamasını 100 kabul ederek baz alan endeksin 1994 başına kadar giden değerleri vardı. 1994 başında da 100 düzeyinden başlayan yolculuk Eylül 2016’ya kadar genelde 100 sınır değerin üzerinde devam etti. Bu tarihte 100 sınırının altına inen Reel Efektif Kur aralık ayında 47.8 ile 18 yıl önceki düzeyinin yarısına indi.

        ➔ Aralık ayında yüzde 11.6 daha değer yitiren Reel Efektif Kurda, doların yükselişe geçtiği eylül başından bu yana geçen 4 aylık kaybı da yüzde 24’ü buldu.

        ➔ TL’deki yüzde 24 reel kayıp, geçmiş büyük kayıpları karşısında azımsanacak bir oran değil. Hatta Reel Efektif Kur Endeksinin 47.8 düzeyi, devalüasyon dönemlerindeki diplerin de altına geriledi.

        REKLAM

        ➔ Kurun geçmiş verileri 1994 yılına kadar gidiyor. Bitişikte Bloomberg HT tarafından 1980’e kadar aynı formülle hesaplanan endeksin geçmişi de görülüyor.

        1994 devalüasyonunda Reel Kur ocak ayında 100.64’ten nisan ayında 67.28’e indi ve üç ayda yüzde 33.1 değer yitirdi.

        ➔ 2001 krizinde ocakta 116.68 düzeyinden ekimde 75.01’e inen TL’nin reel değeri 9 ayda yüzde 35.7 kayıp yaşadı.

        ➔ 2018 yılında mart ayında 85.01’den başlayan Reel Kur düşüşü eylülde 62.46’yla son buldu ve 6 ayda yüzde 26.5 düştü.

        ★★★

        Doların gazabına uğradık

        ➔ 20 yıl, 30 hatta 40 yıl öncesine göre TL değerinin yarısını kaybetti. Bu kayıp da asıl son 5 yılda gerçekleşti. Böylesi büyük kaybın tek taraflı etkileri yok, yararları yanında istenmeyen zararları da var. Hatta kur artışının tuzlu tarafı tatlı tarafından daha fazla.

        ➔ İthalatı kısıcı, yerli üretimi özendirici etkisi elbette pozitif. Hatta 2020 başından itibaren makine teçhizat yatırımlarındaki canlanmada belirgin bir etkisi olduğu varsayılmalı.

        ➔ Kurlarda yaşanan artışın yabancı portföy yatırımlarını riskli hale getirdiği ve ülkeden kaçırttığı da bir gerçek. Bu nedenle sıcak para stoku 2013 yılının üçte biri düzeyine indi. Tartışmalı bir konu olsa da, bu gelişme kazanımlar listesine yazılabilir.

        Yüksek kurun ithalatı caydırdığı, ihracatı teşvik ettiği ve dış açığı sınırladığı bir gerçek. Yoksa yüzde 10 büyümenin gerçekleştiği bir yılda değil 46 milyar dolarlık dış ticaret açığı tıpkı 2011 yılındaki gibi 100 milyar dolarlık bir açık bizi bekliyor olabilirdi.

        TUZLU TARAFI DAHA FAZLA

        ➔ Ancak TL’nin değer kaybının istenmeyen etkileri daha büyük olabilir. En başta geleni enflasyonu sıçratması. Aynen Cumhurbaşkanı’nın kabul ettiği ve TCMB’nin son Enflasyon Gelişmeleri Raporu’nda saptadığı gibi. Fiyat istikrarını bozması, alım gücünü düşürmesi, döviz fazlası olmayan herkese kaybettirmesi, genel bir fakirlik yaratması negatif etkisinden sayılmalı.

        REKLAM

        ➔ Devletin ve özel sektörün borçlarının yarısından fazlası döviz üzerinden. Artan kur her iki kesimin dış borç servisini ve borç yükünü artırıyor. Şirketlerin bilançosunu bozuyor.

        ➔ Borçlarda, ticarette, tasarruflarda dolarizasyonun yüksek oluşu, kur dalgalanmaları sırasında beklentileri bozuyor, belirsizliği artırıyor ve fiyatlama yapmayı güçleştiriyor. Bu açıdan ekonomik faaliyetleri hızlandırmıyor, yavaşlatıyor, hatta krize dahi sokuyor.

        ➔ Tatlı ve tuzlu taraflarını yan yana koyunca şimdiye kadar kur artışının yararından çok gazabıyla karşılaştık denilebilir.

        ★★★

        Seçime kadar böyle

        Günün sorusu ise şu: Böyle bir sonuç sağlanıyorsa düşük faiz yüksek kur politikası nereye veya ne zamana kadar uygulanabilir?

        Cevap: Düşük faiz uygulaması, politika faizi düzeyinde seçime kadar sürdürülebilir. Bunun mekanizması kuruldu. En azından söylemi eksik olmaz.

        Yüksek kur uygulamasında ise mola alındığını ve bu söylemin rafa kaldırıldığını düşünüyorum. Seçim sonrasında ise mevcut iktidar devam ederse başka bir sayfa açılacak gibi. Yeni iktidar gelirse de, yenilikleriyle gelecek.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar