Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar dünya kupası brezilya, Bade ÇAYIR, Bülent Eken, Erol Keskin

        Bade ÇAYIR/ HT PAZAR

        Türk Futbol Milli Takımı 1950’de Brezilya’da düzenlenen ilk Dünya Kupası’na gitmeye hak kazanmış, ancak maddi sıkıntılar sebebiyle gidememişti. O dönemin kadrosundan geriye kalan iki efsane Bülent Eken (91) ve Erol Keskin (87) nihayet 2014 Dünya Kupası için Brezilya’ya gitti... Eken ve Keskin’le eskileri yâd ettik, Brezilya’yı çekiştirdik

        Türkiye Milli Takımı 1950’de Suriye’yi 7-0 yenerek Brezilya’da düzenlenen ilk Dünya Kupası’na gitmeye hak kazanmış, ancak maddi sıkıntılar sebebiyle gidememişti. O dönemin efsane kadrosundan geriye iki oyuncu kaldı: Bülent Eken ve Erol Keskin... Eken ve Keskin, Akbank Direkt Bankacılık’ın düzenlediği “Efsane Yolculuk” kampanyası ile yarım kalan yolculuklarını tamamladı ve 64 yıl sonra Dünya Kupası için Brezilya’ya gitti, İspanya-Hollanda maçını yerinde izledi. Dönüşte bu iki yaşayan efsaneden Brezilya anılarını dinledik. Biraz futboldan bahsettik, eskileri yad ettik. Bülent Bey yanıma oturur oturmaz parmağımda alyans var mı yok mu onu kontrol etti. Hemen defterime küçük bir not aldım: Evet hâlâ çapkın... Bülent Eken 1923 doğumlu. Cumhuriyet çocuğu. Genç yaşta futbola başlamış. Galatasaray’ın efsane isimlerinden...Türkiye’nin İtalya’ya transfer olan ilk oyuncusu. Erol Keskin 1927 doğumlu. Kadıköylü; yani doğuştan Fenerbahçeli. Döneminin en iyi orta saha oyuncusu. Sohbetimiz boyunca muzip yorumlarıyla hepimizi neşelendiren Erol Bey ile Bülent Bey’in dostlukları futboldan çok öteye dayanıyor.

        ■ Kaç yıllık arkadaşsınız?

        Bülent Eken: Bizim arkadaşlığımız 1940 senesinde başlar.

        Kaç sene oluyor 74 mü?

        Erol Keskin: Evet. Bu sadece futbolcu arkadaşlığı da değil evveliyatı da var. B.E: Erol 88 yaşında ben 91 yaşındayım. Kendisinden biraz büyüğüm ama karşı karşıya oynamamıza rağmen dostuz. Hiç bir zaman birbirimizi kırmadık. Çok enteresandır eşlerimiz bizden daha iyi arkadaş oldu. Zaten evlerimizin arası 50-60 metre. Bütün hayatımızı da beraber geçirdik. Sahada belki biraz hırpalardım ama hiç isteyerek değil mecburiyettendir.

        E.K: Tedbirli davranmak her zaman iyisi.

        B.E: Düşünün bakın hayatımızın ne safhasına geldik gene dostuz. Birbirimizi çok seviyoruz.

        ■ Bize biraz Erol Beyi anlatsanız Erol Bey de sizi anlatsa...

        B.E: Bir kere Erol’u arkadaş olarak anlatmak için kelime bulamam. Ama spor sahasında hiç böyle ısıracak, acıtacak görünümde değildir ama gizli gizli ısırdığı zaman da çok acıtır; çünkü gol yapar. E:K: Teşekkür ederim ne güzel anlattın beni.

        B.E: (Gülüyor) Yalan da değil. Düşünün ki bizim arkadaşlığımız eşlerimize de geçti. Onu çok kıskanırım doğruya doğru. Sonra ben de Kadıköylüyüm. Erol’un çevresindeki arkadaşlarıyla arkadaş oldum.

        E.K: Yani dostluğumuz sadece futbolla alakalı değil.

        B.E: Evet futbolla hiç alakası yok. Geride bıraktığımız günlerde bizi üzecek hiçbir hadise yok. En güzeli de bu.

        E.K: O günkü devirde hepimiz birbirimizi çok sever ve saygı duyardık. Bülent’in en mühim özelliği çok iyi top oynaması. Sert oynardı ama çok düzgün bir adamdı.

        ■ O dönem lakaplarınız var mıydı?

        B.E: Çok... Mesela benim ayaklarım hafif içeri doğruydu. “Paytak” diye anılırdım. Sonunda hasbelkader bir film çevirttiler. Oldum artist. (Gülüyor).

