X

Günün gelişmelerini anlık takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

Takipte Kalın

“Ben yeterince iyi değilim, tamamen kötü de değilim. Güven vermiyorum ama umursamaz da değilim. Kaçmıyorum, durmuyorum da. Sarhoş gezmiyorum, ama her an ayık da değilim. Bağımlı değilim, kaçabilecek kadar da özgür değilim. Politik değilim ama tarafsız da değilim. Umutsuz da değilim, sonsuz da değilim. Camus gibi yaşamın bir adım uzağında, ölümün bir koşu yakınındayım…” ‘En insanyavrum’ Tezer Özlü, bi vakitler böyle nidalanmış. Ben de tutuyorum bu nidanın bi tarafından… Nefes almanın gittikçe güçleştiği, hatta vicdan yaptırdığı ve yaşamaktan utanır hale geldiğimiz şu modern dünya zırvalığında, bitmeyen savaş çığırtkanlığı yapmışlar… Oysa bize bilinçli oldukça kamil insan olacağımız söylenip durdu aksini ise çok geç anladım; bilinç her daim zarar ziyan… Buraya susup, kenarıma kusuyorum diyerek mevzuyu bağlıyorum temiz bir güzellemeye… Aydın, Balıkesir, Batman, Çanakkale, Diyarbakır, İzmir, Mardin, Muğla, Şırnak ve Urfa’dan fotoğraf ve videoya ilgi duyan 24 genç bir araya gelmiş ve ortaya en kafa açanından bir proje gerçekleştirmiş. Birileri oturduğu sıcak koltuklarında, kanepelerinde söylenedursun, öğrendiği bilgeliklerle hayatın atomunda eziledursun; bu tevellütleri 90’lı yıllara dayanan genç bellekler, ‘bu da var ama’ deyip, akıtmışlar şükelalıklarını… İsmiyle manidar “Hatırlamak ve Anlatmak İçin Şehre Bak” altında da sunmuşlar işlerini. Gündelik yaşam, farklı hayatlar ve mekânlar, geçmiş ve hafıza, göç ve kültürel çeşitliliğe dair hikâyeleri kayda alan beş fotoğraf ve altı video çalışmasından oluşan proje; 10 Nisan’a kadar Depo’da dikize yatılabilecek. Daha sonra Diyarbakır ve İzmir’de izleyicilerle buluşacak olan sergi Türkçe, Kürtçe ve İngilizce olarak üç dilde sunuluyor. Fil hafızalığından balık hafızalığına terfi ettiğimizden midir bilinmez; bu proje bana ilaç gibi geldi! Neyse mevzuyu dallandırıp budaklandırmayacağım, malum canımız (hâlâ kaldı mı, o da tartışılır) içimize kaçmışken, güne ve buraya fazlasından zulüm etmeden projeyi, bu gençlere emanet edenlerden proje koordinatörü Latife Uluçınar ile gerçekleştirdiğimiz röportajı takdim ediyorum ve huzurlarınızdan ayrılıyorum.


HATIRLAMAK VE ANLATMAK İÇİN ŞEHRE BAK!

*“Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre Bak” manidar bir başlık, hele ki bu yüzyılın insanları olarak ‘hatırlamak’ üzerine pek çok sıkıntımız varken; yaptığınız projeyle alakalı olarak ne söylemek istersiniz?

Yaşadığımız ülke unutma ve unutturma kültürüyle yoğrulmuş bir coğrafya. Toplumsal ve bireysel hafızada yer tutan meseleler ne kadar unutulmaya, unutturulmaya çalışılsa da aslında katman katman bugünü inşa ediyor. “Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre Bak” projesi, farklı coğrafya ve kültürlerden gelen gençlere bir karşılaşma zemini, bir diyalog imkânı sunuyor; bu gençler birbirlerini ve birbirlerinin yaşadıkları coğrafyaları tanıyor, buralara ait hikâyeleri, video ve fotoğraf aracılığıyla dile döküyorlar. ‘Bak’ ile, gençler şehir ve hafıza temaları altına girebilecek birçok konuyu, geçmişi, bugünü ve hatta artık geçmiş olan şimdiyi kolektif bir üretimle geleceğe taşıyorlar.

*Malum coğrafya olarak bellek ve hatırlamak üzerine epey sıkıntılarımız var; ‘hatırlamak ve anlatmak’ için sadece ‘bak’mak yeterli olacak mıdır? Her şeyden önemlisi bakanların yarattıklarına dışarıdan bakanlar olarak bizler anlayabilecek miyiz?

‘Bak’mak gençlerin bu meseleleri anlattıkları görsel mecralar olarak video ve fotoğraflara bir gönderme aslında. Oldukça uzun süren bir üretim süreci var. Bu dönemde gençler hem birbirlerini hem de birbirlerinin yaşadıkları şehirleri tanıdılar, ele aldıkları konulara ilişkin yoğun bir araştırma süreci geçirdiler ve konu olan mekânlara ve insanlara birebir değerek hikâyelerini anlattılar. 10 farklı şehirden 24 genç, bu deneyimleri kültürel işbirlikleri geliştirerek üretime dönüştürdüler. Bu anlamda burada 24 gencin edilgen bir eylemini değil, bizzat deneyimlediği, dert ettiği meseleleri görüyoruz. Amacımız gençlerin yeni bir bakışla anlattıkları hikâyelerin, ufak da olsa eleştirel bir alan açması, böylelikle bu konulara dair farklı yaklaşımların üretilmesine olanak sağlaması. Sanatın ve kültürel işbirliklerinin bazı meseleleri gündeme getirme konusundaki gücü tartışılmaz. Kolektif üretim sürecindeki deneyimin izleyiciye de nüfuz etmesini umut ediyor, izleyicilerin daha önce belki de karşılaşma imkânı bulamadığı, sesi duyulmayan coğrafyalara, insanlara ve onlara ait hikâyelere alan açmaya çalışıyoruz. Bu anlamda izleyicilerin karşılaşma deneyiminin biricikliğine inanıyoruz.

ANADOLU’DAKİ GENÇLERE BİR ALAN AÇMAK İSTEDİK

*Anadolu Kültür, Diyarbakır Sanat Merkezi’nin Geniş Açı Proje Ofisi ve docİstanbul Belgesel Araştırmaları Merkezi… Bu kurumlar nasıl bir araya geldi?

‘Bak’ projesinin fikri 2012’de Anadolu Kültür ve Diyarbakır Sanat Merkezi tarafından geliştirilirken, Geniş Açı Proje Ofisi’nden Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler, docİstanbul Belgesel Araştırmaları Merkezi’nden Can Candan ve Berke Baş da içeriğin oluşturulması aşamasında projeye dahil oldular. Sosyal bilimler alanından İrem İnceoğlu ve Zeynep Gönen’in de katıldığı ekip, başta ‘Bak’ atölyelerindeki eğitimler olmak üzere, çağrı sürecinden çalışmaların sergilendiği güne kadar bütün aşamaları birlikte planladı. ‘Bak’ın 2013-2014’te uygulanan birinci döneminden sonra, yaptığımız işin değerine inanan bir ekip olarak, 2015-2016’daki ikinci döneminde de beraber çalışma kararı aldık.

*Proje nasıl ortaya çıktı, bizlere sunulana kadar ne tür bir serüvenden geçti?

Proje; ilk olarak 2012’de tasarlanmaya başladı. ‘Bak’ın ilk dönemi, dört şehirden (Batman, Diyarbakır, İzmir, Çanakkale) 24 gençle, 2013-2014 arasında gerçekleştirildi. Projenin ikinci dönemiyse 2015’te, 10 şehirden gençlere yapılan açık çağrı ile başladı, sonrasında katılımcılar belirlendi, ardından İzmir’de ve Diyarbakır’da iki atölye çalışması yapıldı. Atölyeleri fotoğraf ve video çalışmalarının yapım ve yapım sonrası süreci izledi. Tamamlanan video ve fotoğraf çalışmalarının sergi hazırlıkları ise 2016’da gerçekleştirildi. Bir buçuk yıla yakın uzun bir çalışmanın sonucunda, beş fotoğraf ve altı video çalışmasından oluşan ilk sergimizi bildiğiniz üzere 4 Mart 2016’da İstanbul’da açtık.

*Sergideki şehirleri, katılımcıları neye ve hangi kategoriye göre belirlediniz?