        ■ Film geçmişiniz de var yani...

        B.E: (Gülüyor) Maalesef. Onun için de o zaman “Artist artist” diye bağırıyorlardı.

        ■ Erol Bey sizin lakabınız ‘Ayva Erol’muş bunun bir anlamı var mı?

        E.K: Efendim bıyıklarım çok inceydi onun için. Hiç de kestirmedim, sarı sarıydı. Askerde de kestirmedim yedek subaya gittiğim zaman. Ayarladık bir şey. Ayva ondandır.

        ■ Şu anda hangi takımı tutuyorsunuz?

        B.E: 91 yaşındayım. Ben hayatımda sarı kırmızı formayı giydim, hâlâ onu giyerim. Galatasaraylıyım.

        ■ Belki değişmiştir...

        B.E: Erol çok yakın arkadaşım diye değiştiririm zannediyorsan yok.

        ‘BÜLENT EKEN PEDİKÜRCÜ ANTRENÖR’

        ■ İtalya’da da oynamışsınız...

        B.E: Evet, İtalya’da ilk oynayan topçuyum. İtalya hayatımı değiştirdi. Antrenörlüğe hazırladı.

        E.K: Bülent’çiğim saygı sevgi var o çok önemli. Bugün böyle bir şey yok.

        B.E: Mesela öyle bir şey yaptı ki... Bir gün soyunma odasındayım. Antrenör geçerken ayaklarıma baktı şöyle bir elini alnına götürdü. “Ulan” dedim “Benim ayakları beğenmedi galiba”. Ne yaptılar biliyor musun? Pedikür. (Gülüyor). Sonunda da ben milli takım teknik direktörü oldum. İtalya maçı vardı. Maç öncesi topladım çocukları. Gazetecilerin önünde “Çıkarın ayakkabılarınızı” dedim. Pedikürcü getirip tertemiz ettim bütün takımı. Gazetecinin biri de yazmış bunu: “Bülent Eken pedikürcü antrenör.” Biraz sert bir heriftim, yakaladım gırtlağından, “Bu duvara çarparım seni, akşam kimse seni tanıyamaz” dedim.

        ‘Brezilyalılar iyi, çikolata yani’

        ■ Biraz da Brezilya gezinizden bahsetsek...

        B.E: Biz dünyayı dolaştık. Gitmediğim bir yer var; Avustralya. İnanın bana seyahatin bu kadar mükemmelini hiçbir zaman yapamadım. Bir kere biz business class’ta seyahat etmezdik. Bunlar bizi business class ile götürdüler.

        ■ Peki en çok hoşunuza giden, ilginizi çeken ne oldu gezi süresince?

        B.E: Yemekleri hiç beğenmedim.

        E.K: Güzel kızları çok severim.

        ■ Brezilyalılar nasıldı peki?

        B.E: İnsanları iyi, çikolata yani. Ben severim zaten. Renk seçimim biraz esmerdir o bakımdan sevdim beğendim. Hepsi çikolata.

        ■ Halk destekliyor mu Dünya Kupası’nı?

        B.E: Karşılar ancak gene de bu başka bir şey. Plajlar arka arkaya futbol sahası. Herkes top oynuyor bir futbol aşkı var. Oradaki futbol aşkını dünyada başka hiçbir yerde görmedim.

        ■ Siz oradayken Dünya Kupası karşıtı eylemler sürüyor muydu?

        B.E: Öyle şeyler görmedim ama polis ve asker çoktu. Yollar hep kapalıydı. Yürüyerek gittik. Her tedbiri almışlar.

        ■ 1950 Dünya Kupası’na gidemediğinizde neler hissettiniz?

        B.E: Valla o zaman televizyonlarımız filan yoktu. Ama gazetede, sinemalarda Rio’daki hanımları görürdük o dans elbiseleriyle. Bütün kafamdaki oydu maalesef onu da göremedik. (Gülüyor.)

        ■ Erol Bey siz neler hissettiniz gidemeyince?

        E.K: Valla ben pek takılmazdım. (Gülüşmeler.) “Daha iyisi var gitti” derdim.

        ■ Peki bu gidişinizde kadın dans gruplarını gördünüz mü? Nasıl geçti geziniz?

        B.E: Sükûtu hayale uğradım. Çünkü bir kere o beklediğim olayı göremedik zaten biliyorsunuz o bayram gibi oluyor. En başında şundan rahatsız oldum; iki tip insan var, çok zengin ve çok fakir. Sokakta yatıyorlar.

        ■ Maç güzel miydi peki?

        B.E: Maç harikaydı. İspanya-Hollanda maçını izledik ama ben taraf tutmuyorum.