Proje şehirleri, Anadolu Kültür’ün 2002’den bugüne getirdiği deneyimler ışığında yapılan ön ziyaretlerle ve şehirlerden gelen talepler göz önünde bulundurularak belirlendi. Katılımcıların 20 - 28 yaş arasında olması, proje şehirlerinde en az bir yıl yaşamış olması, fotoğraf ve video ile ilgilenmesi ve şehirlerden hikâyeler anlatmak istemesi katılımcıları belirlerken gözettiğimiz kriterlerdi. Gençlerle çalışmaya odaklandık çünkü ‘Bak’ Türkiye’nin birbirine uzak şehirlerinden birbirlerini ve birbirlerinin yaşadıkları coğrafyaları tanımayan gençleri bir araya getirip, birlikte çalışmaları için bir alan yaratırken, aynı zamanda sosyal bilimler, fotoğraf ve video disiplinlerinin birbirleriyle konuştuğu ve iç içe geçtiği alternatif eğitim veren bir kapasite geliştirme programı. Anadolu’da video ve fotoğraf üretiminde bulunmak isteyen ama kısıtlı imkânlar sebebiyle bunu gerçekleştiremeyen gençlere de bir alan açmak istedik.

BİRÇOK KONUYA DAİR TARTIŞMA KANALLARI AÇMAYI UMUT EDİYORUZ

*Meraklıları bu sergide ne keşfedecek? Bu sergide izleyiciler 24 gencin bir buçuk seneyi aşkın bir zaman dilimi içinde dert ettiği, dillendirmeyi istediği hikâyeleri keşfedecek. ‘Bak’ sergisi, Türkiye’nin batısından doğusuna şehirlerde yaşanan dönüşümden Batı’ya sürgün edilenlerin kişisel ve toplumsal hafızasına, Doğu’da çatışmasız dönemlerdeki gündelik hayattan bölgedeki sayfiye yaşantısına, alternatif yaşam alanı yaratan kadınlardan şehrin kültürel eşiklerinde yaşayanlara ve şehir meydanlarındaki gizli öznelere kadar çok çeşitli toplumsal meseleleri ele alan fotoğraf ve video çalışmalarından oluşuyor. Tüm sürecin kamera arkasını kayda alan belgesel, video çalışması da mevcut...

*Projeyle ilgili olarak ‘yeni bir tartışma zemini yaratmaktan’ bahsediyorsunuz, sizin öncelikli olarak derdiniz ve hedefiniz nedir?

Anlatılan hikâyeler geçmişe ve bugüne dair birçok toplumsal meseleye değiyor. Gençlerin sesinden duyduğumuz bu hikâyelerin; Türkiye’nin doğusundan batısına toplumsal değişim, kentsel dönüşüm, şehirlerin merkezlerinde ve çeperlerindeki yaşamlar, yerinden edilme, sürgün, bireysel ve kolektif hafızanın kırılganlığı gibi birçok konuya dair çeşitli tartışma kanalları açmasını umut ediyoruz. ‘Bak’ kapsamında, Haziran 2016’ya kadar İstanbul, Diyarbakır ve İzmir’de gerçekleştirilecek sergilerden sonra, üretilen projelerin bağımsız olarak da farklı platformlarda paylaşılmasını teşvik ediyoruz. Bu vesileyle gençlerin anlattığı hikâyelerin film festivalleri, uluslararası sergiler veya başka gösterim ve etkinliklerde kendine yer bulması da bu kanalların açılmasını destekleyecektir.

*Sergi yurt dışında da bir platformda sunulacak mı?

Yurtdışından gelen talepler doğrultusunda, elimizden geldiği kadar, sergideki çalışmaları uluslararası platformlarda da sunmaya çalışıyoruz. ‘Bak’ın birinci döneminde bunu kısmen başardık. İkinci dönem için de bu yöndeki çalışmalarımız devam edecek.

BİR ARADA YAŞAM UMUDUMUZ HÂLÂ DEVAM EDİYOR

*Sizler de bu proje kapsamında, farklı deneyimler yaşadınız; paylaşır mısınız?

Gençlerin birbirlerinden çok farklı yaklaştıkları meseleler hakkında oturup konuşabilmeleri ve birbirlerini dinlemeleri çok önemliydi. Bu, bize geleceğe ve bir arada yaşam imkânına dair umut verdi. 'Bak’, aynı zamanda, hayat değişikliğine götürecek derinlikte bir deneyim de yaşatıyor gençlere. ‘Bak’la birlikte okuduğu bölümü bırakıp, Güzel Sanatlar Fakültesi’ne başvurarak sinema veya fotoğraf alanında çalışmak isteyen katılımcılarımız oldu.

*Sergi kapsamında bir araya gelen gençlerde neler gözlemlediniz, sizden talepleri ne oldu?

Çok uzun zamandır içinde oldukları ve yoğun bir çalışma sonucunda ürettikleri çalışmaların, izleyici karşısına çıkması onları heyecanlandırdı ve sevindirdi. Şimdiden bireysel ya da kolektif olarak gerçekleştirmek istedikleri yeni projeler tasarlamaya başladılar.

*Projeyi oluşturan gençlerin ve filmlerinin isimlerini öğrenebilir miyiz?

‘Bak’ 2016 sergisine katılan gençler ikili-üçlü gruplar halinde çalıştılar.
Mesut İslah (1994), Refiq Dildar (1992): ‘Veger (Dönüş)’ filminde, eşikte yaşayan 104 yaşındaki Koçer Hacı Selahattin’e, şehirdeki yalnız hayatından çıkarak genç Koçerlere katılması sırasında eşlik ettiler.
Derya Gümüş (1986), Özgür Hiçyılmaz (1992): ‘Zilan’ filminde birkaç kuşak önce Batı Anadolu’ya sürgün edilmiş ailelerin katliama ilişkin hafızalarını kayda aldılar.
Aram Taştekin (1988), Gözde Özkurt (1989): ‘Taş’ başlıklı iki bağımsız video ürettiler.
Ayberk Ersürmeli (1994), Serdar Nas (1991): ‘Dünyanın en çok fotoğrafı çekilen adamı’ başlıklı bir gazete haberinden hareketle şekillendirdikleri ‘Gizli Özne’ filmini çektiler.
Murat Yüksel (1988), Onur Tekin (1990), Zehra Güzel (1988): ‘İmroz’ filminde, yakın tarihiyle Gökçeada ve sakinlerinin hafızalarındaki izleri belgelediler.
Barış Can Ayata (1988), Gizem Demirtaş (1992): Hafızanın ve kimliğin bedendeki izlerinin peşinden giderek, dövme yaptıran üç karakterin hikâyesi üzerinden bireysel ve toplumsal hafızanın katmanlarını aralayan ‘Tene Yazmak’ fotoğraf projesini ürettiler.
Atahan Eker (1988), Murat Kartal (1987): ‘Doğu’nun Sayfiyesi’ Hazar fotoğraf çalışmasıyla doğudaki sayfiye hayatını fotoğraflayıp, Hazar Gölü’ndeki çeşitli tesislerde yaz ayları boyunca farklı kesimlerden insanların tatil alışkanlıklarını kayda geçirdiler.
Melikenaz Yalçın (1988), Recep Seyhan (1987): ‘Son Bakkal’ fotoğraf çalışmasında kentsel dönüşümün mahalle hayatını ve kültürel değerleri değiştirme biçimini bakkalları fotoğraflayarak anlatmaya çalıştılar.
Osman Sadi Temizel (1991), Özlem Avunç (1987): Doğu’nun her yönüyle ele alınıp gösterilmesi gerektiğine inanarak, insanların gündelik hayattan keyif aldıkları anlara odaklanan bir çalışma tasarladılar ve hayatın ‘Olağan Halleri’ni fotoğrafladılar.
Berîvan Akelma (1990), Yağmur Cihan (1992): ‘Koma Dam’ filminde Batman'da bir apartman damında alternatif bir mekân yaratan genç kadınların hikâyesini kayda aldılar.
Aliye Erkurtulgu (1991), Mert Gözmen (1994): Roman kültürüne duydukları ilgide ortaklaşarak ‘Hayıt’ adlı fotoğraf çalışmalarında Aydın’ın Söke ilçesinde yaşayan ve hayıttan şemsiye yapımı ile uğraşan Purçu ailesinin hayatını ve üretimlerini fotoğrafladılar.
Recep Susem (1991): Atölye çalışmaları ve yapım dönemi boyunca ekipleri takip ederek ‘Bak’arken başlığı altında ‘Bak’ın belleğini kayda aldı ve ortak üretim sürecine bakmamızı sağlayan kısa videolar yaptı.

*Ve son olarak söylemek istediğiniz bu da bizim için önemli dediğiniz bir mevzu varsa seve seve paylaşmak isterim?!

Gençlerin birbirleriyle kurdukları ilişkiden yola çıkarak diyebiliriz ki bir arada yaşam umudumuz hâlâ devam ediyor. Bu umudu bizimle paylaşmak ve gençlerin hikâyelerine yakından bakmak için herkesi sergiyi görmeye davet ediyoruz.
Tophane Depo adres: Tütün Deposu Lüleci Hendek Cad. No: 12 Tophane / İst. Tel: (0212 292 3956)