        ‘Sophia Loren’le alakadar dahi olmadım’

        ■ Günümüzde futbolcular magazin figürü aynı zamanda. Sevgilileri ve lüks arabalarıyla gündeme geliyorlar. Sizin döneminizde futbolcu olmak nasıldı?

        E.K: Biz eşlerimizden korkuyorduk. Öyle şeyler yapamayız.

        B.E: Maalesef bizim motosikletimiz bile yoktu.

        E.K: Navigasyonumuz var.

        ■ Peki günümüz futbolcularının bu kadar göz önünde olması hakkında ne düşünüyorsunuz?

        B.E: Çok merak ediyorum bizim elimizde bu kadar manken olsaydı biz futbol oynayabilir miydik? (Gülüşmeler...)

        ■ Bülent Bey bize biraz İtalyan nişanlınızdan ve Sophia Loren maceranızdan bahsedebilir misiniz?

        B.E: Tabii tabii, 1952 sinema güzeliydi. Liliana Cardinale... Palermo’da tanıştık, nişanlandık. Bir gün babası beni yemeğe davet etti. “Siz benim kızıma hayatı boyunca bakacaksınız” dedi. “Tabii” dedim “Eşim olacak”. “Bizde bir gelenek vardır size bir hediye vermem gerekiyor” dedi. Nedir? “Bir kafe hediye edeceğiz. Adı Kafe Turko olacak. Ama bunun karşılığında kilisede evleneceksiniz. Yani Katolik olacaksınız”. Ben nasıl Katolik olayım? (Gülüyor.) Olmadı. Üzülmedim değil üzüldüm hâlâ daha üzülüyorum. (Gülüşmeler...)

        E.K: Aklı kalmış işte o fena.

        B.E: İşin kötüsü eşimden çok korktuğum için uzun bir süre araştıramadım. Şimdi eşim kalmadı. Şimdi arasam bulur muyum, yaşıyor mu, yaşamıyor mu bilmiyorum. Çok güzel bir kızdı. Mektuplar yazar imzaya dudağıyla bir öpücük kondurur onun üzerine imza atardı. Ben kendimi her zaman kadınlara karşı yakın hissetmişimdir yani onlara karşı kibar hareket ederim. Mesela ben hayatımda hiçbir hanımı solumda taşımadım.

        E.K: Bu sizin nezaketiniz efendim.

        B.E: Teşekkür ederim.

        ■ Kadın solda yürümez mi?

        B.E: Benim için erkek kadını solda taşımaz. Taşır da hıyarlar taşır. Ben adamdan bahsediyorum. Adam taşımaz. Ben mesela hanımdan evvel oturmadım. Her hususta hanımla berabersen ona yardımcı olmak mecburiyetindesin.

        E.K: Ama sahada da o kadar hunhardı ki. Bildiğiniz gibi değil. B.E: Yalnız başarılı bir erkeğin arkasında muhakkak bir kadın vardır. Aksini görmedim. 91 yaşındayım aksini görmedim kimse bana aksini iddia edemez hırpalarım yoksa.

        ■ Sofia Loren’le komşuymuşsunuz galiba?

        B.E: İtalya’da kaldığım ilk sene dönmek istemedim İtalyancamı kuvvetlendireyim diye. Bir arkadaşım bana çekme kat bir daire bulmuştu. 4 kişi birlikte kalıyoruz. Karşı balkona bir yatak getirdiler. Sonradan öğrendik ki bir kız geliyor, anadan doğma yatıyor, süt banyosu yapıyor. Ben çok büyük göğüslüyü sevmem. (Gülüşmeler...) Baktım büyük memeli, alakadar dahi olmadım. Sophia Loren de o zaman zaten Sophia Loren değil. Bir film çekmiş daha. Sonra göğüslerini iki defa ameliyat ettirdi mandalina gibi yaptı.

        E.K: E mandalina da güzeldir ama yani.

        ‘İstersen sen bin’

        Brezilya’ya Bülent Eken ve Erol Keskin’le birlikte giden Akbank Direkt Bankacılık’tan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Orkun Oğuz için de bu seyahat unutulmaz olmuş. Şöyle anlatıyor: “Bülent ve Erol Ağabey seyahat süresince gittiğimiz her yerde, hem Brezilyalılardan hem de maç için gelen izleyicilerden büyük ilgi gördü. Havalimanında, yaşları itibarıyla belki ihtiyaç duyabileceklerini düşünüp tekerlekli sandalye istediğimde bana “İstersen sen bin” diye de hafiften sert bir fırça attılar. Sao Paulo’da izlediğimiz Hollanda – İspanya maçında Bülent ve Erol Ağabey, stattaki en yaşlı sporculardı.”

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa